Karakoç’un Son Eseri ‘Babam ve Ben’ Yayında

Karakoç’un Son Eseri ‘Babam ve Ben’ Yayında
“Mihriban” şiirinin yazarı rahmetli Abdurrahim Karakoç’un en küçük kardeşi Nafiz Karakoç son çıkardığı “Babam ve Ben” adlı şiir kitabını Akit’e anlattı.

Babası Ümmet Karakoç’un 1930’lu yıllarda Osmanlıca olarak yazmış olduğu şiirler, yıllar sonra şiir severlerle buluştu.

Mihriban” şiirinin yazarı rahmetli Abdurrahim Karakoç’un en küçük kardeşi olan Nafiz Karakoç’un son çıkardığı “Babam ve Ben” adlı kitap şiir severlerle buluştu. Kitabın içeriği hakkında geniş bilgi veren Nafiz Karakoç, yıllardır kayıp olan şiirlerin ortaya çıkış sürecini anlattı. Osmanlıca el yazısıyla yazılmış olan şiirlerin tercümesinin çok zor olduğunu söyleyen Karakoç ile “Babam ve Ben”i konuştuk:

¥ Bize kitapla ilgili bilgi verebilir misiniz?

- Kitapta babamın 90 senelik bilgi birikimi ve tecrübelerine dayanan şiirler var. Babam hem din adamı hem de şairdi. Çok sayıda şiir yazdı, ancak bunları bir araya getirmek mümkün olmamıştı. Çünkü yazdığı şiirlerin birçoğu kaybolmuştu. Babamın arkadaşına verdiği bir şiir defterinin yıllar sonra ortaya çıkması böyle bir kitabı meydan getirdi. Kitapta babamın şiirlerinin yanı sıra kendi şiirlerim de var.

¥ Kaybolan bu şiirleri nasıl buldunuz?

- Bir taziye evine gittiğimizde orada bir kadın, benim hanıma “Senin kayınpederinin şiirleri falan köyde bir adamda var” diyor. Ben de o adamı buldum ve babamın şiirlerini bana vermesini istedim. O da beni kırmayıp şiirleri bana teslim etti. Babam vefat etmeden önce Elbistan’da bir dostuna yazmış olduğu şiirleri teslim ediyor, bunları sakla diyor. 1930’lu yıllarda yazılmış şiirler şimdi şiir severlerle buluşacak.

¥ Şiirler Osmanlıca mıydı?

- Evet, şiirlerin tamamı Osmanlıca ve el yazmasıydı. Biz şiirleri tercüme ettirecek birisini bulamadık. Şiirler Osmanlıca yazılmış ancak bambaşka bir dil kullanılmış! Osmanlıca bilen birçok kişi şiirleri tercüme etmekte zorlandı.

¥ Şiirlerinin muhtevası nedir hocam?

- Kitapta çok sayıda şiir var. Bu şiirlerin tamamı dini içerikli şiirler. Babam birçok savaşa katıldığı için savaş sırasında yazılmış şiirlerin çoğu.

ÜMMET HOCA...

¥ Babanız nasıl bir şairdi size göre?

- Babam ilahi duyguları anlatan ve bu duyguları topluma ulaştıran bir halk şairiydi. Babama Ümmet Hoca derler. İslam’ı ve Müslümanca yaşamayı babasından öğrenmiş âlim bir zattı. Çalışkan bir kişiliğe sahipti. Arapça ve Farsçayı kendiliğinden öğrenmiş ve her iki dili de anadili gibi konuşurdu. Okumaya çok meraklıydı. Son zamanlarda gözlerinde büyük bir sorun çıktı, doktora gittiğinde, fazla okumaktan göz damarlarının kuruduğunu söylediler. Tam bir okuma aşığıydı. Bizlere de büyük bir okuma sevgisi bıraktı.

¥ Babanızın toplum üzerinde bıraktığı etkiler var mı? En belirgin özellikleri nelerdi?

- Babam hayatta yemin etmezdi. Bir kere sadece “Vallahi bunu yapmam” dedi.
O da neydi biliyor musunuz? Bizim oralarda ağızlara ot alırlar. Sigara gibi bir şey. “Ağza ot atmak” derler bizim o yörelerde. Birisi babamın karşısında ağzına ot atıyor ve babam da bunu görünce tiksinmiş ve acaba demiş “Ben de çevremde böyle bir tiksinti meydana getiriyor muyum?” O günden sonra “Vallahi” diyor ve bir daha ağzına ot almıyor. Babamı halk çok severdi. Babam küs duranları sevmezdi, onları barıştırmak için elinden geleni yapardı. Küskünleri gördü mü öfkelenirdi. Bölgenin en sevilen insanlarından biriydi. Bir hâkim, bir kaymakam ya da devlet büyüğü geldi mi ilk olarak babamın yanına uğrardı, ondan bilgi alırlardı. Herkese öğüt verirdi. Birisinin kızı istensin, kız babası gelip babama kızını isteyen aileyi sorardı. Babam da ver ya da verme demezdi. Kızı isteyen ailenin durumunu anlatır, karar senin derdi.

“KORE SAVAŞIYLA BİRLİKTE ŞİİR YAZMAYA BAŞLADIM”

¥ Sizin şiire olan ilginiz nasıl başladı?

- Abimle başladı. Abdurrahim abime soruyorlar, “Siyasete niçin girdiniz?”, O da cevap veriyor, “Allah rızası için”. Abim kısa bir süre sonra siyaseti bırakınca “Siyaseti niye bıraktınız?” diye soruyorlar, o da yine “Allah rızası için” diyor. Bizim şiir sevdası da Allah rızası için. Bizim ailede büyük bir şiir merakı ve ilgisi var. İlk şiirimi 1950 yılında Kore’ye asker gönderdiğimizde yazdım.

Kore dağlarını duman bürüdü
Mehmetçikler adım adım yürüdü
Şu kahpe Çinliyi aldı sürüdü
Tarihlere nam verdi Mehmedim

Ben bu şiiri yazdığımda ilkokul 2. sınıfa gidiyordum. Askerlerimizin Kore Savaşı’na katılmalarından etkilenmiş olacağım ki böyle bir şiir yazma gereği duydum. İlk şiirim olduğu için de benim için ayrı bir önemi var. Ben şiirlerimi yazarım 3-5 yıl arşivimde sakladıktan sonra beğenmediklerimi yırtar atarım. Sonra tekrar yeni şiirler yazarım.

¥ Şiirlerinizi niye yırtma gereği hissediyorsunuz?

- Eskileri beğenmem. O şiirlerimi okuduğumda onları noksan görürüm. Daha iyilerini yazmak için eskileri yırtarım. Daha iyisini yazmaya çalışırım, sonra onları da birkaç yıl sonra tekrar yırtarım.

¥ O zaman siz çok değişkenlik arz eden bir şairsiniz?

- Konularım hiç değişmedi. Ancak şiirlerimin içeriği sürekli değişti. İlk başlarda 3-5 kelimeyle ifade ettiğim konuları zamanla 1 kelimeyle ifade edebilir hale geliyorsunuz.

¥ Siz bir şairsiniz. Kendinizi nasıl görüyorsunuz?

- Ben kendimi asla yeterli bulmuyorum. Eksiklerim var bunları gidermeye çalışıyorum. Daha güzel yazmalıyım diye kendimi sürekli teşvik etmeye çalışıyorum. Şiirlerimi abim Abdurrahim Karakoç’un şiirleriyle karşılaştırıyorum, benim şiirlerim çok zayıf kalıyor. Abimin şiirlerinde bir noksan yok. Ama günümüzdeki kimi şairlere bakıyorum, ben çok iyiyim diyorum.

ŞİİR...

¥ Şiir nedir?

- Duyguları, en uygun kelimelerle ve bir disiplin içerisinde, bir dizi halinde ifade edebilme sanatıdır. Şiir sadece budur.

¥ Türkiye’de şairlik nasıl? Türkiye’de şairlik geleneği var mı?

- Bazen televizyonlarda rast geliyorum. “Ben de şiir yazıyorum” diyorlar. Benim o zaman kafam atıyor. Yazdığı şiirlere bakar mısınız?

“Dün yağmur yağıyordu
Seni gördüm
Yapraklar altında
Koşarak geçiyordun.”
Şimdi bu şiirde ne kafiye var, ne hece var, ne aruz… Hiçbir şey yok. Sadece yazmış, bana şair desinler diye. Benim bir istasyon şefi bir arkadaşım vardı. 1980 darbesinde Kenan Evren’e şiir yazıyordu;

“Paşam,
Beni de çağırsan yanına
Gelsem yanına
Saygılarımı sunsan sana
Ne olur”

Şimdi böyle bir şiir olabilir mi? Abimin “Mihriban” şiiri nasıl özelliğini hiç kaybetmiyorsa yazılanlar da şiir özelliği taşıması gerekiyor. Şiir kendini hatırlatmalı.

¥ Bu kapsamda abinizin şiirlerini nasıl buluyorsunuz?

- Abimin şiirleri yorum götürmez. Şiiri okuduğunuzda zaten her şey birkaç kıtada söylenmiştir. Şiirin bütün özelliklerini görürsünüz. İlk kıta ile son kıta arasında mükemmel bütünlük vardır. İlk kıta son kıtaya atıf yapar, son kıtada ilk kıtayı tamamlar.

‘ABİMİN VASİYETİ DEVLETİN İSTEKLERİNE KURBAN GİTTİ’

¥ Abdurrahim Karakoç vefat ettikten sonra nereye defnedileceği konusuna tartışmalar yaşandı. Siz aile bireyleri olarak Taceddin Dergâhı’na defnedilmesini istediniz, ancak bu mümkün olamadı ve Abdurrahim ağabey Bağlum Mezarlığı’na defnedildi. Neler yaşandı o süreçte?

- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, ilk olarak Taceddin Dergâhı’na defnedilecek dedi, ancak daha sonra yüksek mevkideki bir yetkilinin buna karşı çıktığını öğrendik. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun da aslında Taceddin Dergâhı’na defnedilmesini istemediler. Ancak partililer zorla onu oraya defnettiler. Abim de Taceddin Dergâhı’na defnedilmek istiyordu, bu engellendi. Hatta abim cenazesinin Hacı Bayram Veli Camisi’nden kaldırılmasını istiyordu, bu isteği de yerine getirilmedi. Abimin naaşı Kocatepe Camisi’nden kaldırıldı. Abim “Kocatepe’yi generallerin bürokratların, laiklerin yeri, ben orayı sevmiyorum. Beni Hacı Bayram Veli’den kaldırın” derdi. Abimin vasiyeti devletin isteklerine kurban gitti maalesef.

Ramazan Alkan/Yeniakit

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.