Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

PKK’nın elebaşı, Kemalizm’in önderiyle aynı lâdinî görüşe sahip

PKK’nın elebaşı, Kemalizm’in önderiyle aynı lâdinî görüşe sahip

PKK’nın elebaşı Öcalan, lâdinî görüşlere sahip olduğunu gazetelere verdiği beyanlarıyla defalarca ikrar etmişti. Bu görüşünün devam ettiğini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne verdiği savunmalarının yayınlanmasıyla bir daha duyurdu.

Allah’a, Hz. Peygamberimiz s.a.v.’e, İslâm’a ve diğer dinlere inanmadığını defalarca beyan etmesiyle elebaşısı olduğu kanlı örgütün câni, nekrofil ve bölücü olmasının yanında küfür odağı, yâni lâdinî zihniyete sahip olduğunu tescillemiş oldu.

Evrim teorisine inandığını, darvinist ve Marksist olduğunu beyan eden bu câni kişi, nasıl oluyor da Türkiye’deki Kürtlerin önderi olarak görülüyor. Kürtler PKK’nın baş cânisinin lâdinî bir görüşe sahip olduğunu, Allah’a ve dinine, Peygamberlerine ve Kitap’larına inanmadığını bilmez midirler?  

PKK’NIN ELEBAŞI: “ALLAH, ARABİSTAN TASARIMIDIR”

“Allah, Arabistan tasarımıdır. Bir Arabistan yarımadası tasarımı olarak Allah, yaklaşık M.Ö 2000’lerde bir ideolojik kimlik olarak bütün Semitik kabilelerin zihninde yer edinmektedir. Âyette geçer; Ebabil kuşlarının Habeş ordusunu attığı taşlarla perişan etme öyküsü, aslında kabile güçlerinin at ve kılıçla savaşmalarının dinsel anlatımıdır” sözleri PKK’nın baş cânisine ait.

Kandırılmış Kürtlerimiz onun zındıklık ve inkâr dolu şu sözlerini bilseler, PKK’yı desteklemekten vazgeçerler mi dersiniz? Allah’ın 99 isminin, “Sümerlerin yazının icadı, matematik ve takvim, devlet kurumu, yasalar, şehircilik, tapınak, kutsal aile, yazılı edebiyat gibi kavramlardan ilham alınarak yapılan benzetmeler olduğunu…” söylüyor.

Âdem ile Havva’nın varlığına da “ütopya” diyor: “İlk ütopya ve destanlar Sümer kaynaklıdır. Cennet ütopyası Âdem ile Havva’nın yaşamı, cennetten kovulması, ilk Habil-Kabil kardeş kavgası ve Gılgamış’ın yarı tanrı-insan kişilikli destanı yazılı olarak günümüze kadar ulaşmışlardır. Cennet ve öbür dünya tasarımı da mutluluk içgüdüsünün hayal âleminde tatmin olmasıdır...”  

“NAMAZ BİR TİYATRODUR” DİYOR BAŞ CÂNİSİ

“Namazın kendisi de genel anlamda bir tiyatrodur. Arabistan’da hâlen kıble denilen namazda yön anlayışı tanrıçaya bağlılığın bir izini teşkil etmektedir” diyerek, kurban ibadetini “vahşet” olarak târif ediyor. Kemalizm’in önderi gibi önce lâ-dinî çıkışlarla başlayıp sonra biraz insaflı (!) davranıp bütün ibadetlerin “çağın ihtiyaçlarına göre yeniden (yâni dinde protestan-seküler tarzda reform yapılması) düzenlenmesinin gerektiğini…” söylüyor.

Hz. Peygamberimiz s.a.v.’in Hz. Hatice ile maddî güç elde etmek ve iktidar olmak için, yâni menfaat icabı evlendiğini söylüyor. Okuyanlar bilir; bu cümleler Kemalizm’in önderi tarafından yazdırılan “Medenî Bilgiler Kitabı” ında mevcut. Bizzat onun düşünceleridir ve onun eliyle yazdırılmıştır. Tabiî ki bu lâdinî görüşlerin asıl sahibi, vahyi ve dinî anlayışı reddiye mânasına gelen pozitivizmin kurucusu A. Comteu olup, onun kitaplarından ithal edilmiştir.

PKK’NIN ELEBAŞI: “İSLÂM KÜRTLERİ EZMİŞTİR…”

PKK’nın elebaşısının zındık olduğunu şeksiz şüphesiz ortaya koyan beyanları bununla bitmiyor. Marks ve Hegel hayranı olduğunu, Museviliği ve Hıristiyanlığı İslâm’dan üstün tuttuğunu, İslâm’ın Kürtleri ezdiğini…” belirtiyor.

PKK ÖRGÜTÜ VE BAŞ CÂNİ ZINDIKTIR

PKK’ ya zındık diyen yalnız bendeniz değilim. Yeni Akit yazarı Mustafa Özcan da bu mel’un örgüte “Zındıka çeteleri” diyor:

“PKK ve onun sınır ötesindeki uzantıları zındıka çetelerini temsil ediyorlar. PKK ve PYD zındıka çetelerinin en önemlilerini temsil ediyorlar. Geçmiş dönemlerde zındıka akımları şuubi kalıplar içine sızmış ve gizlenmişlerdi. PKK ve Suriye’deki kolu PYD iki açıdan zındıka komitesini temsil ediyor. Beslendiği ideolojik kaynaklardan birisi şuubilik damarıdır. Bu, öncelikle İslâm’ın asabiyetini veya fizikî gücünü temsil eden Araplara ardından da Türklere yönelik olarak nefret duygularına kaynaklık etmektedir. Bediüzzaman yaşadığı dönemde zındıka komitelerinden ve zındıka cereyanından bahsetmektedir. (…) Günümüzde ise onlara yeni ilâveler yapılmıştır. Bu ilâvelerden birisi Kürtçülük damarıdır. Kürtler Türkler gibi Müslümandır. Lakin içlerinden çıkan Kürtçülük damarı bir zındıka hareketidir. Kürt kimliğinin bozulmuş hâlidir. Onların kolluk kuvvetleri de zındıka çeteleridir. İslâm’ı temsil eden mânevî ve fiziki değerlere düşmandırlar. İslâm’ın hem özüne hem de kışrına düşmandırlar. Onlar, dirilse gelse hem Salahaddin Eyyübi hem de Bediüzzaman gibilerine de Kürtçülük damarıyla düşman kesilirlerdi.”

PKK’NIN ELEBAŞI: “ALLAH KÜRTLER İÇİN DEĞİL, KÜRTLERİ YANLIŞ YOLA SEVK EDİYOR”

Güneydoğu’daki aldatılmış Kürtler bu zındık örgütün elebaşısının şu sözlerini ibretle okuyup tuzağa düşürülmek istenildiklerini bir an önce anlamalıdırlar:

“Yukarıda Tanrı olsaydı, beni yine yanlış yola sevk edecekti. Allah da Kürtler için değildir, Kürtleri şaşırtıyor. Kürtlerin Allah’ı da onları yanlış yola sevk ediyor. Bunun için ben kendi kendimin tanrısıyım. Tek tanrılı din ideolojileri, baştan sona siyaset ideolojileridir. Dinî söylem, Allah, peygamber ve melek gibi kavramlar dönemin siyasî literatürüdür. Allah bir nevi ortaçağın feodal manifestosudur, temel yasası ve bildirgesidir. Ben Allah’ımla yıllarca uğraşmış adamım. Allah’ımla delicesine pençeleştim. Kadınlarımız, analarımız Kürdistan dâvasına ihanet etmiştir. Bizim din ile ilişkimiz yok. Halkımız tanrıdan, ideolojiden kopmalıdır. Ben çok uğraştım sonunda tanrıdan koptum. Tanrıyı aştım. Böylece Abdullah Öcalan olabildim. İslâm kadınımıza bir şey vermemiştir. Bunun yerine sosyalist ahlâkı koyacağız.”

Kemalizm’in önderi de zamanında aynı lâdinî beyanlarda bulunmuş. “Türk Tarihinin Ana Hatları” kitabına kendi el yazısıyla yazdığı ekleri okuduğumuzda PKK’nın elebaşısının sözlerinin aynısı olduğu görülecektir:

“Tek Allah fikrinin doğuşu sosyal ve siyasî gelişmelerle başlamıştır. Peygamberlik sosyolojik bir gelişmedir. Kur’an sûreleri açık semada peyda olmuş bir şimşek gibi günün birinde birdenbire inmiş değillerdi. Muhammedin söylediği sûreler uzun bir devirde dinî düşüncelerinin ürünü olmuştu. Muhammed bu sûrelere birçok çalıştıktan ve incelemeler yaptıktan sonra edebî bir şekil vermişti...”                                                                                     

KEMALİZM’İN ÖNDERİ DE ALLAH’A İNANMADIĞINI VE KUR’AN’IN TÜRKLERİN BEYNİNİ SULANDIRDIĞINI SÖYLEMİŞTİ

Benzerlik sadece bu sözlerde değil, baştanbaşa aynı. Kemalizm’in önderinin “Medenî Bilgiler” kitabında yer alan “Allah’ın doğuşunun sosyolojisi” ve “Dinler tarihi” başlıkları altındaki açıklama ve el yazılarındaki cümleler PKK’nın elebaşısının beyanlarıyla birebir örtüşüyor. Çünkü ikisi de pozitivist ve sosyal darvinist ulusalcılığı tercih etmiş.  Comteu ve Büncher gibi materyalist ve lâdinî felsefecilerin kitaplarından beslenmişler. Kemalizm’in önderinin şu sözlerinin PKK’nın elebaşısının söylediklerinden hiçbir farkı yok:  

