Yusuf Kaplan

Yusuf Kaplan

Önümüzü açacak bir eğitim sistemi önerisi

Önümüzü açacak bir eğitim sistemi önerisi

Bugüne kadar -son iki asırdır- İslâm’a bile hep Batılı kavramlarla ve bakış açılarıyla baktık. Bir arpa boyu yol alamadık, kaçınılmaz olarak.

Oysa ulaşmamız gereken nokta şu olmalı: İnsanlığın tecrübesini de İslâmî kavramlarla, bakış açılarıyla, anlam haritalarıyla izah edebilmek.

Bu yazıda Sünnet-i Seniyye üzerinden hem kısmen insanlık tecrübesini özlü bir şekilde özetleyeceğim hem de önümüzü açacak bir eğitim modelinin kilometre taşlarını ortaya koymaya çalışacağım.

HAKİKAT VE SÜNNET-İ SENİYYE’DE TEZAHÜR SÜREÇLERİ

Hakikat, Kur’ân-ı Kerîm’de dercedilmiş, Sünnet-i Seniyye’de hayatlaştırılarak izah edilmiştir. 

Bu şu demektir: Sünnet-i Seniyye, hayata ve harekete geçirildiği zaman gün ışığına çıkabilir hakikat. 

Hz. Peygamber (sav) boşuna gönderilmedi, değil mi? Üstelik de âlemlere rahmet olarak! Ayrıca Peygambersiz İslâm projesi adım adım boşuna hayata geçirilmiyor! 

İslâm’ın ve geliştirilen medeniyetinin hakikati de, bütün diğer medeniyetlerin hakikati de Rahman’ın rahmeti gereği, âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz’in (sav) sünnet-i seniyye’sinde şifrelenmiştir. 

Eğer Sünnet-i Seniyye’nin mahiyeti bir bütün olarak kavranırsa, sadece İslâm’ın hakikatine değil, bütün insanlığın medeniyet birikimlerinin hakikatine de, bu hakikate nasıl ulaşılabileceğinin ipuçlarına da bihakkın vukûfiyet kesbetmemiz imkân dâhiline girebilir.

Sünnet-i Seniyye’nin safhalarını oluşturan akval, ef’al ve ahvâl süreçleri, hem farklı medeniyetlere tekabül eder, hem de ilim/ biliş, irfan/ oluş ve hikmet/ “varoluş” tecrübesinin nasıl aktarılabileceğinin ipuçlarını sunar bize.

BATILI EĞİTİM SİSTEMİ: HAKİKATİN VE HAYATIN İNKÂRI

Eğitim fikri, özelde bir toplumun, genelde bir medeniyetin Sünnet-i Seniyye’de dercedildiğini söylediğim üç temel varoluş şartını, sütununu ya da menzilini oluşturan biliş (hakikat fikri), oluş (insan ve hayat fikri), varoluş (dünya fikri) kaynaklarını belirginleştirir ve oradan insanın yaşayacağı bir “hayat-dünya” tasavvuru inşa eder.

Esas itibariyle epistemolojik alanı eksene aldığı için yalnızca entelektüel/zihnî çaba üzerinden işleyen seküler Batılı eğitim sistemi, niteliğe değil, niceliğe; anlayabilmeye değil, yalnızca bilmeye dayalı; insanın ruhunu önce yoksayan, sonra da yok eden; varlığa ve hakikate ontolojik saldırı üreten söylemsel şiddet yüklü bir eğitim sistemidir. 

Bu gerçek, çağdaş düşüncenin kurucu öncüleri Nietzsche’de ve Heidegger’de en gelişkin ifadesini bulmuş ve bütün bir çağdaş düşünceye damgasını vurmuş varoluşsal bir gerçektir.

Bu eğitim sistemi, yalnızca “nasıl” sorusunun izini sürer: Nasıl daha fazla üretebiliriz? Nasıl daha fazla tüketebiliriz? Nasıl daha fazla güç elde edebiliriz?

Bu eğitim sistemi, anlamsız bilgi yığınları/ çöplükleri oluşmasına yol açar. 

Bu veri ve enformasyon yığınlarıyla anlam’a, vicdana, erdeme, hikmete değil; anlamsızlığa, vicdansızlığa, erdemsizliğe, en hafif ifadeyle, birbiriyle irtibatsız verilere ve bilgi kırıntılarına ya da kaosuna  ulaşılabilir ancak.

Michel Henry, bu gerçeği, “hayatın inkârı”, “yeryüzünün yağmalanması” ve “insanın insanlığının açıkça imhası” olarak özetlemiştir.

İNSANIN NESNELEŞTİRİLMESİ: ONTOLOJİK ŞİDDET

Seküler Batılı eğitim sisteminde, insanla bilgi arasındaki ilişki koparılmıştır: Bilgi, güç devşirmek için elde edilmesi gereken bir nesneyedönüştürülmüştür: Bilgi nesneye dönüştükçe, o bilgiyi üreten insan da nesneleşir.

