Emine Şenlikoğlu'ndan Çarpıcı Açıklamalar

Emine Şenlikoğlu'ndan Çarpıcı Açıklamalar
En çok okunan yazarlardan Emine Şenlikoğlu’ndan Habervaktim’e çarpıcı açıklamalar:

BENİ HARCADILAR AMA BEN BENİ HARCAMADIM

BAZILARI BANA SELAM VERMEYE BİLE TEREDDÜT ETTİ

KARŞI MAHALLENİN DEĞER VERMEDİĞİ MÜSLÜMAN YAZARA BİZİMKİLER DE DEĞER VERMİYOR

BU BEN DEĞİL DE HÜLYA AVŞAR OLSAYDI…

İSLAM KARDEŞLİĞİNİ YANLIŞ KİŞİLERDE ARAMIŞIM

KARDEŞ TV’DE ATEİZMİ İŞLEYEN YAZAR GÖKLERE ÇIKARILIYOR

FARK ETTİKLERİNİ FARK ETTİRMİYORLAR

AHLAKSIZ BİR MİLLETVEKİLİ SÖZLÜ TACİZDE BULUNDU

DAVASIZ OLAN AYDINDAN PARLAK IŞIK YANSIMAZ

FEMİNİZM İSLAM’A SAVAŞ AÇMIŞ BİR AKIMDIR

ÖLENE KADAR CİHATTAN SORUMLU DEĞİL MİYİM?

Ve Hangi Kitabı Dizi Oluyor?

Cezaevi Günlerine Dair İlk Defa Neler Anlattı?

Türkiye’nin aydın sorunu ve Emine Şenlikoğlu

İlk kitabının ardından 2.5 yıl cezaevine hapsedilmiş bir yazar olan Şenlikoğlu, giyim kuşamına kadar çizgisini hiç bozmadı.

Ülkemizin en büyük sorunlarının başında geliyor “aydın ve yazar” sorunu. Bir kısım medya ve bazı STK’lar adeta, sadece milleti aşağılayan; inancını, değerlerini hor gören isimleri “aydın ve yazar” yerine koyuyor; alanın tamamen onların kontrolünde olmasını hedefliyor; buna hizmet ediyor tüm haber, yazı ve çizimlerinde… Onların gözünde Türkiye’nin en büyük yazarları Orhan Pamuk’tur, Elif Şafak’tır, Ahmet Altan’dır örneğin… Sürekli reklamları yapılır; halka “alıp okuyacaksın onun kitabını” diye dayatmalarda bulunulur adeta.

“Yazar-aydın mühendisliği”nin halk üzerinde ne kadar etkili olduğu tartışılır.. Fakat İslami camianın aydınlarında baş gösteren kompleksin, bunun eseri olduğunda hiç şüphe yok. Bu noktada şu görüş ağırlık kazanıyor: “Karşı mahallenin değer vermediği Müslüman yazara bizimkiler de değer vermiyor.”

Yazar Emine Şenlikoğlu’nun içinde bulunduğu durumun tam da bu olduğu düşüncesindeyim.

İlk kitabının ardından 2.5 yıl cezaevine hapsedilmiş bir yazar olan Şenlikoğlu, giyim kuşamına kadar çizgisini hiç bozmadı. Aynı temelde 84 kitap daha üretti, binlerce konferansta birileri için hep “tehlikeli” olmuş konularda cesurca inandıklarını haykırdı. Aile dergisi olan Mektup’u 25 yıldır hiç aksatmadan çıkarıyor olması bile, Müslümanlar adına başlı başına büyük bir başarı.

Fakat, “genç nesillerin imanını kurtarma” gayretinde hep yalnız kaldı Şenlikoğlu. “Kardeşlerim” dediği meslektaşlarından, medya organlarından bir kısmı hariç gerekli “değer”i hiçbir zaman göremedi. İri medya organları da, magazinsel tartışmalar çıkarmak için peşinde oldu hep.

Tüm bunlara rağmen, Emine Şenlikoğlu’nun çok geniş bir okuyucusu kitlesi oluştu. Halk o “değer”i gösterdi. Bugün Emine Şenlikoğlu en çok okunan yazarlardan biri. 2012’de de Bağcılar Kültür Merkezi Kütüphanesi'nde en çok okunan yazar Emine Şenlikoğlu oldu.

ŞENLİKOĞLU İLE RÖPORTAJ

Habervaktim.com olarak İslami camianın önde gelen yazarlarından Emine Şenlikoğlu ile bir röportaj gerçekleştirdik. Şuan nelerle meşgul olduğundan hedeflerine; cezaevi yıllarından en çok okunan yazar oluşuna; iri medya organlarının aydın anlayışından İslami camianın kompleksine; giyim kuşam konusundan aile hayatına kadar değişik pek çok konuda sorular yönelttiğimiz Şenlikoğlu, dikkat çeken açıklamalar yaptı, çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Fatih AKKAYA / Habervaktim.com

BİR KİTABI DİZİ OLUYOR

- Emine Şenlikoğlu kimdir? Garip bir soru gelebilir, şu öğrenmek istediğim: Emine Şenlikoğlu’nu siz nasıl tarif ediyorsunuz?

