Buğa, başarının sırrını açıkladı!

Buğa, başarının sırrını açıkladı!

İTTİFAK Holding Yönetim Kurulu Başkanı Seyit Mehmet Buğa “Farkımız doğru algılanmalı. Biz karaborsa yapmayız, faiz kullanmayız. İslami değerlere değer veriyoruz. Mevla bir adıma bin adım bereketi veriyor” dedi.

Bireysel başarıların kurumsal başarıya dönüşmesinin güzel bir örneği, İttifak Holding. 

Holding’in mimarı Konyalı İşadamı Seyit Mehmet Buğa. 1988’de bir grup girişimci ile İttifak A.Ş.’yi kuruyor. İttifak, 1993 yılında holdingleşip 1994 yılında da SPK kaydına giriyor.

Bugün İttifak Holdingin saygın ve güvenilir markaları başta Türkiye'de olmak üzere dünyanın dört bir yanında pazar sahibi. 20 yılı aşkın sürede Türkiye’nin yüzde 100 yerli sermayeli gücü olarak inşaattan gıdaya, alışveriş merkezlerinden makineye, hayvancılıktan tarıma farklı sektörlerde, 5 bin kişiye doğrudan, yaklaşık 7 bin kişiye dolaylı istihdam oluşturmuş durumda. Adese, Seha Yapı, Selva ve İmaş Makine başta olmak üzere, 18 iştirakiyle faaliyetlerini devam ettiriyor.

İTTİFAK Holding’in kurucu Yönetim Kurulu Başkanı Konyalı İşadamı Seyit Mehmet Buğa, 1952 doğumlu. Seyit Mehmet Buğa, İnşaat Mühendisi ve halen Holding’in Yönetim Kurulu Başkanlığını yürütüyor. Akit’e konuşan Buğa “Farkımız doğru algılanmalı. Biz karaborsa yapmayız, faiz kullanmayız. İslami değerlere değer veriyoruz. Mevla bir adıma bin adım bereketi veriyor” dedi.



Akit’ten Yener Dönmez ile Fatih Akkaya’nın Seyit Mehmet Buğa ile yaptığı röportaj şöyle:

AKİT: Medyayı takip edebiliyor musunuz?
BUĞA: Başta sizin gazeteniz olmak üzere bazı gazetelerin abonesiyim. Özellikle bu gazeteleri okumadan evden çıkarsam o gün kendimi eksik hissederim. Bunları okur, işimin başına gelirim. İşte iken de diğer bazı gazetelere de göz atarım. Abonesi olduğum gazetelerin verdiği haberleri daha dikkatle takip eder, önemserim. Sizlerin ve abone olduğum diğer gazetelerin bu noktada çok daha dikkatli olmanız gerekir. Çünkü abone kitleniz size inanıyor ve çok güveniyor. Aksi bir durum başkalarını bilemem ama bizi çok kırar.

AKİT: Holdingiz hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
BUĞA: Biliyorsunuz, bir grup girişimci tarafından 1988 yılında, çok ortaklı bir yapı olarak Konya’da kurulan İttifak A.Ş. farklı sektörlerdeki büyümesini takiben 1993 yılında holdingleşti. Şeffaflık, dürüstlük, güven ve istikrarı temel değerleri olarak benimseyerek, binlerce ortağının da desteğiyle çalışma alanlarını genişletip çeşitlendirdik. 1994 yılında SPK kaydına girdik, 2009 yılının son işlem gününde İMKB’ye kote olduk. Şu anda İttifak Holding hisseleri İMKB 100 endeksinde işlem görüyor. Yaptığımız tüm yatırımlarda kalite ve verimlilikten taviz vermedik. Bölge ve ülke kalkınmasında, üretim ve istihdamda her zaman sorumluluk bilinciyle hareket ettik.

MEVLA BİR ADIMA BİN ADIM BEREKETİ VERİYOR

AKİT: İttifak Holding kısa sürede çok önemli bir noktaya geldi. Büyük bir güç. Holdinginizin bu noktaya geleceğini öngörebiliyor muydunuz?
BUĞA: Şimdi şöyle söyleyeyim, bir insanın dünyası, bilgisi, birikimi ve idraki kadardır. Dünyamızın çok büyük olduğunun farkındaydık elbette ama bu kadar büyük olduğunu da doğrusu tasavvur edemiyorduk. Bilgimiz çoğaldıkça, birikimimiz geliştikçe, insanın idraki de gelişiyor. Bugün bile şu anda idrak ettiğimizden daha büyük bir dünyada yaşadığımızı düşünüyorum. Bunun içinde olgu ve algı hatalarının farklılaşmasının ve bunun meydana getirdiği hataların en aza inebilmesi bilgi ve birikimin yükselmesine bağlıdır. Bazen farklı bir olgu ile koruduğumuz, farklı bir olgu sebebi ile hücum ettiğimiz yanlışlarımız oluyor. Bundan kurtulabilmenin, daha adil olabilmenin yolu da yine bilgi ve birikimden geçiyor, tecrübelerden geçiyor. Bir duyu organı gibi hareket etme ile bir beyin gibi hareket etmenin arsındaki farkı görün.

Mesela sağlam bir göz, su dolu bardağın içerisindeki kaşığı hep kırık görür ama bu konuyu irdelemiş, özümsemiş bir beyne sahipse, onun bir görüntü yanılması olduğunu, gözün onu o şekilde görmesi gerektiğini ama aslının kırık olmadığını beyin çözer, süzer çıkartır. Anadolu insanı sosyal hayat içerisinde ve ekonomi içerisinde beyinciğinin geliştiği, dik durabileceği bir yapıya doğru gidiyor. Ve artık daha teferruatlı düşünebilecek bir konumu ifade ediyor. Yani ilk çıktığımız dönemlerde sadece bunları geliştirecek yapımız vardı, şimdi bunlar gelişmiş düzeyde. Onun için gelinen nokta çok iyi bir nokta. Böyle bir düzeye geleceğimizi biliyor muyduk, bilmiyorduk. Evet ama siz Mevla’ya bir adım atarsanız, O sizin o bir adımınıza, hesap edemeyeceğimiz kadar bereket veriyor.

AKİT: İttifak bugün hangi sektörlerde var?
BUĞA: İttifak, 20 yılı aşkın sürede Türkiye’nin yüzde 100 yerli sermayeli gücü olarak inşaattan gıdaya, alışveriş merkezlerinden makineye, hayvancılıktan tarıma farklı sektörlerde, yaklaşık 5 bin kişiye doğrudan, 7 bin kişiye dolaylı istihdam oluşturmuş durumda. Holdingimiz Adese, Seha Yapı, Selva, Selet ve İmaş Makine başta olmak üzere, 18 iştirakiyle faaliyetlerini sürdürüyor.

İDARİ MERKEZLERİ DE İSTANBUL’A MI TAŞINACAK?

AKİT: Merkezin tamamen Konya’dan İstanbul’a taşınacağı haberleri doğru mu? Nedir olay?
BUĞA: Şimdi bizim icra merkezimiz İstanbul’a taşındı. Ama idari yapımız ise hala Konya’da duruyor. İdari yapının taşınması biraz zor olur. Bakın iman duygusundan sonra en güçlü duygu alışkanlıktır. Çok zor yıkılır yani, bizim de belli alışkanlıklarımız var. Alışkanlıklara sahip olmayan kesimi İstanbul’a göndermiyoruz(Gülüyor). O alışkanlıkların içerisindeki kişilerin İstanbul hayatına alışması biraz zor olur yani. Orasının mücadele şekline biz çok alışık değiliz, bilhassa ben kendi adıma söyleyeyim.

Şunu biliyoruz ki; ulusallaşmanın ve uluslar arası ölçeğe geçmenin merkezi İstanbul. Grup şirketlerimizden bazıları ulusallaşmasını büyük oranda tamamladı. Artık uluslar arası ölçekte yatırım ve girişim planlarımız var. Bu planların hem daha hızlı hem daha sağlıklı yürütülebilmesi için icra merkezimizi İstanbul’a taşıdık. İşletme kadrolarımız ve icra kurulumuzun ulaştığı noktada da bunu gerektirdi.

