Yusuf Kaplan

Yusuf Kaplan

Afrin Harekâtı: Türkiye’nin kendini bulma ve tarih yapma yolculuğu...

Afrin Harekâtı: Türkiye’nin kendini bulma ve tarih yapma yolculuğu...

​Afrin Harekâtı, göremediğimiz çok hayatî bir gerçeği gösteriyor bize: Türkiye’nin dostunu-düşmanını ve ne olduğunu, kim olduğunu... nereden gelip, nereye doğru yol aldığını...

Türkiye’nin başına iki asırdır nasıl bir felâket geldiğini, bu felâketin bizi biz’den nasıl ettiğini, nasıl uzaklaştırdığını, bizi, sonu nereye varacağı belli olmayan bir çıkmaz sokağın eşiğine nasıl fırlattığını göremiyoruz hâlâ!

Türkiye’nin trajedisi, bu!

Ama öyle anlaşılıyor ki, Afrin Harekâtı, iki asırdır yaşadığımız ontolojik felâketin ne olduğunu, nasıl bir şey olduğunu, nereden kaynaklandığını öğretecek bize...

EMPERYALİSTLERİN GERÇEK VE ÇİRKİN YÜZÜ ORTAYA ÇIKTI!

Afrin Harekâtı başladığı ândan itibaren, belki de yüzyıllık yakın tarihimizde ilk defa, dost-düşman nedir bihakkın görmeye, öğrenmeye başladık.

Amerika başta olmak üzere, Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye karşı nasıl düşmanca tavırlar içinde olduğunu gördük.

Batılı ülkelerin Türkiye’ye karşı açıkça düşmanca tavırlar takınmaya başlaması, elbette ki, Afrin Harekâtı’ndan sonra günyüzüne çıkmadı; 17-25 Aralık “saldırısı”ndan, Gezi kalkışmasından ve tabii 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminden görmeye başladığımız bir gerçekti bu.

Ama ABD ve Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye karşı nasıl düşmanca duygular içinde olduklarını açık-seçik bir şekilde görebilmemiz Afrin Harekâtı’ndan sonra mümkün olabildi.

Afrin Harekâtı’ndan sonra Batılı ülkelerin emperyalist emelleri ve çirkin yüzleri bütün çıplaklığıyla ortaya çıktı.

BATILILAR, NEDEN DÜŞMANLAR BİZ’E?

Peki, başta Amerika olmak üzere, Hollanda, Fransa, Almanya gibi belli başlı Avrupa ülkeleri, Türkiye, başta NATO olmak üzere, Batı ittifakını başlıca kurumlarının üyesi olmasına rağmen, neden Türkiye’ye kaşı düşmanca tavırlar sergilemekten kaçınmadılar öyleyse?

Başka bir ifadeyle, Batılıların, 17-25 Aralık saldırısında belli belirsiz başlayan ama 15 Temmuz’la belirginleşen, nihayet Afrin Harekâtı’yla birlikte apaşikâr nitelikler kazanan Türkiye’ye düşmanlıklarının neden/ler/i ne acaba?

Bunun en temel nedeni, Türkiye’nin ilk defa gözle görülür bir şekilde Batılılara meydan okuyan, dolayısıyla Batılıların emperyalist emellerini deşifre eden ve oyunlarını bozan tarihî bir adım atması, özgür iradesiyle bir askerî operasyona “soyunmasıydı”!

İşte bu, Batılı emperyalistleri çıldırtmaya ve Türkiye’ye karşı besledikleri, bilinçaltlarını şekillendiren düşmanlıklarını günyüzüne çıkarmaya yetti.

Bin yıldır, Batılıların saldırılarına göğüs geren biz olmuştuk çünkü!

Ve Türkiye, gelinen noktada, hem Batılı emperyalistlerden hem de içerdeki işbirlikçileri güç ve çıkar odaklarından bağımsız hareket etmeye başlamıştı çünkü!

BU ÜLKE, DÜŞMANINA / CELLADINA ÂŞIK EDİLDİ!

Bu operasyonun görünmeyen ama uzun vadede kalıcı etkilere yol açacak sonuçlarından biri, bu toplumun, düşmanını tanımaya başlaması olacak.