- İmtihan dünyasında, imtihanı kazanmaya çalışan, ifrat ve tefritten ürken, şirkten ve hurafeden çok korktuğu için, koşusuna daha hızla devam eden bir kulcağız.

- Şuanda nelerle meşgulsünüz?

- Meşgale çok, en başta hesapta olmayan, ansızın karşıma çıkan meşgaleler var, birde programlı olarak çalışmalarım var.

- Nedir o çalışmalar?

- Programlı olarak yaptığım çalışmalarımın başında, üçüz romanlarım var. Bu romanlarımı son kez gözden geçiriyorum, bir dizi teklifi var, onun işleriyle ilgileniyorum, facebook ve twitter'de çalışıyorum, konferanslara devam ediyorum. Herşey Allah’ın izniyle oluyor tabi ki.

- Dizi teklifi derken?

- Kısmet olursa, Maria adlı romanım dizi oluyor. Fakat onun üzerindeki inisiyatifim yeterli düzeyde olamayacak gibi. Ama ikinci bir dizi teklifi var. Onu daha çok önemsiyorum.

- Hangi kitabınıza?

- Üzerinde son rötuşları yaptığım üçüz romanlarımdan biri olan “Sorma Nasılsa Cevabı Yok”la ilgili. Hayırlısı olsun inşallah. Benim için önemli olan senaryosunu benim yazmam veya senaryonun benim kontrolümde olması.

- Kanalı belli mi?

- Kanalı şuan söylemem uygun olmaz.

- Üçüz romanlarım dediniz, diğerlerinin isimleri belli mi, bizimle paylaşır mısınız?

- Tabii, isimlerini kamuoyuna deklare ettiğim için açıklamamda bir mahsur görmüyorum. 1’incisi dediğim gibi “Sorma! Nasılsa Cevabı Yok”, 2’ncisinin adı “Bırakalım da bizi ayırsınlar mı KÜRDOM”, 3’üncüsünün adı ise “Ada”.

- Kitapların dışında geleceğe dair düşünceleriniz nedir?

- Allah ömür, izin ve imkan verirse, yapmayı düşündüğüm çok şeyler var, galiba yaşlandığımın farkında değilim, ha bire planlar üretiyorum. Mesela, hayal ve planlarımın içinde, diziler, sitkomlar ve sinema filmleri var. Ayrıca şimdi açıklamayı erken gördüğüm bazı plan ve projelerim de var.

CEZAEVİ HAYATI

- “GENÇLİĞİN İMANINI SORULARLA ÇALDILAR” adlı ilk kitabınızdan dolayı cezalandırılarak, hapse atıldınız. Nasıldı o yıllar? Aklınıza geldikçe neler hissediyorsunuz? Sizde bıraktığı izler nelerdir?

- Cezaevi konusuna girmeyelim, girersek oradan birkaç satırla çıkamayız. Galiba cezaevi hayatım dizi olacak. Belki bu vesile ile yazacağım romanda kimselere anlatamadığım, iki cezaevi kitabında da yazamadıklarımı anlatırım.

- Neden yazamadınız bunları?

- O zamanlar fikirlere pranga vardı ve birilerinin yaptığı işkenceler, adeta mukaddes sayılıyordu. Onların yanlışları konuşulamazdı, yazılamazdı, yazılsa da yayınlattırılmıyor, hemen toplatılıyordu! O yüzden, herşeyi yazamıyorduk, şimdi öyle değil, yazmak istediklerimizin yüzde 95’ini yazabiliyoruz artık.

- Bu kitabınız bugün çıkmış olsaydı, ne olurdu? Bugünkü Türkiye farklı mı?

- Asla hapse atılmazdım!


BENİ HARCADILAR AMA BEN BENİ HARCAMADIM

Yazar Emine Şenlikoğlu, röportajımızın 2. bölümünde çarpıcı açıklamalarını sürdürüyor. 

Medya desteksiz en çok okunan yazarlardan biri oluşuyla ilgili “kaliteli Müslümanlar var ve bu kardeşlerimizin sayısı sandığımızdan fazla” diyen Şenlikoğlu’nun, yazar-çizerler nezdinde ve medyada aydı değeri görememesi konusundaki yorumu da hayli dikkat çekici oldu: “Beni harcadılar ama ben beni harcamadım.”

Fatih AKKAYA / Habervaktim.com

Yazar Şenlikoğlu ile gerçekleştirdiğimiz söyleşinin 2. bölümü şöyle:

MEDYA DESTEKSİZ EN ÇOK OKUNAN YAZAR

-En çok okunan yazarlardan birisiniz. Örneğin 2012’de Bağcılar Kültür Merkezi Kütüphanesi'nde en çok okunan yazar sizsiniz. Reklamsız, medya desteği olmaksızın en çok okunan yazar olmanızın sizce anlamı nedir?

- Güzel bir tespitte bulundunuz: "Medya desteksiz" dediniz, bu tespitiniz çok doğru..Anlamına gelince: Bu durum bana umut veriyor. Bu durum bana sevindirici haber olarak yansıyor. Çünkü, bunca saldırılara, hakaret ve yalanlara rağmen, okuyucumun etkilenmemiş olması davam açısından nurlu bir ışık gibi yansıyor. Demek ki, Kur’an’ın “Her habere inanmayın” mesajına önem veren, erkekler ve kadınlar var, gençler ve yaşlılar var, açık kapalı her kesimden Müslümanlar var. Daha açıkçası, kaliteli Müslümanlar var ve bu kardeşlerimizin sayısı sandığımızdan fazla.
Bir de şu var, kimi yerlerde en çok okunan yazar listesinde ilk sıralarda yer alırken, kimi yerlerde en sonlarda olabiliyorum. Bu değişebiliyor tabi.

BENİ HARCADILAR AMA BEN BENİ HARCAMADIM

-Mütevazilik bir yana, en çok okunan yazarlar listesinde olmanıza rağmen, size bu oranda “değer” verilmediğini düşündüğünüz oluyor mu?

- Ayıp olacak ama haram olan yalanı söylemektense yadırganacak doğruyu söylemek evladır. Evet düşündüm ve düşünüyorum. Üstelik ben, şimdi değil, yıllardan beri defalarca en çok okunan yazardım, fakat beni destekleyen medya olmadığı için(çok azı hariç) bu durum kamuoyuna yansımadı, haksızlığa uğradığımın tabi ki farkındayım ama nasılsa "Rabb'im biliyor" diye kendimi teselli ettim hep.

Birde özelimden bahsedeyim, bu aşırı ilgisizliğin sebebi adeta şu: “Madem ki bizim şartlarımızın moduna girmiyorsun, yalnız kal ve cezanı çek. Bak, sosyalist yazarlara, biraz taviz verenlere nasıl sahip çıkıyoruz. Kitabında kayda değer faydalı birşey olmamasına rağmen, onu göklere çıkarıyoruz, sen kıyafetinle, fikirlerinle aşırı olma halinle kal” dediler.

BAZILARI BANA SELAM VERMEYE BİLE TEREDDÜT ETTİ

Beni harcadılar ama ben beni harcamadım. Bu da dik duruş için önemli bir karakterdir. Evet bana yanlı bir tutum sergilendi ve en verimli dönemlerimde kapasitem kadar verimli olamadım ve gençliğim veda etti. Toplumun kriterlerine aykırıyım diye bazıları bana selam vermeye bile tereddüt etti. Onlardan biri geçenlerde ”Emine Hanım, tehlike geçti, benimle bir program yapar mısın” dedi. Hiç sevmem yüreksizleri. Teklifi kabul etmedim.

-Özelinize dair bir olayı paylaşacaktınız?

Evet,, şöyle: Yıllar önce hapse girdiğimde beni arayıp sormalarını, anne babama teselliye gelmelerini, çocuklarımla ilgilenmelerini istediğim, tanımasam da bir İslam alemi vardı. Yazdıklarımda destek görmek istedim, ben kardeşim için canımı verirdim, onlar da bana öyledir zannedip, umut doluydum, bu ilgisizlikten sonra, ne kadar umut sayfalarım varsa hepsini yaktım. Şükürler olsun, başardım da…Ben bazı konularda ne kadar güçlüysem, bazı konularda da o nispette zayıfım. O yüzden onay arayıcı bir yapıdaydım. Çok şükür, artık onay arayıcı değilim. “Rabb'im senden başka kimsem yok" dedim.

Ben İslami kesimin bir bölümü tarafından dışlandığımı geç anladım. Özellikle, telefonlarıma cevap vermeyen iki yazardan, aleyhimde ki yazıyı yayınlayan bir dergi editöründen, konu ve kitap isimleri verip “Bu isimde kitap yazar mısın, senin adınla basalım” dediğim halde, o yazarların, benim siparişimle yazdıkları kitabı, benden bir özür bile dilemeden, kitapları başka yayın evlerine verdikleri zaman başladı ilk uyanışım. Sonra bir gazetenin Tuncay Güney’i tanıyor olmamı sanki derin işlerle ilgim varmış gibi yazı başlıkları koymasından, beni lekeleyici yazılardan kaçınmamasından sonra emin oldum.

BU BEN DEĞİL DE HÜLYA AVŞAR OLSA…

Bakın daha yeni olan bir durumu anlatayım size. Bir televizyon sorumlusuna telefon açtım. “Siteme ayda bir ders koymak istiyorum, bunu sizin televizyonla yapabilir miyim” dedim, aldığım cevap şu oldu: ”Emine Hanım, kurula söylerim, onaylarlarsa cevap veririz”. Bende “onaylamazlarsa, olmuyor, diye haber vermeyecek misiniz?” dedim. Cevap şu: ”Maalesef”. Bir Müslüman’a değer vermediklerini bu kadar belli etmeleri çok düşündürücü değil mi? Üstelik ben bu kanal için açılsın diye aylarca çalışmış insanım. Alev alev davanın ateşi içinde barındıran sorum, telefon kabloları arasında, kaybolup gitti.

Ben Kanal D, ATV, FOX, SHOW gibi televizyonlara bu teklifimi götürseydim, birinden biri eminim kabul ederdi. (Çok şükür, Nureddin Şirin kardeşime söyledim, 4.2.2013 Pazartesi, şimdilik, internetten izlenen Kudüs TV’de saat 21.30 Şenlikoğlu’yla soru cevap programına başlıyorum inşallah) Bana bunu yapanlara, (eminim ve caiz olsa yemin ederim ki) Hülya Avşar telefon açıp böyle bir ricada bulunsa, on defa ona telefon edilirdi. Olacaksa da olmayacaksa da binbir özürle özür beyan edilir veya anlatılırdı. “Yanılıyorsun” masalını bana kimse okumasın.

KARŞI MAHALLENİN DEĞER VERMEDİĞİ MÜSLÜMAN YAZARA BİZİMKİLER DE DEĞER VERMİYOR

Sema Maraşlı çok önemli bir şey söyledi: “Karşı medyanın değer vermediği Müslüman yazara, bizimkiler de değer vermiyor.” dedi. Ne müthiş bir tespit. Ağzına sağlık Semacığım. Yani bu gibi olaylardan sonra anlattıklarımı anlamak artık bana şart olmuştu. Müslüman’ın Müslüman’a ilgisizliği dünyanın sonu değil, fakat bu durumun acı veren bir yönü var, insanın kardeşlerine güvenini alıp götürüyor. Kimselerin görmediği içten kanayan yarayla kişi başbaşa kalıyor. Bu durum, kardeşleri hakkında “Meğer yoklarmış” diyene kadar devam ediyor, sonra herşeyin bittiği gibi o umutta bitiyor. Yeter ki “Meğer yoklarmış” demeye görsün insan, derse herşey dümdüz olur onun gözünde. Yani, yanlış anlaşılmak veya anlaşılamamaktan dolayı, insan koca alemde yalnız yaşıyor ama yinede yaşıyor. Allah için yürümek var ya, bu tür dertlere derman sadece o inançta yatıyor.

-İri medya organları, bir takım sivil toplum örgütleri ve “aydın”ların İslam’a, halkın değerlerine, tarihine mesafeli hatta tepeden bakan “yazarlar”ı göklere çıkarıp, insanlara “rol model” gibi sunmasının altında yatan şey ne olabilir size göre?

- Bu konuya girmek istemesem, bana kırılır mısınız?

-Peki, rol model olabilecek yazar, aydın, içinden çıktığı insanlara tepeden mi bakmalıdır? Böyle bir şey dayatılıyor sanki, bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?

- Ahireti idrak etmeyen aydınından Allah'a sığınıyorum. "Aydınlık" sloganıyla ortaya çıkıp, insanlığı karanlığın mahsenine çekiyorlar. En azından çoğunluğu böyle. Onun için, bahsettiğim aydınlarla ilgili söyleyecek bir sözüm yok, çünkü nerde durduklarını göremiyorum. Bir duruşu olmayan insanlara duruşu belli cümleler söylenemiyor.

DAVASIZ OLAN AYDINDAN PARLAK IŞIK YANSIMAZ

-Türkiye’nin en büyük sorunlarından birinin de “aydın sorunu” olduğunu düşünüyor musunuz? Öyle ise, neden böyle?

- Aydınlarımız, genellikle davasız insanlar, davasız olan aydından parlak ışık yansımaz. Dolayısıyla, davası olmadığından, dava adamını gözü görmüyor. Böylece yalnız devam ediyor yoluna ve destekleyici bir ışık alamıyor. Almadan vermek sadece Allah’a mahsustur, almayanlar daima kendini tekrarlar. Kimseye tenezzül etmeyen, herşeyi kendi bildiğine inanan aydın, haliyle, aydınlığa çıkamıyor. Kendisi muhtaç dede, gayriye nasıl himmet ede!

ÖLENE KADAR CİHATTAN SORUMLU DEĞİL MİYİM?

-Yine iri medya organları ve bir takım çevrelerin, bazı yazarları göklere çıkarırken, örneğin sizin son derece önemli ve hassas olan eserlerinizi, değerlendirmelerinizi magazinsel başlıklarla, spotlarla aktarmaya çalışmalarındaki amaç ne olabilir?

-Tam olarak bilmiyorum. Ama, önce sevenlerimin çok olduğunu söylemeliyim. Beni dışlayıcı tavır takınanları, eşimin bakış açısıyla aktarayım. Kimi sivri gördüğü konuşmalarım başlarına iş açar diye beni görmezden geldi. Kimi sevmedi... Kimi, kendisi ilk kitabımı okumuş, o seviyeyi aşmış, kendisi aşmış ama beni aynı yerde duruyor sanıyor. Kimi iyi niyetle yaklaşmıyor: “Sen nereye koşuyorsun, yaşlandın, neden köşene çekilmiyorsun?” diyor. Ben ölene kadar cihattan sorumlu değil miyim?(Hastalandığım zamanlar zaten hiç birşey yapamıyorum.) Eskiden kabul etmiyordum ama bazı olaylar yaşadıktan sonra anladım ki, bazıları da çok okunuyor olmamı ve okuyucumun beni çok sevmelerini galiba biraz kıskandılar (Şükürler olsun ki kıskananlar çok az.). Bir kısmı üslubumu beğenmiyor. Beğenmemek kızdırabilir bunu anlarım ama nefret ettirmemeli. Ne ki kişi duygularının üzerine eğitmek için düşmediyse, kişi duygularını yönlendiremiyor, bazen bende yönlendiremiyorum. İşte kızgın bakanlar haddi aşıyor bazen. Buda, bana soğuk bakılmasına sebep oluyor.

Ben, medyanın bizden olan kısmının, bir bölümünden bahsediyorum. Genel medya dersek, genel medyada bana ilgi sanılanın çoook üstünde ama gönül umduğundan bekliyor, bekleme modunda olduğu sürece.

- “Şöhreti seven, televizyona çıkma meraklısı” diyenler de çıkabilir?

Evet. Kimi beni şöhreti seven, televizyona çıkma meraklısı sanıyor. Oysa şöhreti hiç bir zaman sevmedim, şöhret amaçlı hayatım boyu en ufak birşey yapmadım, Allah’ın izniyle yapmamda. İki günlük dünyada o duruma düşmekten, o kadar küçülmekten Allah’a sığınırım. Ama o ne bilsin benim öğle biri olduğumu? Ona susmak düşerdi, fakat duygularına yeniliyor. Bilmiyor ki, ben istesem hergün medyanın birinde olurum ama benim istediğim medyada olmak değildi, kendi kardeşime öz kardeş olduğumu, onun hissetmesiydi…Olmadı, artık ahirete kaldı.

İSLAM KARDEŞLİĞİNİ YANLIŞ KİŞİLERDE ARAMIŞIM

Söylediğim gibi, İslam kardeşliğini ben yanlış kişilerde aramışım. Beklentilerim bu alemde olmayacağını anladığım günden beri hiç beklentim kalmadı, “Kötü günüm geçti gel” desem yeridir ve gördüm ki, umudu kesme psikolojisi insanı bir açıdan rahatlatıyor da, sanıyorum bunlar son serzenişlerim olacak. Kardeş sevgisi ihtiyacımı okuyucularım öğlesine gideriyor ki, onlara yetişemiyorum bile.

FARK ETTİKLERİNİ FARK ETTİRMİYORLAR

-Yaptıklarınız fark edildi mi?

-Tabi ki fark edildi…Yirmibeş yıldır devam eden Mektup Dergisi, seksen beş kitap, binlerce konferans vb. neler… Eloğlu, taa Amerikalardan fark edip, benimle söyleşiye geliyor da, buradaki kişiler mi fark etmeyecek? Fark ediyor fakat, fark ettiklerini fark ettirmiyorlar. İlk verdikleri notları bir ömür kullanıyorlar. Söylediğim gibi, artık üzülmüyorum ama üzülmeyecek hale geldiğim için bazen hüzünleniyorum.


KİM BU AHLAKSIZ MİLLETVEKİLİ
 

Emine Şenlikoğlu, röportajımızın 3. bölümünde, ahlaksız bir milletvekilinin kendisine sözlü tacizde bulunduğunu açıklarken, bu olayda kendisini en çok da “kardeşleri”nden gerekli desteği görememiş olmanın üzdüğünü söyledi.

Fatih Akkaya / Habervaktim.com



Şenlikoğlu söyleşimizin 3. bölümü şöyle:

-Sizinle ilgili haberlere, eğer birilerinin işine gelmiyorsa yer verilmiyor, bu konuda neler hissediyorsunuz? Sizi en fazla neler üzdü, bizle paylaşır mısınız?

- Babamın ölüm haberini vermeyen bir gazete, bir sanatçının ülkeye dönüşünü yazmıştı o çok kahrıma gitti. Bir kitabım sahneye kondu, galaya medyayı davet ettim. Gelen dörtbeş kurum oldu. Ne olurdu sanki televizyonlarında ikişer dakika yer verselerdi, ne olurdu? Saçma sapan bir sürü konulara yer veriliyor. Geçenlerde sahneye konan İmamın Manken Kızı ilk oyununu oynadı, kanatlarım kırıldığı için medyaya haber vermedim.

- Kendinizle ilgili haberi medyaya bildirir miydiniz?

-Hayır! Hayatım boyu sadece bir kere bildirdim.Geçenlerde bana hakaret edenleri savcılığa verdim, duyulsun istedim, bir muhabire söyledim, oda başka işlerinden dolayı gelemedi, başka hiç kimseye “Şu konumu haber yapar mısın” demedim.

AHLAKSIZ BİR MİLLETVEKİLİ SÖZLÜ TACİZDE BULUNDU

- Sizinle ilgili neler haber olmadı?

-Bu soru sayfalar alır, ama bazısını sayayım, en canımı yakanları, ahlaksız bir milletvekili bana televizyondan sözlü tacizde bulundu, ne yuhalandı ne eleştirildi. Nerdeyse cinayet işleyecektim. Abdurrahman Dilipak Hoca, “O adam ruh hastasıdır, sakın bir taşkınlık yapma” dedi. Kısmen deli yani. O durum beni engelledi, nasıl olmuşta o terbiyesizi milletvekili yapmışlar bilemiyorum, o gün kardeşlerimi yanımda bulamayınca, anladım ki, benim için yoklar. Haber yapmadılar, köşe yazılarında eleştirebilirlerdi.

-Kimdir o milletvekili?

-İsmini ağzıma almaya bile gerek görmüyorum. Bilen biliyor zaten. Konuya dönecek olursam, kitaplarım toplatıldı haber olmadı, hapis cezaları aldım Tayyip’ten önce..

-Tayyip’ten önce?..

Bu ifadeyi şunun için kullandım, biliyorum bundan sonra bazı yazılarda, Tayyip’ten önce, Tayyip’ten sonra ibaresi olacak, bunu ilk kullanan olmak istedim. Konumuza dönecek olursak, evet, hapis cezası aldım haber olmadı, bunun gibi bir sürü, saysam bir kitap olur.

KARDEŞ TV’DE ATEİZMİ İŞLEYEN YAZAR GÖKLERE ÇIKARILIYOR

Şimdi söylemek istemediğim bir günümde, benimle ilgili iki satıra yer verilmezken, aynı gün, bir kardeş TV’de ustaca ateizmi işleyen yazar göklere çıkarıldı.

-Hatırladıkça güldüğünüz, hüzünlendiğiniz birşeyler olmalı. Bizimle paylaşır mısınız?

-Tabi ki çok şeyler var. Bir okuyucuma rastladım, yirmi yıl önce kitabımı okumuş, sonra iş güç sahibi olmuş, herhalde medya ile de ilgiyi kesmiş. Sorusu aynen şöyleydi. “Abla be, artık televizyonlarda görünmüyorsun, kitap yazmıyorsun, ne çabuk pes ettin?” Onun için gösterge olmuş televizyon. Televizyonların yer vermediği insan ölmeli demek ki. O kitabımı okuduktan sonra en az elli kitap yazmışım, en az bin konferans vermişim ama adam bana bunları söylüyor.

Hüzünlendiğim konuya gelince: Benim kitaplarımla dönüş yapan birileri, bazı tarikatlara gidince kitaplarımı okuması yasaklanıyor, oda hesap sormak yerine bu yasağa uyuyor. (Her tarikat böyle değil tabi ki) İşte bu durum içimi yakıyor. Bazıları da, kendi gurubu benden bahsetmediği için kitaplarımla İslam’a döndüğü halde, artık okuyamaya biliyor. Bunlar hüzünden çok öte şeyler. Bunlar şahsım adına yakmıyor canımı, insanın zayıflığını görmek incitiyor insanı..

-Diğer taraftan İslami camianın, siz gibi “değer”lerine yeterince sahip çıkmadığı/çıkamadığı düşüncesine katılırsak, İslami camianın kendi içinde de böyle bir sorunu mu var acaba?

-İslami kesimin etten kemikten putu olan, kendi gurubundaki adam en iyidir mantığı artık şirke yelken açmak üzere. Kiminde de o yelken açıldı. Bundan dolayı, yardımcı olan herkes kendi gurubundan olanlara yada çağdaş kabul edilenlere açıyor bütün kanatlarını. Konuşacak çok şeyler var. "Değmen benim gamlı yüklü gönlüme". Yolumuza yalnızlığımızı kabul ederek devam edeceğiz, başka çaremiz yok!

YENİ DÜNYAMA ÇOK ALIŞTIM

-Şuanda İslam’i çalışmalarınızla ilgili keşkeleriniz var mı? Duygularınızı bizimle paylaşır mısınız?

- “Keşke” demeyen dava adamı yoktur sanıyorum.Yapamadıklarım var: ”Keşke vaktiyle elimden tutan olsaydı da o zaman ki kapasitemin gereğini yapsaydım, dediğim oluyordu. Kendisini yetiştirmeye çalışan biri olarak çok fazla kayıp yıllarım var. Yeteneklerimin önemli bir bölümü, kendiyle başbaşa kaldı. Gençlik yıllarımda bazı üslup hataları yaptım ama, hatayı görenler, büyük çabalarımla düzelttiğimi hiç görmediler. Artık, fark etseler de benim için "Vakit akşam üstü." Öteki ifadeyle artık çook geç. Çok derin yalnızlıklarımdan sonra yeni dünyama çok alıştım. Yeter ki gölge etmesinler, başka ihsan istemiyorum artık. Ne istiyorsam Rahman ve Rahim olandan isteyip, çok çalışıyorum, ahirete yaklaştığımın farkında olarak.

FEMİNİZM İSLAMA SAVAŞ AÇMIŞ BİR AKIMDIR

Yazar Emine Şenlikoğlu’yla yaptığımız röportajın 4. ve son bölümü… Bu bölümümüz de tesettür, kadına şiddet, feminizm ve muhafazakar camiayı temsil ettiği iddiasındaki kimi yazarların yazı çizilerinde, girip çıktıkları yerlerde sergiledikleri dikkatsizlikl

Fatih AKKAYA / Habervaktim.com

-Duruşunuz, içinde bulunduğunuz camia, hitap ettiğiniz insanlar itibariyle, işinizin çok ama çok daha zor olduğunu düşünüyor musunuz?

- Geçmişte evet, artık düşünmüyorum.

GÜÇLÜ İMAN EMEK İSTER

-Bir başka konuya geçmek istiyorum. Günümüzde dini diğer görevlerde olduğu gibi tesettür konusunda da bir yozlaşma yaşandığı görülüyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?

- Bazı Müslümanların, Allah ile ilgisi kesilince şer’i ilimlerle de ilgi kesildi. Beş-on saatini televizyona verenler, bir saatini bile şer’i ilimlere vermezlerse, nasıl düzgün yaşayabilirler ki? Haliyle bir yerlerden fire verilecektir. Güçlü iman emek ister.

KADIN-ERKEK BERABER BOZULUR

-Sokakta yürürken, gözünüze çarpan“başörtülü” hanımlardan yüzde kaçı sizce gerçek anlamda tesettür sınırları içindedir?

- Sırf kadınlar olarak bakmamak lazım olaya, aynı "Tesettürlü" kardeşlerimiz, kendilerini destekleyen, en az kendisi kadar erkeklerin varlığını gösterir. Toplum, sadece kadınla yada erkekle bozulmaz, toplumda bir bozulma varsa, kadın erkek beraber bozulur. Şunu da söyleyelim, başörtülerini düzgün örten, cilbaplarını düzgün giyen kardeşlerimizin sayısı da çok şükür azımsanamayacak ölçüde.

-Bozulma dediniz ya.. Bu tablonun oluşmasındaki ana etkenler neler sizce?

- Ahiret yolculuğunu unutmak, nokta!


FEMİNİZM İSLAM’A SAVAŞ AÇMIŞ BİR AKIMDIR

-Ve bir başka konu: Feminizmle ilgili düşünceleriniz nelerdir?

-Feminizm, ilk çıktığında, insani duygularla çıkmıştı belki, artık feminizm, sadece İslam’a savaş açmış bir akımdır. Gerçi, sonunda, izm olan herşey öyledir de, buda öyle.

-Kendini “muhafazakar” olarak lanse eden veya “başörtüsü”yle, bulunduğu yer itibariyle öyle algılanan kimi “yazarlar”, akademisyenler, STK temsilcileri ve siyasetçilerin bir takım feminist, ateist gruplarla çok rahat bir şekilde biraraya gelebildikleri gözleniyor. Başörtülü bir yazarın, siyasetçinin, STK temsilcisinin bu konularda çok ama çok dikkatli olması gerekmez mi? Zaman zaman siz de rastlıyorsunuzdur, “bu nasıl iş” dediğiniz oluyor mu?

- Ben farklı kişilerle görüşmekte bir sakınca görmem ama bir şartla, zıt biriyle görüşen Müslüman kişi, kişilikli duruş sahibi olarak, görüştüğü gayri İslami kişinin rengine boyanmayacak. Şuana kadar, farklı inançlı kişilerle görüştüğü halde onların renginden renk almayan çok az insan tanıyorum. Mesele, kişi ne kadar kişilikli meselesidir.

-Burada bir kompleksten/karşı mahalleye şirin gözükmeye çalışmaktan söz etmek mümkün mü? Bu daha tehlikeli sonuçlar doğurmaz mı?

- Çok doğru bir tespit.

-(Sizi tenzih ederim) Başörtülü bir “yazar”, “gazeteci”, “ben gazeteciyim, ben yazarım” deyip istediği yere girip çıkabilir mi? Hitap ettiği insanlara karşı sorumlulukları yok mu bu kişinin?

- Şahsım adına söylüyorum, hayat tarzımla yani kulluğumla ilgili olarak, Allah’tan başka kimseye karşı sorumluluğum yok.

-“Kadına şiddet” konusunda son aylarda medyada sıkça haberler yer alıyor. Şiddet olaylarının bu haberlere paralel bir artış göstermesi apayrı bir konu olmakla birlikte…

TBMM'den 8 Mart'ta geçen "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun" önceki gün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi.Şiddet uygulayan erkeğin mağdurun işine, evine ve okula yaklaşamaması gibi düzenlemeler içeriyor kanun. Şiddetin önüne bu gibi tedbirlerle geçmek mümkün müdür? Aile bu şekilde korunabilir mi?

- Tek çözüm bu olamaz ama şiddetçilerin de meydanı fazla boş bulmamalarının faydası var. Şiddet artmadı, cesaret arttı, artık eskisi gibi kadın dayak yeyip oturmuyor, şikayet ediyor, biz bunu şiddetin artması olarak okuyoruz.

Ben diyorum ki; kadın haklarını korumaksa evet. Kadın ezildiği zaman kadın haklarını koruyanım ama ben erkek ezildiği zaman da erkeğin yanındayım. Çünkü ben Müslümanım, adaletle bakmaya çalışıyorum.

-Kadın yazarlara, gazetecilere, tümden insanlara tavsiyeleriniz olabilir mi, bunları bilmek isterim.

- Yazarlara bir tavsiyem olamaz, benim tavsiyeme önem verenlere bir tavsiyem olabilir. Allah'ı, Allah'ın dediği gibi tanı ve kendini her zaman İslam nuruyla yenile!.

-Sevdiğiniz yazarlar kimlerdir?

-Ben İslami kesimin yazarlarını 3 katagoriye ayırıyorum. 3 kategorinin yazılarını mutlaka beğenmiş oluyorum. Madde madde ayırırsak şöyle:
1-Hem yazısını beğenip hem de kendi karakterlerini beğendiğim, sevdiğim yazarlar
2-Yazısını beğenip karakterini beğenmediğim, sevmediğim yazarlar
3-Yazısını beğenip sevdiğim halde, karakterini beğenmediğim yazarlar

-İsim verebilir misiniz?

-O kadar cesur değilim.

-Peki şiirlerini en çok sevdiğiniz şair kim?

-Köyden gelip kendini yetiştirerek şair olan Ramazan Yaman’ın şiirlerini çok seviyorum. Bir de İbrahim Tenekeci gibi beğendiğim bir çok şair var.

-Son olarak, nasıl bir aile, nasıl bir Türkiye, nasıl bir İslam Alemi düşlüyorsunuz. Bu gerçek olur mu, olursa nasıl?

- Müslümanlar, guruplarını ve mezhepleri Allah'ın gönderdiği vahyi diniyle aynı değerde gördüğü sürece, asla İslam medeniyeti, İslam adaleti gelemez! Çünkü, enerjiler, saçma sapan konularla bitiriliyor. Öyle vahim bir durum var ki, Kur’an’da ve Sünnette asla yeri olmayan ama İslam'da bunların yeri var gibi lanse edilen konular yüzünden, kaybediyoruz. İslami ölçüye göre hareket edildiği güne kadar, daha güzel bir İslam dünyası hayal edemeyeceğime karar verdim. Ben kul olarak ne yapabilirim? Ona bakıyorum. Beni benden soracak Allah diyorum, gücüm nispetinde kulluk yapmaya gayret ediyorum. İlahlarımızı bırakıp, tek İlah olan Allah'a, Allah'ın dediği gibi dönersek, İslam alemi İslam’ın harikalığına kavuşur.

SON

HABERVAKTİM.COM

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum