Samimiyet niteliğinde 2 kritik talep

Samimiyet niteliğinde 2 kritik talep

2 kritik talep HAS Parti Lideri Prof. Kurtulmuş, Hükümet'ten İsrail'in NATO üyeliğini engellemesini ve füze kalkanını reddetmesi gerektiğini söyledi. Füze kalkanında butonun Türkiye'nin elinde olacağı söylemine tepki gösteren Kurtulmuş “Bırakın elin oğlunun füze kalkanının butonunu bizim olan heronların butonu bizim elinizde değil” dedi.  

Halkın Sesi Partisi (HAS Parti) Genel Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş beraberindeki Genel Başkan Yardımcısı Cafer Güneş, GİK Üyesi Mehmet Batuk ve Ankara İl Başkanı Abdülhamit Gül ile birlikte Akit'i ziyaret etti. HAS Parti heyetini Akit'in Ankara Temsilcisi Yener Dönmez ve Matbaa Müdürü İlhan Coşkun ile Haber Müdürü Fatih Akkaya kahvaltıda ağırladı. Akit, Kurtulmuş ile görüşmede gündemdeki konuları konuştu. 

İSRAİL KONUSUNDA ÇARPICI TESPİTLER

Kurtulmuş'a göre, hükümet İsrail'e karşı bugün yapmayı düşündüklerini 2 yıl önce yapmalıydı. Maalesef geç kalındı ve İsrail zaman kazandı. Numan Kurtulmuş, AEK'de ‘İsrail'in nükleer kapasitesi var mı, yok mu' oylamasında Türkiye'nin çekimser kalarak, İsrail'e destek verdiğini ve yine 2010 yılının Mayıs ayında Türkiye'nin İsrail'in OECD üyeliğine onay verdiğini ifade ederek “İsrail'in şımartılmasında maalesef hükümetin de katkısı vardır” dedi. HAS Parti Lideri Kurtulmuş, BM'nin artık Birleşmiş Milletler değil Birleşmiş Güçlüler Cemiyeti gibi dünya milletlerini değil güçlüleri ve gücünü pervasızca kullananları temsil ettiğini ifade ederek, BM'nin yeniden yapılandırılması gerektiğini kaydetti. İsrail'e karşı uluslar arası diplomatik blok oluşturulması gerektiğini söyleyen Kurtulmuş, Hükümet'ten İsrail'in NATO üyeliğini engellemesini ve füze kalkanını reddetmesini istedi.

ULTRA AÇILIM YAPACAĞIZ

“Kürt sorunu”nun çözümü için Hükümet'in 2009'da başlattığı “açılım sürecini” oluşan olumlu havaya rağmen devam ettiremediğini, böylelikle büyük bir fırsatın kaçtığını ifade eden HAS Parti Lideri, içeride ve dışarıda askeri operasyonların artırılmış olmasına karşı olduklarını ifade ederek “Uluslar arası güçlerin de etkisiyle yıllardır kan gölüne döndürülmüş olan Türkiye daha da kanlı bir ortama çevrilmeye çalışılıyor” dedi. Sorunun adı ne olursa olsun çözülmesi gerektiğini söyleyen Kurtulmuş, her yurttaşımızın kendisini eşit yurttaş olarak göreceği hukuki, siyasi, sosyal ve ekonomik reformların eş zamanlı olarak başlatılması gerektiğini ifade ederken, iktidara gelmeleri halinde “ultra açılım yapacaklarını” vurguladı.

HAS Parti Genel Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş ile yaptığımız söyleşi şöyle:

BM RAPORU ART NİYETLİ VE YANLI

-Sayın Kurtulmuş, gündemdeki en önemli konu BM'nin Mavi Marmara raporu. Bu konudaki düşüncelerinizle başlayalım isterseniz?..
N.K.: BM'nin raporunun art niyetli ve yanlı olduğu ortada. BM'nin Mavi Marmara Raporu, kuruluşun iddia edilen varlık gerekçesine uygun değildir. Rapor, İsrail'in lobi ve medya gücüne kurban edilmiştir; adil, tarafsız ve insani değildir.

İSRAİL'İ KİM ŞIMARTTI?

-Hükümetin aldığı yaptırım kararlarını yeterli buluyor musunuz?

N.K.: Hükümet bugün yapmayı düşündüklerini 2 yıl önce zaten yapmalıydı. Maalesef geç kalındı ve İsrail zaman kazandı.

