28 Şubat, ABD ve Avrupa’da devam ediyor

  28 Şubat, ABD ve Avrupa’da devam ediyor

Kurduğu haricihaber.com sitesinde, ABD ve Avrupa’dakiler başta olmak üzere dünya medyasını tarayan Barış Tarımcıoğlu, Türk medyasının da fark etmediği İslamofobi haberlerini yorumluyor. Vardığı sonuç başlıktaki gibi.

İrtica paranoyasını 28 Şubat’ta dizayn eden zihniyetin aynısı Amerika ve İngiltere’de devam ediyor. İddianın sahibi Barış Tarımcıoğlu. Tarımcıoğlu’nun haricihaber.com adlı internet sitesi, Türk hatta dünya basınının da üzerinde çok durmadığı satır aralarında dolaşarak bu zihniyeti deşifre ediyor. Emekli Askerî Hâkim, eski ANAP Milletvekili Faik Tarımcıoğlu’nun “Bundan sonra ben susacağım. Benim bildiklerimin üstüne bir de Batı’yı da anlatacak.” dediği oğlu Barış Tarımcıoğlu’nun kurduğu sitenin içeriği bu sözleri doğruluyor. 

Amerikalı bir düşünce kuruluşu olan Center For American Progress’in hazırladığı ve önceki hafta yayımlanan rapor da ‘İslamofobiyi’ kimlerin desteklediğini açıkça ortaya koyuyor. Korku Şirketi: İslamofobi Ağının Kaynakları başlıklı rapora göre, dezenformasyon yapmaları için son 10 yılda 42,6 milyon dolar kaynak desteği sağlayan kurumlar da aynı. Amerika’da Fethullah Gülen’e karşı tertiplenen kampanya ve dezenformasyonun da aynı kaynaklardan beslendiği anlaşıldı.

İslamofobiyi körükleyen ve destekleyen kurum ve kişiler, 11 Eylül 2001’den bu yana artmakla beraber özellikle 2007’den sonra da çabalarına hız vermiş. Medyada bu tür dezenformasyonları yürüten kurum ve kişilerin başında şu isimler yer alıyor: Fox News, David Horowitz Freedom Center, Pamela Geller ve Atlas Shrugs, Washington Times, The National Review, Christian Broadcast Network, Clarion Fund, Rush Limbaugh, Sean Hannity, Mike Savage, Glenn Beck, Mark Levin, Bryan Fischer.

Türkiye gibi çoğunluğu Müslüman olan bir ülke bile artık ‘şeriat’ geliyor türü ‘öcü’lerden arınmışken, inanılması güç ama ABD ve İngiltere’de medya ve blog yazarları yoluyla halk ‘şeriat geliyor’ tehlikesine karşı uyarılıyor. Buna dair çokça örnek var. Mesela İngiliz gazetesi Daily Star yazarlarından Richard Peppiat, Müslümanları kötü gösteren tamamen hayal ürünü haberler uydurduğunu itiraf edip istifa etti. Amerika Tennessee’de ‘şeriat gelecek’ korkusuyla bir grup, cami yapımını engellemek istemiş, ancak bunun için İslam’ın bir din değil tarikat olduğunu ispata çalışmış mahkemede. Ya ünlü aktör Chuck Norris’in açıklamalarına ne demeli? Norris, ABD’de Müslümanlar nüfusun yüzde 1’ini bile oluşturmadığı ve Kongre’de sadece 1 Müslüman senatör olduğu hâlde Amerika’nın en büyük sorununun gizlice ve sürüne sürüne yaklaşan şeriat olduğunu iddia etmiş.

