Beni danısman sanıp hediye verenler var

Beni danısman sanıp hediye verenler var

Muhammed Bilal Macit, alışılmışın dışında bir vekil profiline sahip. 28 Şubat’ın tam ortasında kalmış. Genç Siviller’in kurucularından, Cumhuriyet tarihinin en genç milletvekili.

Muhammet Bilal Macit, Meclis’in en genç milletvekili. Aynı zamanda Cumhuriyet tarihinin en genç parlamenteri. Milletvekili seçilme yaşının 25’e düşürülmesiyle 27 yaşında adım attı Meclis’e. 12 Haziran gecesinin en heyecanlı vekiliydi. Sandıklar açıldıkça bir seçildi, bir seçilemedi. Önce tebrik telefonları, ardından ‘kusura bakma, seçildiğini zannettik’ özürleri geldi. Ertesi gün gazeteler bile ‘Bir günlük vekil’ olarak lanse etti onu. Ancak göz ardı edilen bir şey vardı. Gümrüklerden gelen oylar hesaba katılmamıştı. Almanya’dan, Viyana’dan, Hollanda’dan, Kamboçya’dan gelen oylar neticesinde girdi parlamentoya. O sayede “Meclis’in en genç ve en geç” milletvekili Muhammed Bilal Macit.

Sabancı Üniversitesi’nde toplum ve siyaset bilimi, İngiltere’de kamu yönetimi okudu. Aileden aldığı siyasal kültürü, başta Genç Siviller olmak üzere sivil toplumun değişik sahalarında uygulama imkânı buldu. Genç Siviller’le ve diğer dernek çalışmalarıyla edindiği tecrübe sayesinde siyaset yaptığı görüşünde.

Macit’in kartvizitinde genç olmanın ayrıcalığı var. İletişim bilgilerinin yanına twitter hesabı iliştirilmiş. 11 bin 500 takipçiyle birebir iletişim kuruyor. Macit, 27 yaşında Meclis’e girerek ezber bozmanın yanında gençliğin zorluklarını yaşıyor. Öyle ki Meclis’in güvenlik birimlerinin zaman zaman kendisini tanımadığından şikâyetçi. Personel zannedenler, bakan ve milletvekillerinin yanında yürürken danışman sanıp hediye vermek isteyenler, çantasını taşıtmak isteyenler… Ancak o gülümseyerek anlatıyor bunları. Hatta yaşadıklarını yazıya dökme niyetinde.

O yaşadıklarını biriktiredursun, röportaj için Meclis’e gittiğimizde bir kısmına şahit olduk bile. Meclis’in kapısından beraber girmek üzerdeydik ki polis kontrol noktasında durdurulduk. Polisin ‘Yaka kartınız nerede?’ yahut ‘Nereye gidiyorsunuz?’ bakışı sonrasında Macit’in ‘Milletvekiliyim’ diye kendisini tanıtmasıyla girdik içeri. Polisin mahcup yüz ifadesini ise bir kenara not ettik.

Gülümsemeyle karışık Meclis bahçesine geçerken, 28 Şubat mağduru 27 yaşında bir vekilin 6 aydır yaşadıklarına kulak verdik.

-27 yaşında milletvekili olup tarihe geçtiniz. Bu süreç nasıl başladı? Nasıl bir ailede büyüdünüz? Ailede siyaset yapan birileri var mıydı?



İsmim Berkecan veya Evren değil. Bu bile benim nasıl bir aileden geldiğimi ortaya koyuyor. 1984 doğumluyum, çocukluğunu yaşayabilmiş biriyim. Hikâyem anne karnında başlar, çocukluğum İstanbul Kâğıthane-Mecideköy civarlarında başlıyor. Kartal İmam-Hatip Lisesi’nde okudum. Orta son sınıftayken katsayı sorunu ortaya çıkınca bir gün bir arkadaşım “Ben okuldan ayrılıyorum. Burada kalırsak üniversiteye gidemeyecekmişiz.” dedi. Tabii anlayamadım bir anda. Çünkü bizim okul hep üniversite birincileri çıkarıyor. Babamı aradım, durumu anlattım ve bir hafta içinde okuldan ayrılmak zorunda kaldım. Beşiktaş Anadolu Lisesi’ni kazandım.

-Siyaset var mıydı hedeflerinizde?

Kimisi imam olmak için gitmiş olabilir; ama benim öyle bir niyetim yoktu. Çoğunun da öyle bir niyeti yoktu. Temel sıkıntı oradan çıkacak öğrencilerin imam olması değil, kazara Sabancı, İTÜ, ODTÜ gibi üniversitelere girmesiydi. Yurtdışında yüksek lisans yapmasıydı rahatsızlık veren. Belki milletvekili olması, bürokrat olmalarıydı.

-Korktukları başına geldi o zaman.



Evet, bu insanların sistem nezdinde, akademide, bürokraside, siyasette bir yerlere gelmesiydi sıkıntı. Darbecilerin en büyük hatayı orada yaptıklarını düşünüyorum. Daha önce aktif siyaset yapanlar, bakanlar, bürokratlar hedef olmuştu. 28 Şubat’ta ise 14-15 yaşındaki öğrenciler darbenin hedefi oldu. Bir illüzyondan uyandırdı bu durum aslında. Sünnilerin, Alevilerin, Kürtlerin, muhafazakârların yer aldığı büyük koalisyonun, birbirlerinin haklarını savunmalarının temeli atılmaya başladı.

-Ailede var mıydı siyasetçi?

Babam bürokrattı, annem ev hanımı. Ama onlar da siyasetle ilişkiliydi. Annem Refah Partisi kadın kollarında, ardından AK Parti kadın kollarında ilçe başkanlığı yaptı. Annemin ve babamın aktif siyaset içinde olmaları benim siyasete ilgi duymamda önemli yer tutuyor. Üniversitede de devam etti ilişkim. Siyaset bilimini seviyordum ve o bölümde okumak istiyordum. Üniversitelerin meslek edindirme yerleri olmadığını düşünmüyorum. İlgi duyduğum için bunu okudum. Bence bir gencin siyasetle ilgilenmesi salt parlamentoda milletvekili olması değil. Partinin gençlik kolları, kadın kolları, ana kademesi, dışarıda sivil toplum kuruluşları, üniversitede öğrenci kulüpleri… Bence siyaset, sürüden ayrılabilmek, çevreye karşı sorumluluk gösterebilmek, dünyanın daha yaşanılabilir olması için söyleyecek sözümüzün olması demek.

-Genç Siviller’in kurucuları arasındasınız ve aktif bir sivil toplum ağınız oldu. Bu network’ü görevinize taşıyacak mısınız?

Ankara siyasetin başkenti; ancak İstanbul da sivil toplumun başkenti diyebiliriz. Şu da bir gerçek: Ankara ve İstanbul arasında bir kopukluk var. Ben bu kopukluğu buradaki sivil toplum ağımla gidermeye çalışacağım. Sivil toplumdan gelen seslere kulak verip mekanizmaları harekete geçirmeye çalışacağım. Bu sebeple benim bir ayağım politik talep üreten tarafta, diğer ayağım bu talepleri hayata geçiren tarafta olacak. Sivil toplumdayken masanın diğer tarafındaydık. Sesimizi iktidara, milletvekillerine duyurmaya çalışıyorduk. Şimdi yer değiştirdim sadece. Oradan gelen talepleri çok iyi biliyorum.

-Genç Siviller sivil anayasa konusunda oldukça ısrarlıydı. Sizce bu Meclis sivil anayasayı yapabilecek mi?

Bizde anayasalar hep darbe ürünü. Ben onlara ‘faşist ferman’ diyorum. Uzun, anlamsız metinler. Bana göre anayasa birey ve toplum arasındaki bir sözleşme. Bizde anayasalar bireyin haklarını garanti altına almak yerine devleti bireye karşı korumuş. O yüzden sivil anayasanın devlet odaklı değil, birey odaklı olması öngörülüyor. Bence burada sivil toplum ve medyaya büyük görev düşüyor. İstediğimiz kadar maddeleri değiştirelim; temel felsefeyi değiştirmezsek, yani bir anayasa yapamazsak hiçbir anlamı olmayacak. Sivil anayasayı yapacak Meclis’te olmayı çok isterim.

-12 Haziran gecesi neler yaşadınız. Biraz sorunlu oldu seçilmeniz.

Türkiye’nin en genç ve en geç milletvekili ben oldum. O gece sandıkların büyük bir kısmı açıldığında milletvekili olarak görünüyordum. Bir seçimde 10 defa seçildim herhâlde. Sandıklar açıldıktan sonra MHP itiraz etti. Ama gümrüklerden gelen oyları hesap edemediler. MHP’nin matematiği çok meşhur biliyorsunuz, yine matematikte yanlış yaptı. Kenya’dan, Kamboçya’dan oy verenleri hesap etmediler. Partideydim o gece. Kaybetti, kazanamadı gibi haberler çıktı.

-Meclis’e girmek nasıl bir tecrübe? Kıdemli milletvekilleri sizi nasıl karşıladı?



İlk defa Meclis’e geliyorum, Egemen Bağış aradı, beraber gidelim diye. Sağ olsun, ağabeylik yaptı. “Rozetini ben takmak istiyorum.” dedi. Tabii ben de ceket giymeden geldim. Mecbur Egemen Bey, rozeti gömleğe taktı. Akşam haber yapmışlar, ‘Acemi milletvekili ceket giymeyi unuttu’ diye. Benim ceket giymeme gibi bir tercihim olabileceğini unutmuşlar sanırım. İlk o gün gördüm Meclis’i. Fiziksel olarak tarihî bina, etkileyici. Binalar karanlık, odalar küçük ve idari personel ‘biz kalıcıyız, siz gidicisiniz’ hissini veriyor. Genel Kurul enteresan, tarihî bir binanın içinde yol alıyorsunuz, bir anda süper teknolojik bir manzara, turuncu koltuklar falan. Meclis bana göre klasik bir arabanın içine konmuş deri koltuklar gibi.