İSRAİL'E EN BÜYÜK DİPLOMATİK ZAFERİ AK PARTİ KAZANDIRDI

-Sayın Başbakan'ın İsrail'le ilgili ‘şımarık oğlan' nitelemesi oldu..

N.K.: Başbakan şımarık oğlan diyor da, İsrail'i şımartan kim? Bakın o kadar uyarmamıza rağmen, bu fakiri dinlemediler. Van münüt falan tamam ama hükümet İsrail lehine öyle önemli iki adım atmıştır ki. Birincisi, ‘İsrail'in nükleer kapasitesi var mı, yok mu' oylamasında Türkiye çekimser kalarak, İsrail'e destek vermiştir maalesef. Yine 2010 yılının Mayıs ayında Türkiye İsrail'in OECD üyeliğine onay vermiştir. Türk hükümeti İsrail'in OECD üyeliğini veto etmemiştir. Bakın 1967 savaşından bu yana İsrail'in uluslararası alanda kazandığı en büyük diplomatik zaferdir bu. Türkiye İsrail'e karşı elindeki bu kozu kullanamamıştır. OECD kozunu heba ettik, gittik İsrail'e hibe ettik. İsrail Türkiye'nin sayesinde ilk defa uluslar arası bir kuruluşa üye olmuştur. Ondan sonra İsrail ne yaptı, bizi alçak koltuğa oturttu. Van münüt falan tamam da bir de bu gerçekler var. Ne dersek diyelim İsrail'e değişen bir şey olmaz. Elimize geçmiş en önemli iki kozu kaçırdık. Bunların bir resmi ideolojileri var bir de hükümetlerinin uygulamaları var. Tonla BM kararı var, AB'nin kınama kararları var, İslam ülkelerinin tepkileri vesaire.. Adamlar yüzlerine tükürseniz yarabbi şükür diyorlar. Elleriyle yüzlerini sıvazlayıp, yollarına aynen devam ediyorlar.

İSRAİL'İN NATO'YA GİRMESİ ENGELLENMELİDİR

N.K.: Türkiye'nin elinde bugün yeni bir koz vardır, İsrail'e karşı. O da İsrail'in NATO'ya girmesi konusudur. Türkiye İsrail'in NATO'ya girmesini engellemelidir, buna asla müsaade etmemelidir.

-BM'nin Mavi Marmara Raporu'nu ne kadar önemsiyorsunuz?
N.K.: BM'nin bu raporunu çok da önemsememek gerekiyor. BM'nin hakkaniyete göre haraket eden bir örgüt olmadığını, Birleşmiş Güçlüler Cemiyeti olduğunu artık herkes biliyor. Birleşmiş Milletler acilen yeniden yapılandırılmalıdır.

1-BM ACİLEN YENİDEN YAPILANDIRILMALI

-Sizin önerileriniz ne?
N.K.: Önerilerimizi şöyle özetleyebilirim: Bu raporla bir defa daha anlaşılmıştır ki, BM, artık "Birleşmiş Milletler" değil "Birleşmiş Güçlüler Cemiyeti" gibidir; dünya milletlerini değil güçlüleri ve gücünü pervasızca kullananları temsil etmektedir. Dünya barışına katkısı azalmış BM'nin acilen yeniden yapılandırılması gerekir.

2-DİPLOMATİK ADIMLARI DESTEKLİYORUZ

N.K.: Hükümetin, BM Raporu sonrası ilan ettiği; İsrail ile askeri anlaşmaların askıya alınması, ilişkilerin ikinci katiplik düzeyine indirilmesi, Doğu Akdeniz'de seyir güvenliği için her türlü önlemin alınması, uluslararası alanda hukuki süreçlerin takibi gibi diplomatik adımları destekliyoruz. Hükümet, bu adımları uygulamaya koymakta çekingen davranmamalıdır.

3-ULUSLAR ARASI DİPLOMATİK BLOK OLUŞTURULMALI 
N.K.: Hükümet, atacağını ilan ettiği adımlarla yetinmemeli aksine daha ciddi girişimlerde bulunmalıdır. İsrail'in saldırgan politikalarına karşı acilen uluslar arası diplomatik blok oluşturulmalıdır. Bu çerçevede bölge ülkeleri başta olmak üzere Filistin'i tanıyan tüm ülkeler ve adil bir dünyaya katkısı olacağına inanılan ülke ve kuruluşlarla aktif diyalog süreci başlatılmalıdır.