15 yıldır mütercim tercümanlık yapan 39 yaşındaki Tarımcıoğlu, simültane çevirmen olması sebebiyle çok sayıda yerli ve yabancı misyonla, gazetecilerle, yabancı bürokratlarla birlikte çalışmış. Hacettepe Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü mezunu olmasına rağmen ekstradan ODTÜ ve Hacettepe’de sosyoloji ve felsefe eğitimi de alan Tarımcıoğlu, Türkiye ve İslam karşıtları ile ilgili takip ve analizleri sayesinde geniş bir formasyon edinmiş ve böyle bir duyarlılık geliştirmiş. Sonuçta, İslamofobi ve Batı’nın İslam coğrafyasında yürüttüğü siyasetin tarihsel ve sosyolojik kökenleri üzerine dış dünyayı takip ederek tespit ettiklerini de kurduğu haricihaber.com sitesiyle internet üzerinden paylaşmaya başlamış. Tarımcıoğlu, bu kadar uzmanı varken benim konuşmam nasıl olur dese de mektepli değil alaylı olmak bazen avantaj olabiliyor demek ki. Zira site, şimdiden doyurucu bir içeriğe sahip durumda.

Mart ayından bu yana yayın yapan siteyi önce babasına bile söylemeyen Barış Tarımcıoğlu, belli bir aşamaya geldikten sonra bunu duyurmayı arzu etmiş. Siteyi görenler bunun İngilizcesinin de yayımlanması gerektiğini söylüyor. Tarımcıoğlu, Euronews gibi bunun bir TV kanalına dönüşmesi gerektiğini de ifade ediyor, İslamofobi ile mücadele etmek için. Sitedeki yazılar yıl sonunda bir İslamofobi almanağına da dönüşecek galiba. Siteden, danışmanı vesilesiyle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de haberdar.

-Haricihaber’in konsepti nedir, nasıl ortaya çıktı?

Simültane tercüme ile ilgilendik uzun yıllar. Dolayısıyla dış siyasetle ilgili konferanslarda çeviri yaptık. Böyle olunca Batı basınını hep takip ettik, hayatımız onla geçti. Bir de tabii böyle bir baba (Faik Tarımcıoğlu) ile de sürekli fikir teatisinde bulunduğumuz için… O bana diyelim ki “28 Şubat’ta şunlar oldu.” derken ben de ona “İşte aynı zihniyet Londra’da da şu anda 28 Şubat’ı dizayn ediyor.” diyorum. İşte anlatıyorum, ben şunu okudum bugün Batı basınında diye... İslamofobi ve yabancı düşmanlığı 11 Eylül’den sonra, özellikle son birkaç yıldır, artık çığırından çıkacak hâle geldi. Bu konuda Batı basınını da takip edip Türkiye’ye bir anlamda bir hizmet olsun niyetiyle, öğrendiğimiz bilgileri aktarıyoruz. Ama ben haberleri çevirmiyorum. Kendi birikimimi de kullanarak bu olayların zihnî altyapısını da analiz ederek yazıyorum.

-Haberleri izlediğinizde ne görüyorsunuz?

Üzülüyorum. Bu sadece 11 Eylül, İslamofobi, irtica, paranoya falan değil. Bu aslında Batı’nın Ortadoğu’yu tahakkümü altına alması ile ilgili 200–300 yıllık bir projedir. Batı’nın Doğu’ya bakış açısının kökenleri üzerine araştırmalarımız ve okuduklarımızı bir şekilde harmanlayıp zaman içerisinde kafamızda öyle bir oturttuk ki şu anda gönül rahatlığıyla söyleyebilirim: 28 Şubat’ta irtica paranoyasını dizayn eden zihniyetin aynısı Amerika ve İngiltere’de var.

-Bizdeki 28 Şubat kasıtlı idi.