AKİT: Anlaşılan idari merkez Konya’da kalacak?
BUĞA: Gibi. Yani biraz öyle gözüküyor. Bunda şirketin menfaati var mı? Tabi getirileri de var, götürüleri de var ama biz şu anda getireceğinden götüreceğini fazla gördüğümüz için götürmek istemiyoruz idari merkezi İstanbul’a.

AKİT: İşadamları Anadolu’da yatırımın zorluğundan şikayet ederlerdi hep. Sıkıntı neydi, bu sıkıntılar halen sürüyor mu?
BUĞA: Yatırım yapmak çok kolay bir iş değil elbette. İster Anadolu olsun ister farklı bir bölge zor her tarafta zordur. Ancak, geçmiş dönemlerde yeni pazarlara ulaşmada, entelektüel beyin gücünü istihdam etmede Anadolu daha zor şartlara sahipti. Her alanda meydana gelen değişim ve gelişimler bu alanda da yaşandı. Geçmişe oranla Anadolu’da yatırım yapmak daha kolaylaştı diyebiliriz. AK Parti hükümetinin ekonomiye bakış açısından kaynaklanan bir rahatlama da oldu. Bu sadece Anadolu sermayesini ilgilendiren bir şey değil, ekonominin bütününü ilgilendiren bir şey. Bu dönemde herkes ve her kesim kazandı. Bu liberal veya serbest piyasa ekonomisinin uygulanmasından kaynaklanan bir gelişme. Biraz uygulamalardan kaynaklanan bir gelişme bu, mevzuatta fazla değişiklik olmadı. Yoksa bir ticaret kanunu halen çıkmadı.

BİZ KARAR VERİRİZ, PROFESYONEL YÖNETİCİLER DE YAPAR

AKİT: Çeşitli sektörde faaliyet gösteriyorsunuz. Çok sayıda şirketiniz var. Hepsini yakinen takip edebiliyor musunuz? Ne kadar etkinsiniz?
BUĞA: Biz denetim görevini yaparız, denetleriz. Üç ayda bir profesyonellerimiz hangi seviyeye gelmiş, neler yapmış, neler yapamamış, yapmaları gerekirken yapamadıkları; yapmamaları gerekirken yaptıkları neler olmuş onlara bakarız. İşlerin doğru ilerleyebilmesi için işe karar verenlerle, işi yapacakların birbirinden ayrılması gerekiyor. Bizim görevimiz doğru işe karar vermek, profesyonellerin görevi de o işi doğru yapmasıdır. Eğer hem işe karar verir, hem de işi yapmaya kalkacak olursak o zaman arzu edilen büyümeleri gerçekleştiremeyiz. İstikrarı korursunuz ama büyüyebilme fırsatlarını zamanında değerlendiremezsiniz. Bir işi doğru yapmak var, bir de işi gerektiği gibi büyütebilmek ve doğru işlere karar verebilmek var. Doğru işlere karar vermek istiyorsanız müteşebbis olarak kalmanız gerekiyor. Spor yapmak istiyorsanız yönetici olmanız gerekiyor, onun için işlerimizin başında profesyonel arkadaşlarımız var ve biz bunları denetleriz. Bunlardan aldığımız sinerji ile yeni yapacağımız yatırımlara karar veririz, büyümelere karar veririz, farklı bir alana gireceksek o alan üzerinde fizibilite çalışmaları yaparız. Yani bizim kendimize ait, bizi dolduran bir işimiz var. Yönetiyorsunuz yani!

SELVA İHRACAT BİRİNCİLİĞİNİ KİMSEYE KAPTIRMIYOR

AKİT: İhracatta ilklere giren firmanız var mı? Somut örnekler verebilir misiniz?
BUĞA: Mesela ihracatta kendi iş kolunda Selva Makarna birkaç senedir birinciliğini koruyor, kendi markası ile ihracat yapanlar arasında Selva ihracat birincisi. Perakende sektöründeki iştirakimiz Adese çeşitli kurumların yaptığı değerlendirmelere göre; Türkiye’nin en değerli 52. Markası, Türkiye’nin en büyük 122. Şirketi konumunda. Anadolu’nun ise 21. Büyük şirketi iken sektöründe Anadolu’nun en büyüğü durumunda. Diğer taraftan iştiraklerimiz en çok istihdam üreten, en çok vergi verenler ve en çok döviz kazandıran firmalar arasında bir çok kurum tarafından ödüllendirildi ve ödül almaya devam ediyor. İttifak Holding hisseleri İMKB’de ilk 100 endeks içerisinde işlem görüyor.

AKİT: 1997’lerde olumsuz anlamda “Yeşil Sermaye” ithamlarıyla bir takım karalamalara maruz kaldınız? Fişlemeler vesaire. Bunlar size bir şeyler kaybettirdi mi?
BUĞA: Çok şeyler kaybettirdi. Onlar olmasaydı daha farklı yerlerde olabilirdik Ama şu var, onlar maddeten bize çok şeyler kaybettirdi, fakat bilgi ve birikim açısından çok şeyler kazandırdı. Problem çözmeyi öğrendik, problemlerle baş etmeyi öğrendik. Bir defa şunu kabul etmemiz gerekiyor: Kasıtlı davranmıyor, hakikaten algısında bir bozukluk var da, bize hücum etmiş birisiyle karşılaştıysak onunla iletişimimiz, olgu ile algının eşitleşmesine vesile olacak gelişmelere sebep oluyor. Yani bütün insanları yargısız infaza tabi tutup bizden veya bizden değil diye ayrım yapmak, çok yanlış. Bütün mesele iletişim kurabilmede. Daha çok empatiye, karşımızdakine değer vermeye ihtiyacımız var, bunu ülke ve toplum olarak öğrendik. Bizim şeffaf yapımızın daha iyi görüldüğü ve anlaşıldığı gibi tüm kesimlerce nasıl şeffaf olunabileceği de öğrenilmiş oldu.

JAPONLAR’LA NASIL ANLAŞMA SAĞLADILAR?

AKİT: İhracatta hayli iddialısınız. Bir anınız var mı, hiç unutamadığınız?
BUĞA: Basit bir şey anlatmak istiyorum. Selva makarnalarını Japonya’ya da ihraç etmek istiyoruz. Japon’lar gıda ile alakalı uzun uzun inceleme yaparlarmış, çeşitli alanlarda çeşitli kategorilerde incelemeler yaparlarmış. İki sene incelediler. Biz bilmiyorduk üç seneye kadar sürdürebildiklerini. İki sene mesai saatlerinde geldiler, mesai saatlerinin dışında geldiler, sabah geldiler, akşam geldiler, tatilde geldiler, tatil dışı geldiler. Fabrikadan da numune götürmüyorlar incelemeye alacakları numuneleri satışa çıkmış makarnalardan seçiyorlar, parasını verip alıyorlar yani marketlerden, bakkallardan. İlk önce garibimize gitti, sonra böyle üç sene sürdüğünü duyunca, olmadık yerleri de geziyorlar laboratuarlarımızı gezmeye çalışıyorlar, işte üretim yerlerini gezmeye çalışıyorlar, muhasebe bilgileri falan istiyorlar. Garibimize gitti önce, 3 yıl incelemelerde bulunduklarını, neleri öğrenmeye çalıştıklarını öğrenince dedik ki, ne istiyorlarsa verin. İki ay sonra alış veriş başladı. Yani iki sene iki ay sürdü bizi incelemeleri. Bilgilerimizi tam olarak paylaşınca şeffaflığımızı, kalite algımızı, hijyene verdiğimiz değeri gördüklerinde çalışmaya başlayabildik. Üç yıla kadar sürebilen bir görüşmeyi 10 ay önceden tamamlamış olduk. Sonra, siz neyi inceliyorsunuz, neden bu kadar detay araştırıyorsunuz diye sorduk? Şöyle dediler; biz öncelikle hijyene verdiğiniz değer alışkanlık mı yoksa merasimlik mi ona bakarız, denetimden denetime mi temizlik yaparsınız, her gün mü temizsiniz ona bakarız. Hijyenin merasimlik mi alışkanlık mı olduğuna bakıyorlarmış onu öğrendik. Zihnin en ufak kirliliği algılayıp temizlemeyi programa alması gerektiğini düşünüyorlarmış ve buradan bakıyorlarmış. İkincisi kalite laboratuar ürünü mü, ustalık ürünü mü? Bilgi paylaşılıyor mu paylaşılmıyor mu ona bakıyorlarmış. Yani ustalık ürünü ise ustanız ölürse, kaçarsa ne yapacaksınız. Ama laboratuar ürünü ise, biri gider diğeri gelir, kalitede sürekliliğin oluşabilmesinin, bilginin paylaşılıp paylaşılamadığında olduğunu ve buna baktıklarını ifade ettiler. Üçüncü olarak da kazanan bir şirket misiniz değimlisiniz onu bilmemiz gerekir dediler. Zarar eden şirket üretimden çekilir üretimden çekilenin kalitesi, hijyeni olsa ne olacak olmasa ne olacak.

AKİT: Bunlar sizin için tecrübe oldu tabi…
BUĞA: Evet. Ve dördüncüsü de kayıt içinde misiniz değil misiniz, ona bakıyorlar. Kayıt içiliği toplumun hakkı olarak görüyorlar kayıt dışılığı toplumun hakkını yemek olarak görüyorlar. Yani sen iyi arabalara bineceksin, arabanın kasise girmesini istemeyeceksin ama o yolun yapımındaki payını da ödemeyeceksin. Bunu Japon’lar kavrayamıyor, böylesi bir anlayışı kendilerine yeterli titizliği göstermeyen, kendi toplumunu aldatanlar, başkasını da aldatır diye yorumluyorlar. Bunu bir hile olarak, bir kurnazlık olarak görüyorlar ve kabullenmek istemiyorlar. Bizim de tüm faaliyetlerimizde bu esaslara uygun bir yapıda çalıştığımızı gördüklerinde çalışmaya başladık ve her geçen gün artarak devam ediyor.

ANADOLU DEVLETİNE SAHİP ÇIKIYOR

AKİT: Anadolu’da bu hususlara ne kadar dikkat ediliyor sizce?
BUĞA: Anadolu’nun gelişmesindeki ana sebeplerden bir tanesi de budur. Devlet benim devletim, bu devlet bizim devletimiz, biz yükümlülüklerimizi ne kadar çok yerine getirebilirsek devlet de bize o oranda hizmet üretebilir düşüncesi hakim olmaya başladığı için Anadolu ayağa kalkıyor, bu kadar güzel ilerliyor.

AKİT: Yani Anadolu devletine sahip çıkıyor?..
BUĞA: Tabi. Bu sahip çıkma oransal olarak ne kadar yükselirse, ne kadar kalitesi artarsa ben inanıyorum ki bu devlet o kadar dünya devleti olacak. Ben aslında olgu ile algı arasındaki farkları çok iyi irdelememiz gerektiği kanaatindeyim. Biz çok fayda getirecek diyerek, değer verdiğimiz bir çok şeyin zararını çekiyoruz, zarar verebileceği düşüncesiyle terk ettiğimiz bir çok şeyin de faydasından mahrum kalıyoruz. Onun için bizim kültürel değerlerimizi yeniden bir gözden geçirmemiz gerekiyor. Zıtlaşan değil, çatışan değil yarışa; kumpas kuran hile yapmak için biraraya gelen değil, dayanışabilen bir yapıya ihtiyacımız var. Yani ahlaki değerlerin öngördüğü şekilde dayanışmayı bilen bir üretim anlayışına veya bir sosyalliğe ihtiyacımız var. Hem ahlaki değerlere uygun dayanışmayı bilmemiz gerekir, hem de ahlaka uygun yarışmamızı yapabileceğimiz bir platform oluşturmamız gerekir. Fiyatta değil kalitede rekabet eden bir nesil meydana getirmemiz gerekir. Hangi millet kalite de rekabet ediyorsa, o millet ilerliyor, hangi millet fiyatta rekabet ediyorsa o milletler de işsizleri doğurup gidiyor. Halbuki bizim kültürümüz fiyatta rekabeti öngörür, bunu bir türlü toplumumuza tam olarak anlatamıyoruz. Çünkü aktüel olarak fiyatta rekabet herkesin işine geliyor, orta ve uzun vadede ise kalitede rekabet işi görecektir.

SENDİKALARA BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR

AKİT: Türkiye’nin işsizlik problemine ilişkin neler söyleyeceksiniz?
BUĞA: Ben işsizlik probleminin çözülebilmesinde sendikaların ciddi iş yapabileceği kanaatindeyim ama sen ücret sendikacılığı yaparsan, ‘maaşa zam işe son’ politikasını desteklemiş olursun. Ve birçok firmanın kapanmasına vesile olursun, işsizliği körüklersin. Ama sürdürülebilir en yüksek maaş politikasının üzerinde duracak olursan, her müessesenin kazanabilmesi ve kazancın içerisinden de çalışanın payının doğru alınabilmesini öngörecek olursan, kazanan bir sürü müessese meydana getirirsin.

AKİT: Çalışanlar dayanabilir mi bu politikaya?
BUĞA: Dayanmaları gerekir yani. Bakın aslında Türkiye’de iş kanunları yok, işçi kanunları var. Siz işsizliği yok edecek çalışmaları baltalarsanız, Nasrettin Hoca’nın meşhur fıkrasındaki gibi kendi bindiğiniz dalı kesersin.

İŞSİZLİK İPSİZLİK GETİRİR

AKİT: Bunu biraz açar mısınız?
BUĞA: İşsizlikle en çok uğraşması gereken kesim hangi kesim olması lazım!
Sendikaların olması lazım, peki sendikalar ne ile meşguller, işsiz kalanla meşgul değiller, işsizle meşgul değiller. Ya? İşsizliğe sebep bile olmuş olsa, kurumun zararına da olmuş olsa fiyat sendikacılığı ile meşguller. Doğuya yatırım çok gitmek istemiyor, niye gitmek istemiyor? Orda sendikal faaliyetler çok hızlı yaygınlaşacak bana göre..Millet hakkından gelemeyeceği bir çalışma hayatı için yatırım yapmaya gitmek istemiyor. Şuanda işsizlik bana göre dindar kesimin de en büyük problemi olması gerekir. Çünkü işsizlik ipsizlik getirir. İşsiz kalan cami köşesine çekilip tespih çevirmez, kahvehane köşelerine çekilir taş döşemeye başlar. O kültür ile de hemhal olmaya başladığından itibaren en çok muhalefet edeceği kesimde dindar kesim olur. Yani dindarlar kendi çocuklarının da kaybolmasını istemiyorlarsa işsizlikle mücadele etmek mecburiyetindeler. Bunun için doğru değerlerin üzerinden hareket edeceğiz. Orta, uzun vadeli plan ve projeler çıkartacağız, stratejiler üreteceğiz.

HÜKÜMET, ÜZÜME ULAŞABİLMEK İÇİN KORUĞA TAHAMMÜL EDİYOR

AKİT: Bu anlamda hükümetin çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
BUĞA: Bugünkü hükümeti takdir ediyorum. Gerçekten süreç yönetimini çok güzel yapıyorlar. Yani üzüme ulaşabilmek için koruğun varlığına tahammül ediyorlar. Yani birçoğu o koruğun zamanı gelince üzüm olacağını bilemediği için koruk dönemini eleştiriyor ama onlar o koruk döneminin üzüme ulaştığı zaman meydana getireceği değerleri hesaba kattıkları için, sürecin sıkıntılarına tahammül ediyorlar. Bana göre de çok doğru, çok güzel meyveler veriyor.

