İyi ki o uçağı kaçıramadık

İyi ki o uçağı kaçıramadık

1980 yılında 3 arkadaşı ile birlikte bir yolcu uçağını Tahran'a kaçırma teşebbüsünde bulunan yazar Yılmaz Yalçıner, 11 yıl 7 ay hapis yattı. Yalçıner, şimdi geriye baktığında "İyi ki başarısız olmuşuz. Başarsaydık daha büyük yanlışlara imza atacaktık. İran rejimini tahkim etme durumuna düşecektik" diyor.

Partinin amblemi teraziydi. Bunun ve partinin isminin değiştirilmesi söz konusuydu. Partinin ırkçı kanadı bozkurt olsun istiyordu. Biz muhafazakar kanat bir dergi çıkartıyorduk adı Milli Hareket'ti. Biz partinin adının o derginin adı ve amblemi olsun istiyorduk. Benim çizdiğim amblem 3 hilalin bir uçtan birleştirilmiş şeklindeydi ve maalesef o günün şartlarında gamalı haçı andırıyordu. Bir gün Türkeş Albay'a gazeteciler "Bu sizin amblem gamalı haça benzemiyor mu" diye sordular. O da, "Evet ve ben yasakladım" dedi. Öyle deyince gündemden düşüverdi o amblem. O zaman ben Osmanlı'nın donanma bayrağının üç hilalini sundum. 1960 yılında değiştirilirken, partinin adı milli kelimesi kullanılamadığı için Milliyetçi Hareket Partisi oldu. Amblemi de Osmanlı'nın donanma bayrağı olan 3 hilal oldu. Gençlik kollarına da bozkurt işareti verilerek bir dengeleme sağlandı.

İşkence yapmayan asker işkence görüyordu

Diyarbakır Cezaevi'nde işkence gördünüz mü?

Diyarbakır Cezaevi'ne ilk geldiğimizde mahkumların elindeydi. Her koğuş kendi bağımsızlığını ilan etmiş gibiydi. 81 yılının Mart ayında Esat Oktay Yıldıran diye bir iç güvenlik amiri yüzbaşı tayin olmuş. Gece yarıları birer birer koğuşları basarak, büyük dehşet saçıp, cezaevini ele geçirdi. Sonra yaşananları yazmayı düşündüm ama yazamadım. Daktilonun başına oturduğumda duvarlar üstüme üstüme geliyordu.

Zor zamanlar geçirmişsiniz

Ben en azını yaşamışlardan biriyim. Çocuk koğuşuyla birlikte hem o çocukları zulümden uzaklaştırırken kendimi ve arkadaşlarımı da zulümden uzak tutmaya çalıştım. Ama cezaevinden yükselen sesleri duyuyorduk. Koğuşumuzun üstünde kendini yakanları duyuyorduk. Aylarca gün ışığı görmedik. Nasıl söyleyeyim size, işkence uygulanmasa bile avlulardan yükselen feryatları duyuyorduk.

Kim yapıyordu işkenceyi?

Askerlikte "Ali" diye tabir edilen, okuma yazma bilmeyen erata öylesine ağır baskı uyguluyorlardı ki işkenceci olup çıkıyordu onlar. Hepsi yeni yeni işkence usulleri icat edip birbirleriyle yarışıyorlardı. Rütbeli subaylar da galiba bundan haz duyuyorlardı çünkü daha iyi işkence yapanı daha ağırını yapanı ödüllendiriyorlardı. Geri kalan askerleri bile kanalizasyon çukuruna tepesi üzerine batırıp çıkarıyorlardı. İşkence yapmayan asker işkenceye maruz kalıyordu. Orada yaşananlar gerçekten bugünkü Kürt hareketinin teröre dönük, dağlardan Türkiye'ye dönük, kanlı ve vahşi bir savaşa dönüştürülmesinde birinci derecede rol oynamıştır.

Çocuk koğuşundaki çocuklara nasıl bir eğitim verdiniz?

Elimizden geldiği kadar inançlarımız dairesinde İslami bilgiler vermeye çalıştık. Çocuklar başta bunu kabullenmediler. Zorlamayla hiç bir şey olmaz. Biz kendi gayretlerimizle örnek olmaya çalıştık. Sayıları 168 civarındadır. O çocuklardan hiçbirine mensup oldukları Kürt halkından uzaklaşmaları şeklinde bir öğütte bulunmadık. Çünkü bu bir zorbalıktır. Ama bazı şifreleri biliyorduk. "Bu adamlar sizden Türküm demenizi istiyorsa, zulümden kurtulmak için bunu dememiz gerekiyor" dedik ama "Aslınızı inkar etmeyin" dedik. Oradaki gençlerden hiç biri de aslını inkar etmedi. Hala da Kürt halkının toplumun içinde eşit olarak yaşayabilmesi için sivil bir çabanın içindeler ama silahlı bir çabaya girmediler.

Diyarbakır Cezaevi'nin kapatılması konusunda ne düşünüyorsunuz?

Ben oranın bir ibret müzesi olmasından yanayım. Müze olabilmesi için benim gibi orada yatmış, o günkü halini bilen insanların bizzat oraya götürülmesi ve aslına uygun hale getirilmesi gerek. Oranın okul olması mümkün değildir. Oradan yetişecek insanlar oradaki acıları, feryatları bilmeseler bile kulaktan kulağa duyar ve onun hıncıyla yetişirler.

Kürt sorununun başlangıcına tanıklık etmiş biri olarak, çözümü nasıl mümkün görüyorsunuz?

Yeni anayasa yapılırken resmi ideolojiden arınmış, bu topraklar üzerinde Osmanlı'dan beri, hatta ondan da önce gelmiş geçmiş bütün medeniyetleri kapsayıcı, hepsini kucaklayıcı, hiçbir ırka aidiyet göstermeyen ve her insanı kucaklayan bir anayasa olursa acılar büyük çapta diner. Yapılacak şey halkın kimliğine, diline, coğrafyasına, adlarına saygı göstermektir. Resmi ideolojiyi dayatmaya devam ederlerse çocuklarımızın daha çok acısını çekeriz.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.