Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Yandaş ile Yanaşma

Yandaş ile Yanaşma

Hayreddin Karaman’ın fetvalarına, dinin çağdaş meseleler etrafında yaşanılması konusundaki eskiden yapıp ettiklerine yazıp çizdiklerine benim de çoğu Müslüman gibi hörmetim vardı.

Lakin Muhsin Yazıcıoğlu ile ilgili saçma sapan fetvası onu bizden biri olmaktan çıkardı.

Daha doğrusu bizden biri olmaktan çoktan vazgeçmiş de bizim o vesileyle haberimiz oldu.

Geçenlerde yine kendini kurtaran bir yazı yazdı.

Genellikle böylesi hoca takımı önceden doğruyu yazarlar, az sonra ümeraya diz bükerler, ardından da ümeranın zaafları ve taht sarsıntıları muvacehesinde tekrar ulemadan ahkâm kesmeye bir istikrar çizgisi yakalarlar.

Anokranik bir geçiş yaşasalar da kimse onlara ümeraya soracağı hesabı sormaz nedense…

Yanaşma ile yandaş arasındaki farkı yazmış geçenlerde…

Akif Beki sayesinde…

Niye o da muzdaripmiş ki, köşesinde baştan sona hocanın o yazısına yer vermiş.

Böylece her ikisi de yanaşma değil yandaş olduklarını tescil ettirdikleri gibi akıbet tahmin edilen veçhesiyle vuku bulduğunda “ben demedim mi” diye haklılar kervanına katılabilsinler.

‘Yandaş’ kavramı böylece bu arkadaşların elinde masumiyet karinesine kavuşuyor.

Yandaş iyi bir şey yani…

Baştan beri yandaş olmak hele daha iyi bir şey…

Öyle ya tarafını seçmiş adam. Kim ne diyebilir ki?

Hem ne taraftı ya…

Hepsi de cennetin anahtarını ellerinde bulunduruyorlardı. Milli görüşün yılmaz müdafii idiler ve Türkiye ağır sanayi hamleleriyle sınır tanımaz bir refaha erişecekti. Ne kalkınma ne kalkınma…

Yine de haksızlık etmeyelim, milli görüş zamanında da bazılarının ne kadar yandaş ya da yanaşma olduklarını size özel bir sohbette anlatayım.

Bugün gerçek milli görüşçülerin, gerçek milliyetçi hareketçilerin, gerçek demokratların, gerçek devrimcilerin, gerçek milli mücadelecilerin kahırlı hayatlarını film yapmaya kalksak Kurtlar Vadisinin yıllarca sürmesi gibi dizi film olur. Ya da roman yapsak Tolstoy’un Savaş ve Barış’ından daha çok sayfa yutar…

Hoca uyarıyor Tayyip Erdoğan’ı açıkça…

Bak diyor, istişare ediyorsun ya da ediyormuş gibi yapıyorsun bizimle sonra da bildiğini okuyorsun. Bu olmaz. Bunun dinde yeri yok. Maazallah çarpılırsın. 

“Yönetici ve güç sahibi emin kimselerle danışma yaptıktan sonra onların veya bir kısmının tavsiyesine uymaz, diğer grubun veya kendinin içtihadını uygularsa buna hakkı olabilir ama tercihinin gerekçesini açıklamakla yükümlüdür.”

Yani size danıştım ama ben kendi bildiğimi uygulayacağım diyemez diyor kısaca hoca…

Böyle olursa istişarenin manası kalmaz, danışılan kişilere de itibar edilmediği anlaşılır.

Demek ki hoca anlamış artık kendisine itibar edilmediğini…

Bizce çelişkili fetvalar verenlerin itibarlarını sorgulamak başta kendilerinin harcı olsa gerektir.

Hoca çok doğru bir şey yazmış bu arada… Biraz geç de olsa… Devlet tarihin emsalsiz soygunlarından birine duçar olsa da…

Güç ve iktidar sahipleri ısrarla yanlarına sokulan, her dediklerini ve yaptıklarını onaylayan, bu arada yakınlıktan şahsı için çeşitli şekillerde faydalanan insanlardan vebadan kaçar gibi kaçmalıdır.

Yazının özü şu: yanaşanlar, menfaat için yanaşıp yalakalık yapanlardır. Yandaş ise hiçbir menfaat beklemeden baştan beri yanında yer alanlardır. 

Son zamanlardaki yanaşmaları tahmin edebiliyoruz.

Demediğini bırakmayıp her türlü hakareti edenler sonra da tam tersine handiyse peygamberler üstü bir güç fehmedenler…

Bunlara yeni yetmelerden bazılarını da ilave edebilirsiniz.