Çok güzel gelişmeler oluyor. Yani Türkiye şuanda yurt dışına çıkanlar için Türkiyeli olmanın en itibarlı olduğu dönemi yaşıyor. Daha güzellerini yaşamayı hak ediyoruz. Bakın vizesiz gidip gelebilmek o kadar hoş bir şey ki, vizeli gidip gelebilmek o kadar sıkıntılı bir şeymiş ki, bunu şimdi görüyoruz, şimdi anlıyoruz. Hani makro değerler üzerinden bakıldığı zaman herkesin, iş hayatında olan herkesin fazlasıyla istifade edebileceği kararlar alınıyor, yani bir kesime hitap eden, çatışma doğuracak bir gelişme değil bu. Mesela Türkiye’de ihtilalin olabilmesi için sermaye kesiminin desteklemesi gerekirdi ama sermaye kesimi desteklemedi. Neden, hem AK Parti hükümetinin devam etmesini istemedi hem de gidecek olsa yerine gelecek olanların kendisini iflasa götürebileceği düşüncesi ile. Çünkü 2001’de ciddi kaybettiler bu adamlar. Dolayısıyla destekleyemediler. Taraf tutarak değil, herkese imkan açarak, herkese objektif değerlerle bakarak gelişebiliriz. Bundan da en çok kim istifade etti? Tüm Türkiye istifade ettiği gibi Anadolu da istifade etti. Çünkü müteşebbis -canlı hareket edebilecek müteşebbis- Anadolu’daydı, Anadolu bundan büyük istifade etti. kısacası şu an hükümettekiler süreci çok doğru götürüyorlar.

FARKIMIZ DOĞRU ALGILANMALI

AKİT: İttifak’ın “İslami Holding” şeklinde lanse edilmesiyle ilgili neler söyleyeceksiniz?
BUĞA: Şimdi şöyle söyleyeyim, bize vahiy gelmiyor, yani her şeyden önce haddimizi bilmemiz gerekir. İslam adına çıkış yapabilme imkanına sahip değiliz. Müslüman’ca davranma görevini yerine getirmemiz gerekir. Bunu yapmaya çalışıyoruz. Yani biz İslami şirketiz İslam adına hareket ediyoruz sözü bana göre çok ters bir sözdür. Diğer firmalardan ayrıldığımız yerin doğru fark edilmesini arzu ediyorum. Yani ayrıldığımız yer İslam’ı temsil ediyor olmamız değil, İslami değerlere değer veriyor olmamızdır. Mevzuat olarak aynı mevzuatlarla kuruluyoruz, aynı mevzuatlarla faaliyet gösteriyoruz sonuçta. Aynı mevzuatlarla Pazar oluşturmaya çalışıyoruz. Diğer pek çok firma bizden daha geniş imkanlara sahip. Biz bu aynı mevzuatların içerisinde bize uygun düşenlerin, bize sağladığı imkanlar nispetinde hareket ediyoruz.

KARABORSA YAPMAYIZ, FAİZE BULAŞMAYIZ

AKİT: Örneğin ne yapmazsınız?
BUĞA: Basit bir misal verilecek olursa, biz karaborsa yapamayız, hem öyle gerektiği için yapamayız hem de inancımız itibarı ile yapamayız. Kontrol dışına çıkılmış olsa da yapamayız. Yine faize, mevzuatlar müsait. Bazı kesimler rahatça faiz alabilir, yani bize bir takım ithamlarda bulunan kesim bunu rahatça alabilir. Ama mevzuatlar müsaade ediyor olmasına rağmen biz kullanamayız. Yani öyle bir yapıdan bizim istifademiz söz konusu değil. Biz şartlar zuhur etmiş olsa bile kullanamayız.

AKİT: Maddi kar getirebilir ama siz manevi zararı hesaba katıyorsunuz?
BUĞA: Tabi manevi zararı hesaba katıyoruz. O her zaman maddi kar falan da getirmez. Yani bazen de kullananı iflasa götürecek kadar zarara sürükleyebilir. Biz ondan da korunmuş oluyoruz. Bugün Türkiye’de iflas edenler mal varlığı yetersizliğinden iflas etmez, bankalara borçlanmasını gününde ödeyemediği için iflas eder genelde. Yani o sarmal çok farklı bir sarmaldır. O alandan biz istifade etmeyiz, edemeyiz.



YENİ AKİT

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.