-Renkli bir genel kurul var; ama kavgalar, gürültüler, küfürler eksik olmuyor. Tecrübelerinden yararlanacağınız insanların tavırlarını gördükçe ne hissediyorsunuz?

Siyasetin alanı hep daraltılmış. Şimdiye kadar gergin, şovenist bir siyaset olmuş. Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Mesut Yılmaz’a söylediği bir söz var: “Siz ekonomiyle ilgilenin, gerisi bizim işimiz!” Kıbrıs meselesi, Kürt meselesi, dış politika, terör, hepsinin askerî vesayet altında olduğunu söylüyor ve geriye kalan o daracık alanda siz nasıl siyaset yapacaksınız? Orada ister istemez agresif bir dil oluşmuş. Ama Meclis’i Londra’daki Lordlar Kamarası gibi düşünemiyorum. Renkli bir Meclis olmalı, canlı olmalı. Ama nezaket dışı görüntülerin burada olması kabul edilebilecek bir görüntü değil.

-Meclis’in en genç vekili sıfatının sizi zor durumda bıraktığı anlar oluyor mu?

İlk haftalarda polis durdurup ‘Nereye geldiniz, kimi aradınız, personel misiniz?’ diye soruyordu. Ceket giymediğim zamanlar ‘Ziyaretçi kartınızı takar mısınız!’ diyenler oluyor. Mesela bir yere gidiyoruz, üç vekil, dördüncü de ben. Asistan veya danışman sananlar oluyor. Çantalarını bana vermek isteyenler, ‘Hediye paketlerini vekile getirdim, siz alır mısınız?’ diyenler…

-Sizin tepkiniz ne oluyor?

Ben bu hikâyeleri topluyorum. Bunları not olarak alıyorum ve kitap hâline getirmeyi düşünüyorum. Bir gün burada beni danışman zannedip çantasını vermek istediler. Seçim dönemi dahi yaşadım bunları. Esnafa gidiyoruz, benim yaşımda birine ihtimal vermedikleri için, yanımda 50 yaşlarında, göbekli, saçları ağarmış ve hafif dökülmüş kim varsa ‘Sayın Vekilim’ diye onun elini sıktılar. Çünkü insanların kafasındaki milletvekili profili bu. Kadın değil, genç değil. Bir kahvede bir saat sohbet ettik, kendimi anlattım, var mı bir sorusu olan dedim. Biri kalktı: “Güzel konuşuyorsun, IMF diyorsun, AB diyorsun, peki vekil ne zaman gelecek?”

-Türkiye’deki gençlerin en büyük sorunu ne? Ne gibi talepler geliyor size?

Ben Meclis’te yalnızca gençleri temsil etmiyorum. Kadınlar da yalnızca kadınları temsil etmiyor. Bana soruyorlar: “Gençler için projelerin var mı?” Ben de diyorum ki “Benim yerimde 40 yaşında birisi olsaydı, ‘40 yaşındakiler için bir projeniz var mı?’ diye soracak mıydınız?” Gençlerden siyasete katılım noktasında talepler geliyor. 25 yaş sınırı burada çok önemli. Sistem gençleri emanetçi, bekçi gibi görüyordu hep; muhafızlık görevi verdi gençlere. Hiçbir zaman sistemin odasına davet etmedi. Ama şimdi ben parlamentodayım. Genç belediye başkanları var. Sivil toplum kuruluşlarında gençler var. Gençler artık muhafız olmak istemiyor, sistemin odasına girmek istiyor.

-İşsizlik yok mu?

İşsizlik hepimizin sorunu. Mesela ÖSS, benden çok annemi ilgilendirdi. Ya da ne bileyim eğitim bu ülkenin temel sorunu. Kadın, erkek, Müslümanlar, azınlıklar; gençlik zaten bunların içinde.

-Bedelli askerlik konusunda düşünceleriniz?

Ben 5 aylık askerlik yaptım. Yaş konusunda herkes bir şey söylüyor. Burada bir analiz yapıldı zannedersem. Ne kadar talep var, ona bakarak bunu belirlediler. Bence burada bedelliden ziyade profesyonel ordunun konuşulması lazım. Artık dünya buna doğru gidiyor. Antimilitarist değilim. Her kurumun artık nitelikli olmasına inanıyorum. Sayıca üstünlük bir şey ifade etmiyor. Savaş taktikleri, teknoloji, uluslararası ilişkiler her şey değişti. Bunu şafak sayan, istikbalini orada görmeyen insanlarla yapmak zor iş. Onun yerine mesleği bu olan, kariyerini bunun üzerine inşa eden insanların orada olmasında fayda var. Yani dünya bu kadar değişmişken bir genci alıp 15 ay her şeyden mahrum ederseniz isyan ediliyor.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.