Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Bir kaç söz

Bir kaç söz

Adam gözlerini yukarı doğru dikmiş alaycı bir tavırla “primim dolalı altı yıl oldu, istesem emekli olabilirim. Ama keyfimi neden bozayım ki, oturduğum yerden paramı alıyorum” diyor. Hemen karşısında onu dikkatle dinleyen bir gençadamın yüzüne şaşkın vaziyette bakıyor ve “keşke vakti geldiğinde emekli olup yerinizi işsiz kalan onlarca gençten birine terk etseydiniz” diyor… Adam gencin bu ifadelerinden pek hoşlanmıyor, oturduğu yerden kalkıyor ve sessizce ortamı terk ediyor.

Ecdadımız kendilerine bir şey ikram edildiğinde, bizden önce şu kardeşimize gidin ve onun ihtiyaçlarını giderin der, tevekkül ederlermiş. Osmanlı döneminde halkın doğal örgü içinde oluşturduğu sadaka taşlarına uğrayan yoksullar sadece ihtiyaçları kadarını alır gerisini bırakırlarmış. Ne yazık ki günümüz insanı ne kadar çok şeye sahip olursa olsun yakalandıkları göz açlığından kurtulamıyorlar. Göz açlığına yakalanan fertler ihtiras, rekabet, kıskançlık ve doyumsuzluk gibi olumsuz hasletlere sahip olduklarından ne sevebiliyorlar ne de sevildiklerini hissedebiliyorlar. Sahip oldukları ile iktifa edemiyor, daha fazla şeye sahip olmak için her şeyi mubah görüyorlar. İhtiraslarına yenik düşen insanlar ötekileştirdikleri kimseleri sahip oldukları pastanın ortağı olarak görüp husumet beslemeye başlıyor.

Dünya hırsı insanın öteki ile olan bağını koparıyor. Ve böyle durumlarda emeklilik primlerini doldurmuş bir kişi “ben artık çekilmeli ve yerimi ihtiyaç sahibi kişilere bırakmalıyım” demek yerine daha fazla kazanmalıyım demeye başlıyor. Çünkü yaşamında ötekine bir yer verememiş.

SÖZ EMANETTİR

Yaşı kırkın üzerinde bir hanım, bir hafta önce kavga ettiği arkadaşına “Bütün özel sırlarını biliyorum, bak şimdi seni nasıl afişe edeceğim” diye tehditler savuruyor. Bu tür durumlarla gündelik hayatta sık sık karşılaşırız. Her şey yolundayken bir arkadaşınızla özel bir sırrınızı paylaşır ve onu kendinize sırdaş edinirsiniz. Fakat hiç beklenmedik bir zamanda aranız bozulur ve bütün sırlarınız afişe edilir. Oysa emanet olarak bırakılan bir eşyayı nasıl korumak zorundaysak verilen sırları da aynı şekilde korumak zorundayız.

KOCASININ KARISI

Kadın kapıdan girerken ellerini bağlamış vaziyette bekleyen çalışanlara kibirle bakıyor sonra başını yukarı doğru kaldırıyor ve hızla müdürün odasına geçiyor. Çalışanlar korku ile eğiliyor, “acaba bir kusurumuzu görmüş olabilir mi, onun beklentilerine cevap verebilmiş miyiz” diye fısıldaşıyorlar. Kadın ise ardı sıra yağdırdığı sorularla müdüre gözdağı vermeye devam ediyor. İşe yeni başlayan bir genç kız konuşulanları dikkatlice dinliyor ve sonra “hanımefendinin görevi neymiş” diye soruyor. Çalışanlar birbirlerinin gözlerine bakıyor sonra aralarından biri “ belediye başkanının eşiymiş” diyor. Genç kız büyük bir şaşkınlıkta bakıyor ve “o bu kadar yetkili birimi” diye soruyor.

Kendilerini eşlerinin kimlikleri üzerinden tanımlayan kadın ya da erkekler, zayıflar üzerinde tahakküm kurarak varlıklarını hissettirmeye çalışırlar. Hayata dair kattıkları hiçbir şeyleri olmayan bu insanlar eşlerinin mevkilerini kullanarak yükselmeye ve söz sahibi olmaya gayret ederler. Çünkü bu bana ait diyebilecekleri hiçbir şeyleri yoktur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi