Sen komünistsin, ne işin var camide!

Sen komünistsin, ne işin var camide!

İbrahim Eryiğit, 1958, Ankara doğumlu. Matematikçi şairlerin piri. Diğer bir ifadeyle onun karnesinde hem matematik hem de şiir pekiyi! İki kitabı var şimdilik; ikisi de şiir: Kayıtsız Sevdalar (1990), Eylül'de Su (1998).

Bir dönem Dev-Yolcu’ydu. Bir dönem de, İktibas dergisi kültür-sanat sayfasını yönetti. Bu dergide kaleme aldığı “Kur’an’la Konuşan Şair” başlıklı seri yazıları unutulacak gibi değil. Yayıncılar bu çalışmanın peşine düşmeli!

Eryiğit’e camileri sorduk. Anlattı…

Sabah namazlarında mutlaka camide…

Camiyle aranız nasıl? Camiye devam ediyor musunuz? Hangi camiye, niçin?

Mümkün olduğunca, özellikle sabah namazlarını ikamet ettiğim semtin camiinde kılmaya özen gösteriyorum. Yaşadığım semtin sabah ilk uyanan insanlarını görmek ayrı bir keyif veriyor bana. Yeni bir güne uyanmanın coşkusunu cami yolunda ve cami içinde yaşamak, günümü her anlamda daha verimli hale getiriyor. Toplu halde yapılan ibadetlerde ortaya çıkan manevi enerjiyi duyumsamak ve yaşamak hayatımı anlamlı kılıyor. Diğer vakitlerde, işimin gereği olarak camiye gidemiyorum, bir vakfa ait mescitte namazımı ikame ediyorum.

Hangi camide namaz kılmak isterdiniz, niçin?

Mekke: Kâbe’de, Medine: Mescidi Nebevi'de, Mescid-i Aksa’da, İstanbul: Süleymaniye, Sultanahmet ve Bursa: Ulucami ve Edirne: Selimiye’de namaz kılmak isterim her daim. Çünkü o mekânların kendine özgü ayrı bir enerjileri var, o enerjiden nasiplenmek, bu mekânlarda dua etmek ve namaz kılmak olağanüstü manevi imkânlar bahşediyor yüreğime.

Eski bir Dev-Yolcu olarak…

En güzel ezanı hangi camiden duyuyorsunuz? Bu sizi nasıl etkiliyor?

Ankara’da yaşıyorum. Merkezi ezan okunuyor Kocatepe camiinden. Yani, her camide aynı anda tek ezan. Bu bir anlamda iyi oluyor. Öteki türlü her camiden ayrı okunan ezan sesleri birbirine karışıyor. Ezan sesi, 24/5’lik zaman dilimlerinde, hem bedenen, hem ruhen yeni bir doğuşun esintisini hissetmemi sağlıyor. Her vaktin ayrı bir ruhu var bence. İşte ezan sesi, bu ruhu solumayı ve bu ruhla sarsılmayı beraberinde getiriyor.

Salâtı ikame ettiğiniz camilerle ilgili hatıralarınız var mı? Anlatır mısınız?

Şu anda oturduğum semtte geçti çocukluğum ve gençliğim. İlk namazımı hatırladım şimdi. Üniversite 3. sınıfa kadar (yıl:1978) Dev-Yol adlı sol bir örgütün içindeydim. O zamanlarda sol görüşün kitaplarının çoğunu okumuştum. Sosyalist dünya görüşünün her şeyi maddeyle açıklama tezinin ruhumu doyurmadığını anlamamla birlikte başka arayışlara girdim. Yaklaşık iki yıl zorunlu haller dışında evden çıkmadan karşıt görüşlü kitaplar okudum. O günlerden birinde, bir haziran günü, sanki ezan sesini ilk kez duyuyormuşçasına irkildim. Evet, ezan sesini ilk kez bu denli yürekten duyumsuyordum. Fırladım evden ve camiye gittim. Namaz için abdest alındığını daha sonradan öğrendim. Bir ikindi vaktiydi. Camiye girdiğimde içeride de ezan okunuyordu. Toplam 6–7 kişi vardı, ben de onların yanında durdum. Yapılan hareketleri aynen tekrarlayarak namazı bitirdim. Duadan sonra cami çıkışında ayakkabımı giymek için eğildiğimde, uzun saçlarımı tutup, kafamı sağa sola sallayan yaşlı bir amca, bir yandan da, “Ulan komünist! Ne işin var senin camide!” diye bağırıyordu. Neye uğradığımı şaşırmıştım. O sırada, cami imamının koşarak geldiğini ve yaşlı amcaya, “ Bırak delikanlıyı! Sen emekli olunca namaza başladın, sen kimsin ki?” diye bağırdığını ve onu iteklediğini hatırlıyorum şimdi. Yaşlı adam gittikten sonra da beni bir kenara çekip, bu tür şeylere aldırmamamı öğütledi. Saatlerce konuştuk. Akşam ezanı okunmak üzereydi. Beraber abdest aldık, abdesti ilk o zaman ondan öğrendim. Halen görüşüyoruz Ekrem hocayla, Allah ondan razı olsun. Eğer o gün o tepkiyi göstermeseydi belki de ben bir daha hiçbir caminin önünden geçmezdim.

“Şair ve yazar arkadaşları cenaze namazlarında görüyorum…”

En son bir yazarı (şairi yahut başka bir kanaat önderini) hangi camide gördünüz?

Nisan 2011’de bir bilgi şöleni için gittiğim Bursa’da Ulucami’de Metin Önal Mengüşoğlu’nu, Mehmet Doğan’ı, Mustafa Özçelik’i, Vahap Akbaş’ı ve Cevat Akkanat’ı görmüştüm en son. Ankara’da ise şair ve yazar arkadaşları normal vakit namazlarında değil de cenaze namazlarında görüyorum desem ironi yapmamış olurum sanırım. Ne yazık ki şairimiz ve yazarımız olması gereken iki yerde yok bugün. Biri camiler, diğeri meydanlar (protesto gösterilerini kastediyorum burada).

Cami derslerine katıldınız mı? Katılmak ister misiniz?

Her Pazar günü, öğle namazından sonra, Tacettin dergâhında tefsir âlimi Hasan Tahsin Feyizli Hoca’nın tefsir derslerine eşimle birlikte katılmaya özen gösteriyorum. Bu dersleri, ruhuma ve gönlüme yeni açılımlar kazandırdığı için çok önemsiyorum. Ayrıca, Hasan Tahsin Hoca’dan ( Allah ondan razı olsun), eşimle birlikte hafta içi bir gün özel olarak tefsir dersi alıyoruz.

Mesnevî – Safahat…

Camide kitap okumaya ne dersiniz? Hangi eserler camide okunmak için uygundur?

Yüce kitabımızı anlamak ve yaşamak için meal ve tefsir başta olmak üzere, ihmal ettiğimiz hoşgörüyü ve barışı yaşamak için Mesnevi’yi (Mevlâna), gönlü güzelleştiren sevgiyi öğrenmek ve yaşamak için Yunus Emre Divanını, şahsiyetli bir dava adamı olmayı öğrenmek için Safahat’ı (Mehmet Akif Ersoy) okumak gerekir diye düşünüyorum ben.

Cami bağlamında özellikle dile getirmek istediğiniz başka hususlar var mı?

Günümüzde camiler, külliye formatından koparıldığı içindir ki sadece namaz kılma işlevini yerine getirmekteler. Sosyal mekânların başında gelmesi gereken camiler ne yazık ki bugün gerçek işlevlerinden yoksunlar. Temizlik konusuna yeteri kadar riayet edilmiyor. Namaz vakitleri dışında muhatap olunacak görevli bulmak imkânsız çoğu camide. Kısacası, namaz dışında atıl mekânlar olarak hacim kaplıyor camiler. Oysa 24 saat yaşaması gereken ve yaşamamız gereken mekânlar olmalı camiler.

Söyleşi için çok teşekkür ediyorum. Selam ve dualarımla…

dunyabizim.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.