Fakat şurası da muhakkak ki, yandaş oldukları savıyla bugün naz yapanların çoğu da aslında o ilk günlerde “nasılsa bu adam başbakan olacak yanında yöresinde yer alalım da bize bir faydası dokunur” diyenler değil mi?

Ben biliyorum bugün yandaş olanların çoğu “ya çektim altına bir jip, sonrası malum” demişlerdi fısıltıyla… Ya da “bak kardeşim biz iktidara geliyoruz. Ne var Muhsin Yazıcıoğlu’nda? Gel bizim ar-gemizin başına bak neler oluyor?” Ya da “gittik birkaç arkadaş otel gibi cezaevine, paylaştık acısını… Şimdi filan yerin senelerdir yönetim kurulu başkanıyım…”

Belki yüzlerce örnek ve isim sıralayabilirim yandaş mı, yanaşma mı olduğuna siz karar verin.

Fakat yine de hocanın uyarılarını, Akif Beki’nin bunu tekrar etmesini yabana atmayın. 

Demek ki yanaşma ile yandaş arasında bir haysiyet mücadelesi başlayacak, o da bir şey…

Hiç olmasa ne yapardık? 

 

Gerçek Dost Acı Söyler

Yandaş ve yanaşma meselesinde bence sadece Tayyip beye yüklenmemeliyiz.

Bence bütün liderlerin bu konuda zaafları vardır.

Hemen hepsi yanaşmaların yağlarından nasibini alırlar. Yağlarsın da nasıl bir lider kendini savunur. Başını ve kalbini bir güzel uzatır yağlarsın da yağlarsın.

Kim yağlanmaktan hoşlanmaz?

Liderlerin en doğrusu, en safı, en yalını, en hakikatlisi Muhsin Yazıcıoğlu bile yağlanmaktan hoşlanırdı. Ya da farkına varmazdı garibim.

Ama yine de gerçek dostlarının acı sözlerini duyanda öyle bir kendine gelişi vardır ki, işte o zaman dersiniz ki, “ne olursa olsun yahu, bu adamla ölüme giderim!”

Acaba mevcut liderlerin böyle kaç dostları var.

Ne olursa olsun hakikati söyleyen; bir Molla Kasım gibi sigaya çeken?...

Bütün liderlere tavsiyem iki ayda bir ne söylerse söylesin dinleyecekleri bir dostlarını seçip onu -onlar gelmeden- çağırsınlar. Ya da yanına gitsinler. Belki bir kahve içsinler ve fikir teatisinde bulunsunlar…

Yok eğer “böyle bir dostum yok” diyorlarsa, işte o zaman aynaya baksınlar…

RUBAİ

Aşk şarabından içen dosttur bize
Taht değil dost yüreği posttur bize
Haram deyip reddetme ikramımı
Hal deminden kaçan dost yastır bize

 

Ebazer ile Halife

Ebazer ile halife arasındaki münasebet bugün liderlerin kulağına küpe olmalıdır.

Peygamberimiz Ebazer’in makamını meleklerden öğrendi.

Bir gün vahiy meleği Cebrail dedi ki:

“Ey Muhammed seni peygamber seçene andolsun ki, melekler âleminde yeryüzünde olduğundan daha ünlüdür Ebazer…”

Peygamber de şöyle dedi onun hakkında: “Onun utanma ve dindarlığı Meryem oğlu İsa’nınki gibidir. Göğsünü bileğinin hakkıyla doldurdu o… o yüzden yalnız ölecek, yalnız hasrolunacaktır.”

İşte o Ebazer halifeye yaptığı saray üzerine şöyle dedi: “Bunu kendi paranla yaptıysan zaten israf. Ümmetin parasıyla yaptıysan büyük günah…”

Muaviye’ye böyle dedi de, Hazreti Osman’a söylemekten çekindi mi?

Hayır…

Ebazer bir gün mescidde, altın ve gümüş biriktirenler hakkındaki Tevbe süresinin 34. Ayetini okuyup vaaz ediyordu.

Mervan Halife Osman’a şikayet etti.

O da Hazreti Osman’ın huzurunda şöyle dedi: “Ey Allah’ın resulünün halifesi Osman. Sen beni Allah’ın kitabını okumaktan ve onun emirlerini terk edenlere karşı mücadele etmekten men mi ediyorsun? Allah’a and olsun ki, Osman’ı öfkelendirmekle Allah’ın hoşnutluğunu kazanmayı, Osman’ın hoşnutluğuyla Allah’ı öfkelendirmeye tercih ederim.”

İslam’ın ekonomi-politiğinin ne idüğünü önce Ebazer’den sonra Nurettin Topçu’dan okuyup öğrenmeliyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi