Mısır mektuplarında hüzün ve özlem var

 Mısır mektuplarında hüzün ve özlem var

Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’yle yıldızı pek de barışmayan Akif, 1925 ilâ 1936 arasında Mısır’da yaşadı. “Arkamda hafiye gezdiriyorlar. Ben, vatanını satmış ve memlekete ihanet etmiş adamlar gibi muamele görmeye tahammül edemiyorum. İşte, bundan dolayı gidiyorum” deyip Mısır’a giden Akif’in kızına gönderdiği mektuplarda hüzün ve özlem var!

Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’yle yıldızı pek barışmamıştı. Aydın kimliği, çalışkanlığı, dürüstlüğü ve özverisiyle tanınan Akif’in yeni devletin ikinci meclisinde hiç bir yeri yoktu. Üstelik onu göçe zorlayacak başka sebeplerin de varlığı açıktır; yapılan reformlar onun siyasi kimliğiyle örtüşmemektedir. “Arkamda hafiye gezdiriyorlar. Ben, vatanını satmış ve memlekete ihanet etmiş adamlar gibi muamele görmeye tahammül edemiyorum. İşte, bundan dolayı gidiyorum" demiş ve Akif’in Mısır serüveni başlamıştı. 1914’ten sonra çeşitli sebeplerle Mısır’a gidip gelen Akif’in 1925’teki gidişi oldukça hüzünlü olur zira bu gidişin gerekçesini dostlarından Şefik Kolaylı'ya “Arkamda hafiye gezdiriyorlar. Ben, vatanını satmış ve memlekete ihanet etmiş adamlar gibi muamele görmeye tahammül edemiyorum. İşte, bundan dolayı gidiyorum” sözleriyle açıklar.

EMEKLİ MAAŞINI DAHİ ALAMADI

Pek çok kaynak, Akif’in o dönem ciddi manada takibattan geçirildiğini belirtir. Hatta Akif’e yönelik bu yıldırma o derece had safhadadır ki emekli maaşını dahi alamadığı bilinir. Akif, arkadaşı Abbas Halim Paşa'nın daveti üzerine önce kendisi ve daha sonra iki oğlu Emin ve Tahir'le eşi İsmet Hanım'ı da alarak Mısır'ın Hilvan beldesine gider. Kızları Cemile, Fuad ve Feride ise Türkiye'de kaldı.

Mısır'da Camiatü'l-Mısriye'de Türk Edebiyatı dersleri vermeye başlayarak geçimini sağlayan Akif, bir yandan da Abbas Halim Paşa'nın çocuklarına özel dersler verir. Oğulları Emin ve Tahir Mısır'da okullarına devam ederken eşi İsmet Hanım gurbette hayat arkadaşını yalnız bırakmadı.

VATAN HASRETİ, MEKTUPLARINA YANSIYOR
Akif’in Mısır’dan kızı Suad Hanım’a gönderdiği mektuplarında ciddi bir özlem ve hasret çektiğini görüyoruz. Doğusuyla batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle vatan, onun için hizmet edilmesi gereken kutsal bir yerdir. 1932'de damadı Ahmed Bey'e yazdığı mektupta şu ifadeleri kullanıyor: “Şarka azimet için hazırlanmak emrini almışsınız. Hamdolsun gençsiniz, dinçsiniz. Yurdun her tarafını dolaşmalı, her tarafına hizmet etmelisiniz. Vatan bir küldür ki tecezzi kabul etmez: Şarkı, garbı, şimali, cenûbu kamilden nazarımızda bir olmalıdır. Uzak yakın, soğuk sıcak dememeli, elimizden geldiği kadar, hatta bunun fevkinde olarak fedakarane çalışmalıyız. Başka türlü ne yaşamak, ne memleketi yaşatmak imkanı yoktur.” Akif’in Mısır dönüşü 1936 Haziran’ına rastlar. Akif, 1936’nın Aralık ayında Beyoğlu’nda hayata gözlerini yumar.
Mektuplarda ‘şükür’ var
Akif’in Mısır’dan yazdığı mektuplarda Türk siyasi hayatına dair düşüncelerine karşılaşmıyoruz. Mektuplarda daha çok kızı ve damadına olan nasihatleri dikkat çekiyor. Akif’in mektuplarında ‘şükür’ ediyor olması dikkat çekiyor. Mektuplarını “Allah’ın sıyanetine emanet olun” diyerek noktalayan Akif, Mısır’daki havalardan pek çok konuya değiniyor. Akif, Kızı Suad Hanım’a yazdığı mektupta “Evladım kendini çok üzme, bizlerden binlerce derece beteri var. Bugün dünyanın hiç tarafında saadetten eser yok” diyor.

LORDLAR İNGİLTERE İÇİN ÇALIŞIYOR

Akif, yine Suad Hanım’a yazdığı mektubunda, İngilizlerin asırlarca yaptıkları misyonerlik ve sömürü faaliyetlerini kastederek “Evet, muntazam, ma’mur şehirlerde, refah ile ömür sürmeyi herkes arzû eder. Fakatbu arzûnun tatmîni için arasıra fedâkârlık zarûrîdir. Bugün yüzlerce milyon efrâd-ı beşere haklim bulunan İngilizleri gözümüzün önüne getirelim. Acabâ heriflerin bu kudretleri, bu muvaffakiyetleri tesâdüfen mi oluvermiş, yoksa milletçe bir çok mesâiye, bir çok şedâide katlanmak sayesinde mi elde edilmiş?” diyor ve şunları ekliyor: “Londra’da doğmuş, naz u na’im içinde büyümüş, ebeveyninin milyonları sayesinde her türlü ihtiyaçtan fersahlarca uzak bir lordun oğlu, kalkıyor, Sudanlara, Afrika’nın en yaşanmaz, en cehennemi bucaklarına giderek gençliğinin en kıymetli çağlarını, İngiltere hesabına, o kumlara gömüyor. Vatanı uğrunda çektiği tahammül-sûz meşakkatleri hiçe sayıyor. Daha doğrusu kendisi için şeref sayıyor. Biz bîçarelere İstanbul’dan çıkıp Bursa’ya gitmeyi felaket telâkki ediyoruz!”

YAZDIĞI KUR’AN MEALİ MEKTUPLARA YANSIYOR

İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy’un uzunca bir süre üzerinde çalıştığı ancak daha sonra ‘Dinde reform’ çalışmalarına alet olduğu düşüncesiyle tamamını yaktığı Kur’an-ı Kerim meali çalışmaları da mektuplarda yer alıyor. Akif, oğlu Ahmed Bey’e yazdığı 11 Mayıs 1344 tarihli mektubunda çok meşgul olduğunu belirterek “Tercüme işiyle fazla uğraştığım gibi başka meşgalelerde eksik olmadığı için size istediğim gibi sık, istediğim gibi mufassal mektûblar yazamadım” diyor. Mektuptaki ‘tercüme’ ifadesiyle Kur’an-ı Kerim meali çalışmasını kasdeden Akif, diğer mektuplarında da yoğun bir şekilde çalıştığını belirtiyor.

Akif, hem vatan hem de İslam şairidir

Eski Milletvekili Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş: “Bizim, Türk Milleti için İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif şüphesiz unutulmayacak şahsiyetlerden birisidir. Fakat tarihimize kendi alanında mal olmuş, derin izler bırakmış pek çok büyük insanımızdan Mehmet Akif’in belirgin bir farkı vardır: O da pek çok şiirinde terennüm ettiği derin duyguların, güçlü fikir ve mesajlarının bugünümüzde de bütün canlılığını koruyarak yaşadığı, ruh dünyamızda tazeliğini koruduğu ve düşüncelerimize yön verdiği gerçeğidir. Mehmet Akif, cihan devletimiz Osmanlı’nın artık çöküş ve dağılma dönemini yaşadığı ve vatanımızın istila edilmek istendiği ıstırap dolu bir devrin şairidir. O günün elim şartları O’nu herşeyden önce ‘vatan ve millet şairi’ yapmıştır. Mehmet Akif’in şahsiyet ve fikirlerinin en belirgin ve güçlü özelliklerinden biri olan ‘islam şairliği’, hayatında ister istemez karşıtlarının olmasına, o dönemdeki bazı şartlar dolayısıyla yol açtı. Bu sebeplerle o hem İslam şairi, hem de vatan ve millet şairidir."

Kur’an ahlakIyla ahlaklanmIştI

Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı M. Cemal Çiftçigüzeli; “Mehmet Akif Ersoy’un fikir ve sanatına inancı hakim olmuştur. Üstad iyi bir Müslüman’dı. Kur’an ahlakıyla ahlaklanmıştı. Dolayısıyla bütün fikir ve sanat hayatı böylesine bir donanıma sahiptir. Hatta hayatı sanatından da öne çıkacak kadar örnek teşkil etmişti. Muarızları bile bu hakkını teslim etmişlerdir. Fikir ve sanat hayatında ülkemizi ve insanımızı aydınlatmayı görev saymıştır. Sadece bir İstiklal Savaşı kahramanı , Türkiye Büyük Millet Meclisi Kurucu üyesi, değerli bir muallim, iyi bir aile babası, doğu ve batıyı ciddi olarak tanıyan bir entelektüel değil, aynı zamanda “Kocakarı ve Ömer, Küfe, Hasta, Meyhane” gibi dramalarıyla da sosyal ve kültürel sorunlara çözüm arayan bir aydındı Mehmet Akif. Çetin ceviz önemli bir dost, vazgeçilmesi mümkün olmayan bir arkadaş. Sanatı ve düşünce dünyası; halk, hak ve milleti için, daha da genişletirsek islam coğrafyası ve dünya için bir arayış, bir öneri yumağıdır. Tespitler ve öneriler tablosudur. Sanatı toplumu için bir araçtır Mehmet Akif Ersoy’da.”

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.