“Masum ve cahil insanları, yüzlerce Allah’a taptırmak veya Allahları muayyen gruplarda toplamak ve en nihayet bir Allah fikrini kabul ettirmek, siyasetin doğurduğu neticelerdir. (…) Arapların dini (...) Türk milletinin millî rabıtasını gevşetti, millî hislerini, millî heyecanlarını uyuşturdu. Bu pek tabiî idi. Çünkü Muhammedin kurduğu dinin gayesi bu dini kabul edenlerin kendilerini unutmağa, hayatlarını Allah kelimesini her yerde yükseltmeğe hasretmeğe mecburdurlar.(...) Bu vaziyet karşısında Türk milleti birçok asırlar ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin âdeta bir mecnun hâlindedir. Kur’ân’ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndük. Din denilen şey, bilinmeyen inanç dizgelerine ve sırla karışık emellere körü körüne bağlılıktan başka bir şey değildir. (…) Bütün dinler milletlerin cehaletlerinin yardımıyla utanmaksızın tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur.”

BAŞ CÂNİ KÜRTLERİ ALDATIYOR

Bütün bunları şunun için atlattım: Baş câni, Kürtçüler nezdinde oluşturduğu imajının arkasındaki gerçek yüzünü göstermeyip şartlara göre değişik yüzlerini sunuyor. Kürtlerin dinî anânelerine vurgu yaparak güya “halkının” mânevî değerleriyle ilgilenmiş gibi görünüyor.  

Oysa gerçek yüzü hiç de böyle değil. Sözde “halkını” arkasında tutabilmek için rol yapıyor. Güneydoğu’daki Kürtleri “halkım” diyerek aldatıyor.

Hemen belirtelim ki Millî Mücadele sırasında “din-i İslâmiye” deyip sonra pozitivist-seküler ulus devlet projesini cebren gerçekleştiren Kemalizm’in önderi de milleti bu şekilde rol yaparak aldatmıştı.

Halbuki Kürtler bu câni ve zındık kişinin değil, Selahaddin Eyyubi ve Alparslan Gâzi’yle birlik olan Müslüman Kürt atalarının halkıdır.
--------------------------
İLÂVE YAZI:

MÂZİSİ ATATÜRKÇÜLÜKLE MALÛL OLAN BİR EDEBİYAT DERGİSİNİN SEVİNDİRİCİ BİR HÜVİYETE GİRMESİ

Bize ulaşan bir dergi var: Türk Dil Kurumu’nun Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi’nin Eylül 2014 / 753. sayısı. Adı geçen dergi Türk Dil Kurumu’nun mâzisindeki Atatürkçü resmî görüşün çizgisini taşıması dolayısıyla hafızalarda olumlu bir edebiyat dergisi intibaı bırakmadığını ilgilenenler bilir.

Fakat son zamanlarda yerli ve İslâmî edebî geçmişimizle alâka kuran yazar ve edebiyatçıların hâkim olduğunu, bu yönde inceleme, deneme, hikâyelerin yayınlandığı görülmektedir.

Ömer Aksay’ın “Umarsız Dualar” şiiri, Cengizhan Orakçı’nın “Kalpten Hikâye” si, Halime Toros’un “İshak Kuşu” hikâyesi, Cevat Özyurt’un “ Nostalji Olarak Edebiyat: Cengiz Dağcı’nın Küçük Yurdu” yazısı, Hasan Ejderha’nın “Gelin Bacı” hikâyesi bir çırpıda okunan metinlerdir.

Bu noktada hikâyeler içinde Hasan Ejderha’nın “Gelin Bacı” hikâyesi hakkında küçük bir not düşmek isterim. Bu hikâye Anadolu’da dahi akrabalık ünsiyeti taşıyan yüzlerce sıfat ve hitapların artık unutulduğu bir zamanda “Gelin Bacı”  başlığı bizim insanımızın hafıza ve gönlüne düşürdüklerini ciddiye almak gerek.

Mâzisi bütünüyle Kemalist Batıcı anlayış ve edebî çizginin öne çıkmasına yataklık eden resmî hüviyeti olan bir derginin birkaçını zikrettiğimiz isimlerin metinleriyle okuyucuya çıkması sevindiricidir.

Dahası, derginin yayın kurulunda Rasim Özdenören, Ali Karaçalı, İbrahim Demirci, Prof. Dr. Mehmet Narlı, Prof. Dr. Hicabi Kırlangıç, Prof. Dr. Hasan Akay gibi değerli isimlerin olması derginin resmî geçmişini sileceğe ve “bizim” dediğimiz bir edebiyat dergisi olmaya doğru daha da adım atacağa benziyor.

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
28 Yorum
Ahmet Doğan İlbey Arşivi