Bu, yazının başında dikkat çektiğim, Türkiye’nin kim olduğunu, ne olduğunu bilmediği yakıcı sorununun farkına varılmasında ve zamanla da çözüme kavuşturulmasında tarihî bir rol oynayacak.

Bu toplum, özellikle de bir asırdır, düşmanı olmayan bir toplum hâline getirildi. Ve daha da ileri gidilerek, bin yıldır düşmanımız olan, bizimle savaşan Batılılara, yani celladına âşık edildi!

Bir toplumun başına gelebilecek en büyük felâket budur: Celladına âşık edilerek her şeyimizi mahvedici, ürpertici bir aşağılık kompleksine sürüklenmek ve bunun sonucunda da tarihten sürülmek!

Celladına âşık edilen bir toplum, elbette ki, medeniyet iddialarını da, tarihî derinliğini de, özgüvenini de yitirecekti.

Yine bu nedenledir ki, dünyanın sömürgeleştirilemeyen tek ülkesi, dünyanın kendi kendini sömürgeleştiren tek ülkesi derekesine düşme aymazlığı sergileyecekti ama bunu göremeyecek kadar da ürpertici bir entelektüel felçleşme, zihnî körleşme ve köleleşme zilleti yaşayacaktı!

DÜŞMANINI TANIYAMAYAN, KENDİNİ DE TANIYAMAZ!

Oysa düşmanını bilmeyen bir toplum, kendini de bilemez; önünü de göremez: Ve geleceğe emin adımlarla yürüyemez!

Burada, ille de bizim birilerini kendimize düşman bellememiz gibi patolojik bir tavır sergilememiz gerektiğinden söz etmiyorum.

Aksine, bu dünyanın, bize yüzyıldır ezberletildiği gibi, güllük-gülistanlık olmadığını, birilerinin bizi, kendilerine düşman bellediklerini ve yüzyıllık stratejilerini bizim üzerimizden belirlediklerini; bunun için de bizim yeniden toparlanarak tarih yapıcı, medeniyet iddialarımızı hayata geçirecek bir yolculuğa soyunmamızı önlemeyi amaç hâline getiren bir yol izlediklerini çok iyi bilmemiz gerektiğini söylüyorum.

Batılıların bildiği ama biz celladına âşık edildiğimiz için aslâ göremediğimiz yakıcı gerçek şu hâlâ: Batılıların, dünya üzerindeki zorba hegemonyalarının önündeki en büyük engel biziz.

Tam da burada sorulması gereken yakıcı, silkeleyip bizi kendimize getirecek soru şu: Hangi biz?

Elbette ki, yüzyıllık yaşadığımız tarihte tatile son vererek yeniden dünya tarihini yapmaya soyunmamızı mümkün kılacak, aşılamamış, anlaşılamamış, anlaşılamadığı için de aşılamadığı da anlaşılamamış, insanlığın su kadar, ekmek kadar ihtiyaç hissettiği, kör-kütük hâkimiyeti değil hakikati, sömürüyü değil adaleti, haksızlığı değil hakkaniyeti eksene alan medeniyet iddialarını hayata ve harekete geçirmeye başlayabilecek bir BİZ.

AFRİN HAREKÂTI’NIN ÖĞRETTİĞİ...

Peki, mevcut Türkiye, bu BİZ midir?

Henüz değildir; ama gerçek düşmanını tanımaya, yüzyıllık tatilden eve dönmeye, kendine gelmeye ve yeniden tarih yapmaya başladığı zaman işte bu BİZ etme kemiğe bürünecektir.

Batılıların korkusu bu!

Dünyanın ruhu, mazlumların umudu olan bu Türkiye’nin dirilmesi, ayağa kalkması, mazlumları ayağa kaldırması ve çanların, Batılıların dünya üzerinde kurdukları üç asırlık emperyalist, zorba hegemonya için çalmaya başlayacak olması yani!

Evet Batılıların korkusu bu.

İşte Afrin Harekâtı’nın bize öğreteceği en önemli tarihî ders bu olacak: Hem düşmanımızı tanımak ve kendimizi bulmak hem de insanlığın önünü açacak akıl ve kalbin birlikte inşa edeceği ruh medeniyetinin temellerini atmak.. çileyle, sabırla ve umutla... Allah’ın yardımıyla...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Kaplan Arşivi