Dolayısıyla seküler Batılı eğitim sistemi, “ne?” sorusunu da, “niçin?” sorusunu da sormaktan özenle kaçınır. Hele de “niçin?” sorusunu sorduğu zaman, bütün zaaflarının ortaya çıkacağını bildiği için, “niçin?” sorusu, Batılı eğitim sisteminin lügatinde yoktur. “Niçin!” sorusu sorulduğu zamanlardaysa, yanlış sorulur.

Bilgiye ve bu bilgiyi üreten insana nesne muamelesi yapan bir eğitim sisteminin, başka medeniyetlerin birikimlerine nüfûz etme ve onlardan bir şeyler öğrenme çabası içinde olması beklenemez. Eğer başka medeniyetler, daha fazla güç elde edilmesine imkân tanıyacak kaynaklar ve yöntemler sunuyorlarsa anlamlı ve değerlidir seküler Batı uygarlığı ve geliştirdiği eğitim sisteminin gözünde!

O yüzden, bu eğitim sistemi, hayatımızı daha fazla anlamsızlaştırdığı, insanı özgürleştirmek yerine, insanı güç üreten bir “makina”ya dönüştürdüğü ve makinaların kölesi kıldığı, üniversiteleri iktisadî yararcılığın merkezleri hâline getirdiği için Batı’da da yaklaşık bir asırdan bu yana şiddetle tartışılıyor.

NİTELİK EKSENLİ EĞİTİM MODELİ: 3 T FORMÜLÜ

İnsanlığın hayrına olacak ve hayatını daha anlamlı kılacak bir eğitim sisteminin, nicelik-eksenli değil, nitelik-eksenli olması zorunludur. 

Nitelik-eksenli eğitim anlayışının izlerine Batı uygarlığı dışındaki büyük medeniyetlerde rastlamak mümkündür. Ancak nicelik-eksenli eğitim anlayışı kapitalizme dayandığı için, diğer medeniyetlerin eğitim anlayışını bastırmakta ve etkisiz hâle getirmektedir.

Nitelik-eksenli bir eğitim anlayışı, bilmeyi değil, anlayabilmeyi; sahip olma’yı değil, olma’yı eksene alan bir medeniyet fikri etrafında geliştirilebilir. Bu bağlamda, Müslümanlar dünyaya bir model sunabilecek köklü kaynaklara sahipler ama hem bu kaynaklardan, hem de bu kaynaklarla çağın ağlarına düşmeksizin, neyse o olarak irtibat kurabilecek ve nüfûz edebilecek idrak biçimlerinden bîhaberler: Zihinleri çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüşmüş durumda!

***

Hakikat medeniyetinin yeniden ve adım adım hayata geçirilmesine imkân tanıyabilecek ve bizzat sünnet-i seniyye’ye dayanan üç aşamalı bir eğitim tasavvuru ve dolayısıyla medeniyet fikrimizin dayanacağı ilim ve tefekkür yolculuğunun güzergâhlarını da oluşturan bir “yol haritası” öneriyorum: Tevarüs, temellük ve temessül.

Tevarüs aşaması, hem ilâhî hakikatin tevarüs edilmesini, insana yüklenen emanetin şuuruna erilmesini; hem de bütün beşerî birikimlerle yüzleşilmesini öngörür. Bu aşama, sünnet-i seniyye’nin akval/ “epistemolojik”/ ilme’l-yakîn sürecidir. Buna, ilim/ biliş süreci de diyebiliriz.

Temellük aşaması, ulaşılan birikimlerin, vahyin süzgecinden geçirilerek, temellük edilmesini öngörür. 

Bu aşama, sünnet-i seniyye’nin ef’al/ “fenomenolojik”/ ayne’l-yakînsürecidir. Birinci aşamada elde edilen teorik bilgi, ikinci aşamada, pratiğe aktarılma kaygısıyla işlenir, içselleştirilir ve ayrıştırılır. Bu safhayı, irfan / oluş süreci olarak adlandırabiliriz.

Temessül aşaması, sünnet-i seniyye’nin ahval/ ontolojik/ hakka’l-yakîn sürecidir ve bu süreçte, elde edilen “bilgi”, canlı bir varlığa dönüşür insan sûretinde ve hayatta. Bu safhayı ise hikmet/ “varoluş” süreciolarak tanımlayabiliriz.

Tevarüs süreci, zihnî ümmîleşme/ arınma; temellük süreci, fiîlî ümmîleşme / arınma; temessül süreci de rûhî ümmîleşme/ arınma süreçleridir. 

Vesselâm.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Kaplan Arşivi