Halk onu bağrına bastı

Halk onu bağrına bastı

7 Haziran’da vefat eden Yeni Akit gazetesi yazarı Abdürrahim Karakoç, her geçen gün daha bir özlemle yâd ediliyor. İstanbul’da görüştüğümüz Şair Abdürrahim Karakoç’un kendisi gibi şair ağabeyi Bahaettin Karakoç’la hem merhumu, hem de mehumun geride bıraktıklarını konuştuk. İşte o söyleşi:

Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?


- 5 kardeştik... Ben, Abdürrahim ve Ertuğrul iyi şiir yazardık. Ama diğer iki kardeşimiz sokakta yazılan ucuz şiirlerden yazardı. Çocukluğumuz köy ortamında çok güzel geçti. Bağ bahçe içinde geçirdik çocukluğumuzu... Ben, öğretmenimin teşviki ile Köy Enstitüsü’ne yazıldım. Beğenmedim, kaçtım. Tekrar gitmek zorunda kaldım ve oradan mezun oldum. Abdürrahim, “Siz amelelik yapıyorsunuz orada” deyip gelmedi. Babam Abdürrahim’i çok severdi. Abdürrahim, çok hareketli bir çocuktu.


Sizin küçüklüğünüzdeki ev ortamını diğer pek çok evden ayıran, şiirlerle büyümeniz...


- Tabii... Evde de kendi aramızda şiir yarışmaları yapardık. Hece bakımından, şekil bakımından şiirlerimizi yarıştırırdık. Genellikle ben kazanırdım, onlar da o şekilde yetişmiş olurlardı. Hâlâ da yaparız bunu. 3 kişi bir araya geldik mi şiir mırıldanırız...


“YAHUDİLERİ


ABDÜRRAHİM DE


BEN DE SEVMEYİZ”


Abdürrahim Karakoç, uzun yıllar çok sert yazılar yazdı. Merhum kimlere karşı idi?


- Dönmelere karşıydı. İkincisi; Kozmopolitleşmiş, dinî ve milli değerleri üzerinden atmış adamlardı. Ama Abdürrahim kimseden korkmazdı. Onun düşmanları içinde her kesimden insan vardı. Yönetici kadrodan, işadamlarından, halkın içinden, basın dünyasından çok düşmanları vardı. Abdürrahim, Akit’te yazarken neye inandıysa onu yazıp, onu yaşadı. Yahudileri hiç sevmezdi. Ben de sevmem. Ailemiz sevmez zaten. Türkiye’de liberal geçinen masonik dernekler, kurumlar var. Rotaryenler, Lionslar, Bilderbergciler, var oğlu var! Hepsi zengin kesim. Basını da yıllar boyu kontrol altından tuttular, siyaseti de, ticareti de... Abdürrahim, “Ben de Hitler’in yerinde olsam aynısını yapardım” dedi, kıyamet koptu. “Vay sen bunu nasıl yaparsın?” Nebil Özgentürk diye bir adam Abdürrahim’i hedef tahtasına oturttu. Hahamlarla uğraştı... Akit’te Hasan Karakaya destek verdi ona bir tek...


27 Mayıs darbesinin en büyük sebebinin CHP olduğunu söylerdi hep. 27 Mayıs olduğu zaman hiçbir kalem kıpırdamazken “Bu düğünün şakşakçısı bol çıktı / Çal davulcu bu fırsat ele bir geçer” diye yazan o oldu. Hemen soluğu mahkemede aldılar tabiî... Kendi kendini savundu ve aklandı. Yiğitlik onun yaptığı idi. Yiğit deyince aklıma Abdürrahim geliyor. Şimdi herkes yiğit kesiliyor. Abdürrahim, kimsenin sesi çıkmazken konuşuyordu.


Abdürrahim Bey, aynı zamanda talebenizdi; değil mi?


- Ben onu evladım gibi görürdüm. Babam bana nasıl davrandıysa, ben de ona öyle davrandım. Ben çok küçük yaşta yazmaya başladım. Ben ilkokul 3’üncü sınıftan beri yazıyorum. O yazdıklarının bir kısmını yaktı. Yakamadıklarını elinden ben kurtardım. “Hasan’a Mektuplar”ı ben toparladım, kendisine bile danışmadan kapak tasarımını yaptırıp baskıya verdim. Fedai Dergisi vardı, onun şiirlerini dergiye ben yolladım. Abdürrahim’e dedim ki, “Sen sokakları harekete geçiriyorsun. Bu şiirlerine devam et. Ama estetik açıdan da yoğunlaşman lazım. Ben kültür ağırlıklı yazacağım. Sen de bu tarza yoğunlaş...”


Talebenizden memnun kaldınız mı?


- Tabiî ki memnun kaldım. Ben onu her zaman, her yerde savundum. Çünkü ondaki nitelikler başka hiçbir halk şairinde yoktu. Hece şiirine boyut kazandıran Abdürrahim oldu. Zengin bir ironi yeteneği vardı onda. Meselelere tersinden bakmayı başarırdı. Abdürrahim bambaşka... O Cumhuriyet dönemi Türk şiirine, özellikle Aşık Edebiyatı’na, hece tarzına muazzam bir seviye kazandırdı.


Vefatından önce medyada yer alan ‘öldü’ haberlerine tepkiniz ne oldu?


- İçimizin kan ağladığı bir dönemde medyadaki bu haberler acımızı artırdı. Telefon geliyor, “Hocam başınız sağolsun.” Doğru dürüst bilgi almadan başsağlığı dilemek için arıyorlar. Daha yoğun bakımdayken öldürdüler onu. Ben yaşlı bir adamım, kalp krizi geçirebilirim. Ölümün de güzeli, kötüsü var. Bazıları ona güzel bir ölümü lâyık görmediler belki de. “Gözünüz aydın dedim” ben de; “Abdürrahim vefat etti. Bundan sonra kimi öldüreceksiniz?”


“ABDÜRRAHİM’İ


HALK BAĞRINA BASTI”


Türk halk şiirinin son temsilcisi olduğu söylendi; katılır mısınız?


- Bu abartılı bir yorumdur. Biz bir milletiz. Bu milletin şiir yazan pek çok ferdi vardır. Daha ileriye geçenler de olabilir, dökülüp kalanlar da... Ama en güzel, en verimli temsilcisi, bana göre de Abdürrahim Karakoç oldu.


Cenazedeki tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Toplumun her kesiminden katılım oldu...


- Ben o tabloyu görünce şaştım kaldım. Şiirlerinde, hicivlerinde en fazla yerdiği CHP, parti olarak oradaydı. Devlet Bahçeli’yi çok eleştirirdi, o da oradaydı. O gün gördüm ki, Abdürrahim Karakoç sevgisi o cenazede insanları buluşturdu.


Merhum Abdürrahim Bey’in duruşu ve ona yaklaşımlar hakkında neler söylersiniz?


- Abdürrahim’in şiirlerinde sosyal taşlamalar vardır. Toplum düşmanlarıyla, halk düşmanlarıyla, demokrasi düşmanlarıyla mücadele vardı. Abdürrahim’i halk yalnız bırakmadı. Abdürrahim öldüğü gün, yaşadığı günden daha diri idi. Bütün İslâm dünyasında Abdürrahim Karakoç gibi şairlere, kılavuzlara ihtiyaç var. Bir tek şiiri insanların gündeminde olmayan adamlar şair geçinirken; Abdürrahim anılmadı, görülmedi. Beşir Ayvazoğlu “Gözümüzün önündeydi görmedik” dedi. Yahudi taraftarları, tatlısu Frengi soytarıları onu görmezden geldi ama halk Abdürrahim’i bağrına bastı.


AKİT’TE SEVEREK YAZDI


“Akit’te niçin yazıyordu sanıyorsunuz? O belki çok daha farklı yerlerde de yazardı. Belki bazı sol gazetelerde de yazardı. Ama Akit’i çok sevmişti. Bir dönem ‘Bizim Radyo’ adındaki komünist radyo, sabah-akşam onun şiirlerini verirlerdi. Bunun karşılığında Müslümanlar da ‘Hak yol İslâm yazacağız’ şiirini okurdu. O toplumun buluşma noktası oldu. Akit’te de severek yazdı.”


‘EYVAH! ABDÜRRAHİM BENLE VEDALAŞTI’


Abdurrahim Karakoç’un vefatı ile Türkiye nesini kaybetti?


- Biz Müslümanlar olarak biliyoruz ki, her doğan ölür. Abdürrahim de öldü. Abdürrahim, Ertuğrul ve ben geçtiğimiz aylarda aynı anda hastalandık. Ertuğrul Adana’da, Abdürrahim Konya’da, ben İstanbul’da yattım. Üçümüz birden zatürree olduk. Yıllardır kardeşlerimi göremiyordum. Hastaneden çıkar çıkmaz önce Ertuğrul’u, sonra da Abdürrahim’i ziyaret ettim. Rahatsızlığını duyunca çok üzülmüştüm ama onu görünce içimi bir sevinç kapladı. Dipdiri idi orada. Ayrılacağım zaman “Aman kardeşim, kendine dikkat et. Ankara’ya gitme, çok zorlu bir hastalıktan geçtin” dedim. “Tamam abi” dedi. 5-6 adım attım, kapıdan çıkacağım sırada “Karakoç” diye nida etti. Sanki, “Gitme, durumum iyi değil” der gibi bir hava içindeydi. Eyvah dedim, Abdürrahim benle vedalaşıyor...


‘Abdürrahim’i herkes tanıyordu’


Şair Bahaettin Karakoç, bir gün yaşadığı hadiseyi şöyle dile getirdi:


“Şevket Bulut’la yolda yürürken şiir üzerinde konuşuyoruz. Farkettim ki, arkamızdan yaşlıca babayiğit bir adam bizi takip ediyor. Konuştuğumuz konu ilgisini çekmiş. ‘Amca yanımıza gelsene’ dedik. ‘Evlat şiir okuyordunuz, dikkatimi çekti’ dedi. ‘Beğendiniz mi’ dedim. ‘Bana sorarsanız, şiir sizin yazdığınız gibi olmaz’ deyip cebinden ‘Hasan’a Mehtuplar’ı çıkarttı ve ‘Şiir dediğin böyle olur’ dedi. Tabiî, Şevket, Abdürrahim’in kardeşim olduğunu söyledi ama adam beni tanımazken, Abdürrahim’i tanıyordu.”

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.