Orada da kasıtlı. Mesela işte yakında gördük, İngiltere’de Daily Star’ın muhabiri, yazarı Richard Peppiatt. Adam açık açık söyledi, “Gazete bana resmen var olmayan bir İslamî tehdide karşı haberler uydurmamı emretti. Ben bıktım.” dedi. Mesela, güya İngiltere’de yaşayan Müslümanlar umumi tuvaletlerde ala-franga tuvalet istemiyor, alaturka tuvaletler istiyor diye haberler yapmıştı. Peppiat, “Bunların gerçekle ilgisi yoktu, istifa ediyorum.” dedi. Bu aynen 28 Şubat’ta abuk sabuk insanların, sahte şeyhlerin, müritlerin TV’lere çıkarılması gibi bir şey. Bunları bir web sitesinde duyuralım istedik. Bu anlamda böyle bir web sitesi yok. Bir senedir ben bunu hazırlıyorum. 2011 yılında Batı basınında İslam’la alakalı, Türkiye veya İslam coğrafyasının aleyhinde çıkmış bütün haberlerin analizini orada okuyabilirsiniz.

-Ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?

Özellikle bizim basınımızda çıkmamış bir haber duyurayım ki bir faydası olsun insanlara. Ben istiyorum ki bütün dış dergileri, yayınları vs. tarayayım Avrupada’ki, Amerika’daki, orada çıkmış haberleri böyle analizli bir şekilde yorumlayayım. Farklı bir görüş ihtiyacı olduğu zaman insanlar referans olarak kullansın. AA veya Cihan olsun onların geçtiği haberleri zaten duyurmuyorum.

-Bunun için nereleri izliyorsunuz?

İslamofobi deyince bu bir haçlı zihniyeti. Aynı zamanda bu ırkçılık da çok önemli bir sorun olacak. Mesela bu Norveçli katilin beslendiği kaynaklarla ilgili haber yapıyordum bir yıldır. Bunlar çok tehlikeli zihniyetler. Türk basınının son 10 yıldaki değişimi memnuniyet verici. Ama belli kesim, Batı basınını hâlâ çok böyle matah, çok saygın, çok tarafsız, özgür, demokrat filan sanıp onların bizimle ilgili yazdığı bütün haberleri otomatikman yayımlıyorlar.

-İşlerine öyle geliyor herhâlde.

Aynen öyle. Ben de Batı’daki bu yayınları bir deşifre edeyim istiyorum. Mesela ‘saygın demeyelim artık bu gazetelere’ diye de bir kampanya başlatacağım neredeyse. Çünkü genç nesillerimiz zannetmesin ki Avrupa’da basın özgürlüğü vardır, onlar böyle tamamen tarafsızdır ve tamamen bizim demokrasimizin gelişmesini, iyiliğimizi ister. Yok böyle bir şey kesinlikle. ABD ve Batı basınına bir mercek de tutmak istiyoruz.

-Ne görüyorsunuz, Türk basını neden sorgulamıyor bunu? Zaten sitenizde amaçlarınızdan birini “Batı medyası ile çarpık ve bir o kadar da nevrotik bir sevda ilişkisi içerisinde olan ülkemiz medyası” diye bir ifade kullanmışsınız…

Türk medyasının hâlâ belli bir kesiminin böyle bir nevrotik ilişkisi var Batı medyası ile. Hemen duyduğu haberleri yazıyor. Batı medyasına hâkim olan o oryantalist zihniyet, Türk medyasına da bulaşmış. Batı medyası Osmanlı coğrafyası üzerine 1850’lerden beri haber uyduruyor. Uydurmaya da devam edecek.

-Bu zihniyet bizim medyamıza nasıl yansıyor?

Bu o kadar girift bir ilişki ki 1839’a kadar inmezsek bunu çözemeyiz. Yüzünü Doğu’dan çevirip Batı’ya döneceksin zihniyeti bütünü ile analiz edilmeden Türkiye’de bin tane de milli medya kursak bir şey değişmez. 1850’ye dönüp insanlar neden Farsçayı, Arapçayı öğrenmeyi bırakıp Fransızca öğrenmeye başladı? Bunu da sorgulamamız lazım. Bu bir zihniyet, dolayısıyla medyamıza da tabii sirayet edecek. Çünkü medyadaki falanca kalem belki de muhteşem milli refleksleri ile Türk milletinin veya ordusunun durumunun kötü olduğunu düşünüp farkında bile olmadan başkalarının işine gelen haberler yapıyordur. Belki de bu adamın onlarla hiç bağlantısı yoktur. Ama eğitim zaten bu yönde. 1800’lerden beri, yani 250 senedir İngiltere’nin Ortadoğu’ya dayattığı tahakküm politikasını zaten biz de içimize sindirdiğimiz için bizim merceğimiz de artık oryantalisttir.

-Gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz şimdi?

Tabii 28 Şubat’taki hararet yok Türk basınında. Bu zihniyetin sadece medyayla, askerî vesayetle falan ilgisi yok. Bunun modernizmle ilgisi var. Ki bizim ‘haricihaber’deki zihniyetimiz, Batı medyası ile İslamofobi arasındaki ilişkinin tarihsel ve sosyolojik kökenleri üzerine çalışmalar yapmak. Bütün sıkıntımız bu.

Ben mesela şunu çok net gördüm. Ya adama anlatıyorsun 12 Eylül referandumunu. Bütün maddelere evet diyor, “Ben Tayyip’i sevmiyorum ama!” diye de ekliyor. Bu, bildiğimiz bir Türk. Şahidim, yakinen tanırım. Şu anda Erdoğan’ı sevmeyenler bayılıyorlar icraatlarına. Tek dertleri imam hatip mezunu olması. Yüzde yüz biliyorum bunu. En başından beri tek dertleri buydu. Özal’la da aynı sıkıntıları vardı. Namaz kılan ilk cumhurbaşkanı. Orada zaten ipler kopuyor. Ben de onun için diyorum ki bunun Türklükle ilgisi yok. Çünkü bin sene Müslüman yaşamışız. 1800’lerde bir İngiliz mihrakı sokuluyor ve döşeniyor toplumun bütün kolektif bilinçaltına. Senin bilgi kaynağın ne? Kur’an. Bin senelik tasavvufunu toprağa gömerlerse… O tasavvuf toprağa gömülü iken 27 Mayıs olmuş, 37 Mayıs olmuş önemli değil. Referandumda onlara ‘hayır’ dedirten zihniyeti 1850’lerde epistemoloji uzmanları Londra’da şarkiyatçılık enstitülerinde tasarladılar.

-Yabancılar bu kadar mı uyanık yoksa bizler mi çok safız?

Bu onların çok zeki olması ile de alakalı değil. Bu bir fıtrat meselesi. Yani siz doğup ne görüyorsanız onla büyürsünüz. Türkçe ezanla büyüyen insanlar Araplarla veya Ortadoğu’yla düzgün bir ilişki yürütmek ister mi? Tarihsel bağları zaten koparmaya çalışıyor.

Mesela Suriyeli mülteciler tam sınırda yığıldığında Kuveyt gazetesinde bir haber çıktı, ‘Türkiye sınıra asker yığıyor’ diye. Kuveyt basınının yazdığını bizim yazmamız çok yanlış. Kuveyt basını diye bir şey yoktur zaten. O kadar akıllı ki İngiliz medyası. Bu haberi Daily Star yazsa mesela sen hemen “Bir dakika yahu bu İngiliz benimle ilgili niye haber yapıyor?” dersin. Ama Kuveyt gazetesi yazınca sana daha yakın gelmiştir. Hemen o haber bizim medyada yayımlandı. Sanki iki ülke çatışıyormuş gibi algılandı. Ne oldu sonra kamuoyunda, “Araplar zaten bizi hançerlemişti kardeşim!” diyenlerin sesi arttı biraz da olsa.

-Basit, küçük bir haber diye bakmamak lazım yani?