4-İSRAİL'İN NATO ÜYELİĞİNİN ÖNÜNE GEÇİLMELİ 


N.K.: Hükümet bu süreçte bir dizi hata yapmıştır. Sözgelimi İsrail'in OECD'ye alınması ve AEK'de İsrail'in nükleer kapasitesiyle ilgili oylamalarda Türkiye'nin çekimser kalarak bir yerde İsrail lehine tavır takınması bunlardan sadece ikisidir. Bu iki konuda da Türkiye, uzun vadeli ve stratejik düşünememesinin cezasını çekmektedir. Her iki konuda da artık bir kazanım şansımız kalmamıştır. Bu çerçevede hükümete yeni uyarımız "İsrail'in NATO üyesi olmasının önüne geçilmesi"dir. Malum İsrail bir süredir NATO'nun 29'ncu üyesi olmak için girişimlerde bulunuyor.

5-FÜZE KALKANI REDDEDİLMELİ

N.K.: Hükümet benzer bir hatayı tekrar etmek üzeredir. HAS Parti olarak yine tarihi uyarımızı yapmak istiyoruz. İsrail'e karşı yaptırımların başlatılacağının ilan edildiği saatlerde maalesef yine Hükümet yetkilileri NATO füze savunma sisteminin ülkemiz topraklarında konuşlandırılacağına dair açıklamalar yapıyorlardı. Bu büyük bir tezattır. Mavi Marmara baskını sırasında ses çıkarmayan NATO bundan sonra Akdeniz'de İsrail'in mi yoksa Türkiye'nin mi güvenliğini sağlayacaktır. Hükümet bir taraftan İsrail'e karşı bu yaptırım kararlarını alırken diğer taraftan da İsrail'in güvenliğini sağlamak için kurulacak füze savunma sisteminin Türkiye'de kurulmasına izin veriyor. Biz bunu da büyük bir çelişki olarak görüyor ve NATO'nun füze savunma sisteminin Türkiye topraklarında kurulmasına karışı çıkıyoruz. Hükümet, geç kalmadan NATO füze savunma sistemini istemediğini ilan etmelidir. Hükümet, bir tarafta bu yaptırım kararlarını alırken, diğer taraftan İsrail'in güvenliği için kurulan füze kalkanının topraklarımızda kurulmasına izin veriyor. Bu doğrudan doğruya Türkiye'nin Ortadoğu'daki komşularına karşı NATO'nun geliştirdiği bir ileri bir savaşın ilk adımıdır.

-İsrail'in güvenliği için mi dediniz?

N.K.: Evet, kesinlikle öyle. Füze kalkanının İsrail'i korumak içik yapıldığını bilmeyen bir tek Allah'ın kulu var mı? Hayır efendim bu İsrail'i korumak için değil diyorsanız, adama sormazlar mı, Türkiye'nin bu bölgede kime karşı bir füze kalkanı korumasına ihtiyacı var? Mavi Marmara baskını sırasında ses çıkarmayan NATO bundan sonra Akdeniz'de İsrail'in mi yoksa Türkiye'nin mi güvenliğini sağlayacaktır. Biz bunu da büyük bir çelişki olarak görüyor ve NATO'nun füze savunma sisteminin Türkiye topraklarında kurulmasına karışı çıkıyoruz. Hükümet, geç kalmadan NATO füze savunma sistemini istemediğini ilan etmelidir.

-Sayın Başbakan füze kalkanı butonunun Türkiye'nin elinde olacağını açıkladı..
N.K.: Bırakın elin oğlunun füze kalkanının butonunu sizin heronlarınızın butonu sizin elinizde değil. Şimdi bakın, bir füzeye karşı bunlar ateşleneceği zaman işleri güçleri yokta ‘ey Türk yetkililer size sorabilir miyiz, acaba biz bu füze kalkanını kaldırabilir miyiz' mi diyecekler? Bu tam bir aldatmacadır. Türkiye toprakları asla füze kalkanına açılmamalıdır. Hükümeti ben İsrail'le ilişkiler konusunda cesur olmaya, kararlı olmaya, tutarlı ve uzun vadele politikalar izlemeye davet ediyorum. İki yıl önce biz bunları söylediğimiz zaman ‘bekara karı boşamak kolay' deniyordu. Bugün siz karı mı boşadınız da benzeri şeyleri söylüyorsunuz? İstenilince oluyormuş demek ki? Bu şartlar da biz HAS Parti olarak her zaman hükümetin arkasında olacağız.

2009'DE GELİNEN NOKTA ÇOK ÖNEMLİYDİ

-Kürt sorunu ve terörle mücadele gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? 

N.K.: Birkaç yıl önce Türkiye'nin siyasi tablosu çözüme yakındı. Hakikaten herkes barış sağlanacak, çocuklar ölmeyecek, Türkiye terör sarmalından kurtulacak görüşündeydi. Özellikle bölge halkı büyük bir sevinç içerisindeydi. Bu anlamda AK Parti iktidarını bir kurtarıcı olarak görüyorlardı.

-Çok değil iki yıl öncesinden bahsediyorsunuz öyle değil mi?
N.K.: Evet evet, 2009'da böyleydi. Ama ne yazık ki 2011 seçim kampanyası için toplantılar yaptığımız bölgede gördüğümüz manzara tam tersiydi. İki yıl içerisinde bir hükümet ancak bu kadar zemin kaybedebilir, ancak bu kadar çok mevzi kaybedebilir. Yani halk ciddi bir tedirgindi. AK Parti hükümetinden artık en ufak bir ümidi kalmamıştı. ‘Bu sorun çözülemez, bunlar bizimle dalga geçiyorlar. Hislerimizle oynadılar' şeklinde eleştiriler yükselmeye, daha açık söyleyeyim, AK Parti bölge halkı için bir düşman gibi algılanmaya başlandı. Bu fevkalade hazin bir sonuçtur. Bunu sadece hükümet yetkilileri için değil, Türkiye için de hazin bir sonuçtur.

-Bu noktaya nasıl gelindi?
N.K.: Bakın 2009'da Türkiye gerçekten Kürt meselesinin çözümüne ilişkin çok önemli bir noktaya gelmişti. Türkiye genelinde yaklaşık yüzde 78 kamuoyu desteği sağlanmıştı, bu sorunun çözülmesi üzerine. Bu önemli kesim ‘bu sorunu çözün artık' diyordu. İçanadolu'da, Ege'de, Karadeniz'de… Bu kadar büyük bir toplumsal destek ortaya çıkmışken, maalesef parlamentodaki 4 partinin tarihsel vebali vardır, 4'ü de büyük vebal altındadır, AK Parti neyi nasıl yapacağını, hangi süreçte hangi sorunu çözeceğine ilişkin en ufak bir yol haritasına sahip değildi.

HABUR GÖRÜNTÜLERİ İLE BİRLİKTE İNİSİYATİF KAÇTI

N.K.: Biz o zaman bize geldiklerinde kendilerine projelerimizi takdim etmiştik. Ama maalesef Habur görüntüleri ile birlikte inisiyatif hükümetin elinden tamamen kaçtı. CHP ve MHP o dönem çözüme dönük hiçbir söz söylemediler. Tam tersine çözümsüzlüğü teşvik ettiler. Kapatılan DTP ise meseleyi Öcalan'ın kişisel meselesi haline getirerek, İmralı'daki şartlarının iyileştirilmesine odakladı.

-Siz hükümete ne önermiştiniz?
N.K.: Bize göre Kürt meselesi ne Genelkurmay Karargahı'nda çözülecektir, ne dağda çözülecektir, ne meydanda çözülecektir. Çözüm yeri siyasetin merkezi, Meclis'tir. Meclis dışındaki bütün partiler, sivil toplum kuruluşları, medya, sivil ve asker bürokratlar desteğini Meclis üzerinden verecekti ve bütün partiler oturup uzlaşacaktı. Ben onunla konuşmam, ben ötekiyle konuşmam, ben onunla el sıkışmam derseniz, bu çözümü siz zaten sokağa ve dağa vermiş olursunuz. Son meselelerle bir kez daha görüldü ki bu sorun asla askeri yöntemlerle çözülmez. Türk Silahlı Kuvvetleri dünyanın en düzenli ordularından biridir. Elinde ciddi güç vardır. Ama ne hikmetse devletin resmi kayıtlarına göre 4 bini 5 bini geçmeyen bir dağ kadrosuna sahip olan PKK örgütü karşısında 30 senedir maalesef yenilmektedir. Burada bir terslik var, burada bir yanlışlık var. Bu anlamda mesele sadece ve sadece asla güvenlik güçlerinin namlusunun ucunda, alacağı güvenlik tedbirleri ile ilgili bir mesele değildir. Biz meseleye başından beri böyle bakıyoruz. Bu mesele bir güvenlik sorunu değil, bir siyasi, ekonomik ve sosyal sorundur. Ve çözümün adresi Meclis'tir.

ŞİDDETİ, IRKÇILIĞI VE AYRIMCILIĞI LANETLİYORUZ

- Toplumsal Barış için Gönüllü Birliktelik adlı projenizin içinde ne var?
N.K.: Öncelikle yapılması gereken bir takım yasal ve anayasal düzenlemeler var. Partimiz hayatın her alanındaki şiddeti, ırkçılığı ve ayrımcılığı lanetler ve bunlara karşı mücadele eder.

İŞTE HAS PARTİ'NİN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

-Kastınız ne gibi yasal ve anayasal düzenlemeler?
N.K.: Bakın Kürt sorunu çözülmeden demokrasi ve adalet tesis edilemez. Hiç kuşku yok ki, Kürt sorununun çözümü için anayasa ve yasa değişiklikleri gereklidir ama yeterli değildir. Kürt sorunu, din sorunu ve yoksulluk sorununu eş zamanlı olarak ele almak, barışın tesisi için zorunludur. Her yurttaşımızın kendisini eşit yurttaş olarak göreceği hukuki, siyasi, sosyal ve ekonomik reformlar eş zamanlı olarak başlatılmalıdır. Biz, Türkiye'yi ve bu bölgeyi bölüp parçalamak isteyen küresel emperyal güçlerin ayrıştırıcı politikalarının değil, bölgedeki bütünleştirici politikaların adresi ve öncüsü yapacağız.

ANADİLDE EĞİTİM OLMALIDIR

-Projenizi biraz daha somutlaştırırsak, örneğin anadilde eğitime bakışınız nasıl?
N.K.: Anadil ana sütü kadar helaldir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının kültürlerini ve dillerini öğrenme, kullanma ve geliştirme hakları anayasal güvence altında olacaktır. Devlet yurttaşların bu haklarını kullanmaları için gerekli ortam ve imkanları oluşturacaktır. Resmi dil elbette Türkçedir. Ancak bir anadilin yoğun olarak konuşulduğu illerde merkezi ve yerel yönetimler, hizmetlerini sunarken resmi dilin yanı sıra kendi anadillerini de kullanabileceklerdir. Değiştirilmiş olan yer isimleri iade edilecektir. Yüzde 10 barajı kaldırılacaktır. Herkes dilediği gibi inanacak ve inandığını dilediği gibi yaşayacaktır. İfade ve örgütleme hakkı tam olacaktır. Herkes dinini, dilini, kültürünü öğrenip eğitimini alabilecektir. Bu medeniyet havzasında yaşayan herkesin hiçbir kısıtlamaya bağlı kalmadan istediği gibi seyahat etme ve istediği yere yerleşme hakkı olacaktır. Has Parti iktidarında kamu hizmetleri merkezi idare ile yerel yönetimler arasında paylaştırılacaktır.

İL ÖZEL İDARELERİ KALDIRILARAK, TÜM YETKİLER BELEDİYELERE DEVREDİLMELİ


N.K.: İl özel idareleri kaldırılarak tüm görev ve yetkiler belediyelere devredilecektir. Her ilde doğrudan seçimlerle belirlenen “İl Meclisleri” oluşturulacaktır. Emniyet, adalet, nüfus, tapu, askerlik ile birden fazla ili ilgilendiren ve bölge tipinde örgütlenen meteoroloji, vakıflar, devlet su işleri, karayolları gibi hizmetlerin dışındaki tüm kamu hizmetlerine ilişkin örgütleme, plan, program, bütçeye ile ilgili kararlar İl Meclisleri'ne ait olacaktır. Belediyeler İl Meclisleri'nin aldığı kararlar çerçevesinde hizmet sunacak, il merkezindeki belediyelerin ayrıca bir belediye meclisi olmayacaktır.

-Bu aşamada bu çok tehlikeli bir teklif değil mi?
N.K.: Hayır, aksine Kürt siyasi hareketini demokratikleştiren bir adım olur bu. Bunu sadece Doğu illeri için söylemiyoruz, bütün illerimiz için… Bütün bunlar arasında koordinasyonu sağlamak için de yerel yönetimler bakanlığı kurulur, olur biter.

TEK BAŞINA KARDEŞLİK YETSEYDİ HABİL İLE KABİL ARASINDA KAVGA OLMAZDI

-Açılım söyleminden sınır ötesi operasyon noktasına gelinildi. Bugünkü görüntüyü nasıl okuyorsunuz?
N.K.: Burada şimdi görüyorum ki yıllardır kan gölüne döndürülmüş olan Türkiye daha da kanlı bir ortama çevrilmeye çalışılıyor. Bakın ben Türkiye'deki PKK meselesini sadece terör örgütü meselesi olarak görmüyorum. Bir de uluslar arası terör siyaseti vardır. Biliyoruz ki uluslar arası büyük güçler terörü bir diplomatik araç olarak kullanıyorlar. Bu uluslar arası terör siyaseti Türkiye'de kanı teşvik ediyor. Bunun karşısında da maalesef hükümetin 1991'lerde Sayın Çiller'in düşürüldüğü yanlışlığa doğru düşürülmekte olduğunu görüyorum. Ve bundan ürküyorum. Vuralım, kıralım, asalım, keselim, Kürt meselesini bitirelim, böyle olsaydı zaten 30 senedir bu iş çoktan biterdi. Bu çok yanlış. Yeni bir kan denizine doğru Türkiye sürüklenmek isteniyor. Çözüm adalete dayalı kardeşliktir, tek başına kardeşlik yetmiyor. Tek başına kardeşlik yetseydi Habil ile Kabil arasında kavga olmazdı. Hakkari'nin Yüksekova'sındaki çoban kardeşimizle Ankara'nın Çankaya'sındaki Cumhurbaşkanımızın kağıt üzerinde değil sadece, pratikte de eşit olduğu bir Türkiye ile çözüm gelir. Herkesin kendisini sistemin sahibi olarak kabul ettiği bir Türkiye ile çözüm gelir.

-Demokratik özerklik talebine bakışınız nasıl?
N.K.: Türkiye'nin bugünkü siyasi yapısı itibariyle bunun bölgede yeni bir oligarşiyi ortaya çıkaracağını, devletin bürokratik oligarşisinin yerine bölgede yeni bir oligarşiyi ortaya çıkaracağını düşünüyor, dolayısıyla diyoruz ki; mesele demokratik özerklik değil, mesele bireysel özgürlüklerin sağlanmasıdır. Ama insanların da kendisini yönetmesi lazım. Bunu yukarıda dile getirdim.

-Çok tartışılan bir diğer konu olan vatandaşlık tanımıyla ilgili düşünceniz nedir?


N.K.: Etnik bir tanım olmaktan çıkarılıp, hukuki bir tanım haline getirilmelidir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞLIĞINA GEÇİLMELİ

-Nasıl olacak bu?
N.K.: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı şeklinde olabilir.

-Hükümetin açılım politikaları devam etmelidir diyorsunuz yani?

N.K.: Sonuçlandırılmalıdır. Herkes işin içine sokularak bu politikalar sonuçlandırılmalıdır. Söylemden öteye geçilemedi maalesef. Hükümetin evet iyi niyet sahibiydi ama bir yol haritası yoktu. Siyasette iyi niyet yetmiyor. Doğru şey yapmanız da tek başına yeterli olmuyor. Doğru şeyi doğru zamanda yapmanız lazım. Doğru araçlarla yapmanız lazım. Türkiye 2009'da bu meseleyi üç-dört ay içinde çözüm yoluna koyabilirdi, ortam çok müsaatti.

-Neyi eksik yaptı hükümet?
N.K.: Hiçbir şey yapmadı. Demokratik açılım denildi fakat ne adım atıldı ki? Hiçbir adım atılamadı. Adı bile tonla değişiklikten sonra konulabildi, açılım diye. Çok açık söylüyorum, Kürt meselesi, Doğu meselesi, terör meselesi ne derseniz deyin, bu bilinmeyen bir konu değildir. Söz bitmiştir artık. Edilebilecek her söz edilmiştir. Bu meselenin ana argümanları bellidir. 2009'da olan bugün ise olmayan şudur: O zaman sağcısı, solcusu, Türkü, Kürdü, hükümeti destekleyeni, muhalefet edeni çok geniş bir kesim ‘bu iş çözülsün' diyordu. Şimdi ise maalesef hükümet çözüm söylemini zayıflatmış ve şahin söylemini benimsemiş görünüyor. Bu yarayı daha fazla büyütmektir.

SINIR ÖTESİ OPERASYON YERSİZ

-Kandil'e yönelik olarak hava harekatının ardından kara harekatı gündemde. Buna da karşı mısınız?
N.K.: Bir devlet kendi güvenliğiyle ilgili tedbirleri alır. Ama sonuçta Türkiye daha önce kaç defa sınır ötesi operasyon yaptı, onlarca kere.. Sonuç ortada. Bakın Türkiye istese oradaki 4-5 bin teröristi 2 günde yakalar. Ama sorun şu: Türkiye eğer sorunu çözecekse bir daha bir tek çocuğumuzu dahi kaybetmeyeceğimiz bir sonucu ortaya koymalıyız.

-2009-2010'daki açılım politikalarına rağmen 2011 seçimlerinde BDP oylarını yaklaşık 1 milyon artırdı. Ve BDP'ye oy veren insanların önemli bir bölümü Öcalan'ı önderleri, PKK'yı meşru silahlı güçleri olarak görüyor. Bu tabloyu gözden mi kaçırıyorsunuz acaba?

N.K.: Bakın, 2009'da bu böyle değildi. BDP'ye oy verenlerin de önemli bir bölümü bu sorunun çözüleceğine inanmıştı. Çözümsüz bıraktığınız sürece başkaca ayrılıkçı düşüncelere müsait bir zemin oluşturmuş oluyorsunuz. Ayrıca BDP'ye oy veren herkesi düşman gibi görmek, terörist görmek çok yanlıştır, bunu da belirtmek isterim. BDP'nin varlığının Türkiye için bir avantaj olduğunu düşünüyorum. Öyle boykotu falan bırakıp, oy aldığı insanlar ne istiyorsa onu gelip Meclis'te söyleyecek.

DAĞDAKİ İNSANLAR TOPLUMA KAZANDIRILMALI

-Bu konuda sizin hiç kırmızı çizginiz yok mu? Dağdaki silahlı teröristle nasıl bir iletişim sağlamayı düşünüyorsunuz?

N.K.: Açılım süreciyle birlikte dağdan insanlar inmeye başlamıştı. Ne oldu da süreç durdu? Bize göre bu insanlar kazanılmalı. (Yönetim kadrosunu belki Türkiye'ye getirmeniz mümkün değil, başka ülkelere yerleştirilebilir) Topluma kazandırılmalı. Bunlarla ilgili bir takım yasalar çıkartılır. Kamu vicdanını yaralamamak için bunlara belli bir süre siyaset yasağı getirilebilir ama.

-Sayın Başkan bu konudaki söylemleriniz yüzde 50 oy almış AK Parti'nin de ötesinde ve daha liberal bir söylem. Sizin işiniz çok daha zor görünüyor.

N.K.: Tabi canım. Evet öyle. Biz özgürlükçü bir partiyiz. Adil ve özgürlükçü.
-Ultra açılım mı olacak Başkanım.

N.K.: Olur olur…(Gülüşmeler)

CARİ AÇIK TEHDİDİ NİHAYET GÖRÜLDÜ

-Efendim, cari açık konusunda hükümete en fazla uyarıda bulunan siyasi lider olarak görülüyorsunuz. Bugün gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

N.K.: Bu konudaki eleştirilerimizde ne kadar haklı olduğumuz ortaya çıkmıştır. Seçimden önce borç yiğidin kamçısıdır tavrında olan hükümetten bugün bizi doğrulayan görüşler gelmeye başlamıştır. Diyoruz ki başından beri, cari açık Türkiye'yi yönetenlerin uluslar arası sistemin beylerine verdiği siyasi bir rüşvettir. Bu kadar yüksek cari açığı olan bir ülkenin ipleri maalesef başkalarının elinde olur. Hükümetin süratle cari açığı azaltması gerekir. Nitekim alındığı açıklanan önlemlerin 10'undan 7'si partimizin seçim beyannamesinde ortaya koyduğu görüştür. Bundan memnuniyet duyuyoruz tabi. Ama keşke zamanında alınsaydı bu önlemler.

Yeni Akit

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.