Tabii canım. Kamuoyu oluştu mu o haberden sonra? Bu çekişme global sermaye ile derin devletlerin savaşı dünyada, eyvallah da ne olacak emin değiliz. Murdoch telekulak skandalı ile ilgili ifade verdi İngiliz parlamentosunda. Amerikan Yahudi Medya Dernekleri Başkanı, böyle de bir dernek varmış, ilk defa duydum. Ortadoğu’da Murdoch Planları diye bir yazı yazdım haricihaber’de. Bu dernek, “Ortadoğu ile ilgili tarafsız haber yapan bir tek Murdoch olduğu için ona ve medyasına leke atılmasından çok rahatsızlık duyuyoruz.” diyor. Amerika’da Murdoch’ın sahip olduğu gazetelerin oranı yüzde 86. Böyle bir haber yapılıyor ve sen bundan rahatsız oluyorsan, bu her şeyi özetliyor yani.

The Economist, Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili bir analiz yazdığı zaman kesinlikle iyi bir şey söylemiyor. Onu çok iyi analiz etmek gerekir. Mesela bizim medyamız haklı olarak biraz da tabii milli bir refleksle “Vay bizi övdüler, bileklerini büktük!” falan dediler, 12 Haziran seçimlerinden sonra. Hâlbuki o yazıları iyi okursak aslında kamuoyu oluşturmak üzere yazılmış yazılardır onlar. Ha, Türk milletinin umurunda değil artık The Economist. Onu gördükleri için Economist de kudurmuş durumda. Farkındaysanız sürekli hep aleyhte haberler yazıyor artık.

-Seçimlerden önce açıkça bir partiye, CHP’ye oy istediler…

Evet, Türk medyası “Bakın gördünüz mü? The Economist bile endişeli.” diye haberler yaptı. Neyse ki Türk halkı böyle şeyleri yutmuyor artık. Ama mesela The Economist’in oradaki yüzde 5’lik bir kesimi bile etkilemeye çalışması, Türk basınının da buna çanak tutması korkunç bir şey. Çünkü Economist kesinlikle özgür ve tarafsız bir dergi değildir. Bunu ben araştırıyorum. İddia da ediyorum. Bununla ilgili İslam üzerinden kendi kimliğini tanımlamaya çalışan Avrupa diye bir makale yazdım. Kendi kamuoylarını oluşturmak için yapıyorlar bunu.

-Neden böyle bir yol seçiyorlar peki?

Çünkü Türkiye yükselen bir değer. Yani 2003’te Türkiye’nin bir şeyleri kırıp bir yere geleceğini hissettiler. Maalesef bizim istihbaratımız, ulusal güvenlik stratejimiz olmadığı için biz Burkina Faso’da ne konuşuluyor bilmiyoruz. Babam hep anlatır, bir Türk milli maçı oynanırken Burkina Faso’da herkesin Türk milli takımını tutması istihbarattır, bir futbol geyiği değildir kesinlikle. Burkina Faso durup dururken Türkiye’yi tutmaz. Müslüman da değildir. 2003 yılında Türkiye’nin büyüyeceğini gördüler. Türkiye Ortadoğu’da büyümesin, Müslümanların hamisi olmasın. Lider demiyorum bakın. Huntington gene şey diyor, “Arapların hafızası güçlüdür. Arapları çok kötü sömürdü Osmanlı. Araplar hiçbir zaman için Türklerle barışmaz.” Hani böyle gene bir kılçık atacak. Medeniyetler çatışması… Ya bu kadar talihsiz bir yorum olabilir mi?

-Türkiye hep ilgi odağı olmuş onlar için…

Her zaman. Türkiye’nin yükselmesi hem işlerine gelmiyor, hem de mesela şunu hep yapar Batı basını. Bizlerin de gözlerinden kaçıyor tabii. Bizim basınımız sürekli onu takip edemez. Mesela bizim hangi ülke ile vizelerimiz kalktıysa, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bir ülkeye gidip, orası ile ilgili tarihsel bağlardan bahsettiyse, oralardaki yerel medyaları kışkırtıyorlar demek ki… Orada “Aman Osmanlılar geliyor! Osmanlı’nın hayaleti mi hortladı?” diye haberler çıkarıyorlar. Sırplar bile diyor ki Kosovalı bazıları memnun değilmiş, Türkiye ile yakınlaşmaktan. Çünkü Türk ekonomisi, sermayesi Kosova’yı yutabilirmiş. Haberi Kosova News Network’ta birisi yazıyor.

-Bu durum sürekli böyle mi?

Aynı şekilde mesela Pakistan’la bir yakınlaşalım Hint basınında Türkiye’de şeriat tehlikesi ve AKP İslamcı mı diye haber çıkar. Araştırın, Paul diye Hintli bir köşe yazarı var. Bir şekilde London School of Economist mezunudur veya London Society of British Journalist’ten bir ödül almıştır. Bir İngiliz bağlantısı vardır bir şekilde yani. Hintli bunu yazar ve der ki “Türkiye’de işte İslamistler iktidara gelecek, Türkiye’de işte faşizm yükseliyor. Türkiye’de basın özgürlüğü yok.” Pakistan Christian News Network, Pakistanlı Hıristiyanların networku. Onlar da diyormuş ki halife geliyormuş, işte Türkiye’de insanların çoğu halifelik özentisi içerisindeymiş. Ondan sonra (Ahmet) Davutoğlu gidip Arapça konuşuyor ya Libya’da. Bu da diyor ki Osmanlı tekrar hortlayacak, aman dikkat. Şimdi bunu Pakistanlı Christian News Network yazınca şöyle bir yoklamış oluyor kamuoyunu. Onun da bayağı takipçisi var Amerika üzerinde. Maalesef onu bizim bazı basın da alıp yayımlıyor. Hâlbuki tek olan biten Kosova ile belki işte vizeler kalkacak. Davutoğlu da oraya gitmiş demiş ki “Bizim Kosova ile tarihsel bağlarımız var.” Olması gereken de bu.

-Bu bilincin altında ne yatıyor?

Birincisi Türkiye’nin yükselişi. İki, bütün bunların müsebbibi tek bir adamdır: Erdoğan. Dolayısıyla hedef gösteriyor. Allah korusun, bu adama bir şey olursa zaten bunun arkası yok. Yani Türkiye’deki diğer dinamikleri yok saymak. Ayrıca ‘karizmatik lider’ diyor yazısında. Fakat o yazının altında da linkler verir, mesela Kürt sorunu ile ilgili inanılmaz taraflı haberler çıkar. Çünkü haber vermekten ziyade amaçları kamuoyu oluşturmaktır. 11 Eylül’den önce Amerika’nın kafasında bile yoktu, şeriat sözcüğü. Şu an zimmî ne demek, şeriat ne demek biliyorlar. Çünkü kanaat önderlerimiz işte “İslam barış dinidir” vs. mesajlar verdiği zaman sakın inanmayın demek için. Bir site var, religionofpeace.com diye. İslam düşmanı sitelerden biridir. Oraya bir bakın mesela. “İslam barış dini falan değildir, ele geçirecekler, şeriat mahkemeleri kuracaklar... Şeriat mahkemeleri kurunca Hıristiyanları köleleştirip, Hıristiyanlar zimmî olacak ve biz cizya ödeyeceğiz.” diyorlar. Dilleri dönmüyor, cizya diyorlar.

-İslamofobi ne zaman gündeme oturmaya başladı buralarda?

11 Eylül’den önce Amerika’ya gittiğinizde Müslüman, Türk olmak umurlarında değildi. Babam der ya ‘Telaviv–Londra–Washington şeytan üçgeni’ diye. Şimdi veri de bulmak zor ama bir rivayete göre 11 Eylül’den sonra en çok satılan kitap Kur’an-ı Kerim imiş. Şimdi bu ne demek? İnsanların tepkisi. 11 Eylül’den sonra sokaklarda kafasında türban var diye Hintliyi bile öldürdüler Teksas’ta, sen Müslüman’mışsın falan diye. Sonra Amerikan kamuoyu manipüle edilerek kitle imha silahları bulacağız denip Irak’a girildi. Saddam, terörün başı gösterildi. Şimdi bunların hepsi fos çıktı. Ve o 2007’nin getirdiği müthiş hayal kırıklığı ile ne olduysa bu İslamofobi haberleri abartılmaya başlandı. İngiltere kamuoyu, asker cenazeleri gelmeye başlayınca Tony Blair’e yüklenmeye başladı, “Bizim ne işimiz var oralarda?” diye. Başarısızlık olduğu belli olunca ne hikmetse birtakım böyle blog yazarları türedi, dünyada.

-Kim var bu blog yazarlarının arkasında peki?

Kesinlikle ve belli bunların arkasında kimlerin olduğu. Nasıl diyelim? Yani böyle olunca hemen antisemitizmle suçlanıyorsunuz. Ama asıl sorun, bağımsız gözüken blogcular.

İsrail kabinesinden bakanların sağ partilerle görüştüğünü biliyoruz. Öyle yazıyor. Bu sağ partilerin Amerika’daki İslam karşıtı blog yazarları ile çok yakın ilişkileri olduğu belli, onu diyorlar. Bütün bunlar nerede ayyuka çıktı? Yani ben yazıyordum haricihaber’de ama bu Norveç katliamı bir dönüm noktası oldu. Çünkü Norveç katliamcısı, bu Robert Spencer, Pamela Galler gibi isimleri takip ediyordu. Şöyle diyeyim, yani Salman Rüşdi bunların yanında edebiyatçı kalır.

Başka bir şey söyleyeyim. Daha yeni çıktı. 81 tane senatörü İsrail’e geziye götürüyor, American Israel Education Foundation. Ve bunların paralarını da bu dernek ödedi. Yani şöyle bir haber düşünebiliyor musunuz siz? 81 milletvekilimiz Suudi Arabistan’a gidecek ve bunun parasını Suudlu bir dernek ödeyecek. Bu haberi Washington Post 13. sayfada küçücük geçiştirmiş. Ya 81 senatör niye gider buraya? BM’de veto meselesi için önlem aldılar. Tamam hadi gittin. Amerikan devleti niye kendi parasıyla gitmiyor?

-İlişkiler o kadar iç içe yani…

Bir de şu var. Netanyahu, Amerikan Kongresi’nde bir konuşma yaptı, geçen mayısta. Bizim basınımız hiç duyurmadı onu. Ben bunlara üzülüyorum. Netanyahu’nun Kongre’de konuşması haber olmayabilir ama 25 kere ayakta alkışlanmış. Bu ne demek? Bunu, Washington’daki pek çok think thank kuruluşu gibi Forum Policy bile yazdı. O bile biraz serzenişte bulundu, 25 fazla değil mi beyler diye. Üstelik bildiğimiz şeyleri söylemiş Netanyahu. En büyük müttefikiniz biziz, bizim var olmamız lazım, İran terörist devlettir vs... Obama İsrail’in birazcık kulağını büker gibi oldu, hemen Kongre’de Netanyahu’yu konuşturdular. Şimdi şöyle bir yorum yapsak bilmiyorum, Amerikan siyaseti üzerine çok bilgili olan ağabeylerim kulağımı çekerler mi? Amerika’da şu an koalisyon var. Obama ayrı telden çalıyor, Kongre ayrı telden. İşte bu da koalisyonların sağlıklı olduğunu iddia edenlere cevap olsun. ABD’de ekonomik krizin bu kadar kötü gitmesinin sebebi o. Çünkü Kongre Cumhuriyetçilerin elinde, Obama ise Demokrat.

Böyle bir toplumda 2008’e geldiğinde işte Amerika’yı İslamlaştırmayı Durdurun diye bir dernek var. Bu derneğin birtakım yazarları var. Bunlar Avrupalı siyasetçilerle çok yakın. Avrupa’daki bütün aşırı sağ örgütler, Finlandiya’da, İsveç’te, Danimarka’da, İsviçre’de, Belçika’da ve Hollanda’da Kur’an-ı Kerim yasaklansın diyen, Eurobia konseptini ilk ortaya atan Geert Wilders gibi aşırı sağ siyasetçilerle çok yakın ilişkileri olan birtakım blog yazarları ortaya çıktı. Şimdiye kadar bu blog yazarlarından bahsederdik hep. Bunlar birtakım münferit olayları hep İslam’la bağdaştıran haberler yazıyordu. Ve bloglardan alıyordu haberini Fox News da. Ki Amerikan CNN’i de burada bütün masumiyetini yitirmişti. O da Fox’un izinden gidiyor. Bir sürü, hani bizim 28 Şubat’taki gibi uydurma haber yapıyorlardı. Mesela bir adam, işte bir karış sakalı var. 15 kişi takmış peşine, resmen Beyaz Saray’ın önünde ‘şeriat istiyoruz’ diye pankart açıyorlar.

-Onların Kalkancı’sı yani…

Aynen. Ama Fox News’da adamı 60 dakika çıkarıyorlar. Aynı şey, İngiliz basını için de geçerli. Tam internet andıcı zırvalığı gibi. Sitenin ismi Muslim for United Kingdom. Uydurmuş birisi ismini. Yani bir cemaat olmadığı kesin. Ne bileyim böyle biraz bilerek yapılsa mesela diyecek ki Fas’tan gelen göçmenler Nakşibendi’dir. Böyle Nakşilik üzerinden bu işi götürelim, daha ciddi olur. Veya Afganlılar Rıfai’dir, hani Afgan mülteciler üzerinden yürütülse inandırıcı olur belki. Burada ne olduğu belirsiz birtakım tipler gitmiş Beyaz Saray’ın önünde şeriat istiyor. Veya işte İngiltere’de, işte Tower Hamlets diye bir bölge var Londra’da. Orada bir yer kurtarılmış bölge imiş, oraya şeriat gelecekmiş. Böyle münferit olaylar. Bir tip çıkıp ben şeriat istiyorum deyince 60 dakika TV’lerde kalıyor. Veya Pakistanlı bir baba kızını dövüyor. Kıza hemen mikrofon uzatıyorlar, ‘işte ben baskıcı şeyden bıktım.’ Kız gerçek midir değil midir belli değil.

Sonra Tennesse Mahkemesi Amerika’ya şeriat gelmesini engelleyen bir karar çıkarmış. Tennesse’de Müslümanlar 30 bin, Tennesse’nin nüfusu bilmem kaç milyon. Yani dalga mı geçiyorsunuz? Ama bunun haberi çıkıyor Fox News’da. Fox News’dan çıkıp oradan Avrupa’ya yayılıyor. Ve böylece bütün blog yazarları falan okuyor. Norveç katliamcısı da bunlardan besleniyor.

-Küçük çaplı bloglarda böyle Norveç katliamcısı gibi tiplerin izlerine rastlıyor musunuz? Veya organize olmuş gruplara…

İşte bu Gates of Viyana. Yani Viyana’nın Kapıları. Kendilerine bir Hıristiyan misyon seçmiş ki bize düşman Gates of Viyana. Yani Viyana için, “Türkleri durdurduğumuz, zafer kazandığımız yer burası.” diyor. jihadwatch.org var. Oradaki bütün tipler potansiyel şeydir yani. Fecaat… Amerikan Fox News ile CNN’nin haberlerinin altına yazılan yorumlar korkunç.

-Bütün ABD ve Avrupa medyasını tarıyorsunuz. Bunlar size göre bir organize işi mi, yoksa tarihten gelen kinle beslenen bir hareket mi, ya da din düşmanlığı tarzında bir oluşum mu?

Katman katman. Hepsi doğru, hepsi var. Organize bir iş o kesin. Bunun düşünce tarihindeki zincirlerini çözmemiz lazım. Eğer bunu çözmezsek, bunu masonlar yaptı demek ile uzaylılar yaptı demek arasında hiçbir fark olmaz. Topu birine atmış olursunuz.

aksiyon

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.