İddianameyi askerlerin dikkatle okuması lazım

İddianameyi askerlerin dikkatle okuması lazım
28 Şubat davası müdahili, eski milletvekili Şeref Malkoç, iddianameyi bilhassa yüksek rütbeli subayların dikkatle okumasını tavsiye ediyor. Malkoç, bilinmeyenlerin Necmettin Erbakan Hoca’yla birlikte gömüldüğüne dikkat çekiyor.

‘28 Şubat iddianamesi çok kapsamlı, müdellel (delile dayalı) bir iddianame. Her bir sanığın hangi suçu nasıl işlediği, delillerin ne olduğu iddianamede teker teker var.” Bu sözlerin sahibi hukukçu Şeref Malkoç. Eski Trabzon Milletvekili. 28 Şubat sürecinde Başbakan Necmettin Erbakan’ın yanındaki isimlerden biriydi. Kapatılma davasında partisini savunmakla görevliydi. Partisi kapatıldı, Erbakan’a siyaset yasağı getirildi. 16 yıl sonra (2012) elinde bir dosyayla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kapısını çaldı. Dönemin milletvekili ve avukat sıfatıyla Çevik Bir’den Osman Özbek’e, Kemal Gürüz’den Bayram Meral’e kadar birtakım asker ve siviller hakkında suç duyurusunda bulundu. Bu kişilerin TBMM’de güvenoyu almış meşru bir hükümeti cebren düşürmek suçundan yargılanmalarını istedi. Başvurunun üzerinden geçen bir yılın ardından tarihî yargılama Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı.

Mağdur sıfatıyla davanın müdahili olan Şeref Malkoç, ilk günden beri mahkemede. Hukukçu ve siyasetçi kimliğinden ötürü davanın akıbetine dair bir yorum yapmıyor. Yargılamanın Batı Çalışma Grubu (BÇG) ile sınırlı kalmayacağını düşünüyor. 28 Şubat’ın sivil ayağına dokunulmadığı müddetçe eksik kalacağını, soruşturmanın devam etmesi, ek iddianame hazırlanması gerektiğini söylüyor. Davanın başlamasının bile Türk demokrasisi açısından önemli olduğunu belirten Malkoç, “28 Şubat’la ilgili bilinmeyenler Erbakan Hoca’yla gömüldü.” diyor.        

-Türk siyaseti, 12 Eylül’ün ardından en gerilimli günlerini 28 Şubat’ta yaşadı. 28 Şubat’ta da milyonlarca kişi mağdur edildi ancak diğer davalara kıyasla aynı atmosfer yok. Davanın sahipsiz olduğuna dair yorumlar yapılıyor. Ne dersiniz?

Bu tür davalar Türkiye’de siyaseti, hukuku doğrudan etkileyen davalar. Dolayısıyla medya ve kamuoyu şunu bekliyor. Diğer davalarda olduğu gibi insanlar mahkemelerin önüne yığılsın, sloganlar atılsın. Bu aslında yargılamanın sağlığı ve selameti açısından iyi bir yöntem değil. Neticede yargılama hukuki bir süreçtir. Dolayısıyla burada iddianame, sanıklar, müdahiller, bunların avukatları vardır. Bunun dışındaki şeyler mahkeme üzerine yük; yargıyı, yargıçları, savcıları etkilemeye yönelik teşebbüslerdir. Bu açıdan bunların yapılmaması yargılamanın sağlıklı gittiğinin göstergesidir. Neticede iddianame çok kapsamlı, müdellel (kanıta dayalı) bir iddianame. Her sanığın hangi suçu nasıl işlediği, delillerin ne olduğu iddianamede teker teker var. Kamuoyu bu konuyla ilgileniyor; ama mahkemenin önüne toplanarak veya yürüyüş yaparak değil.

-28 Şubat’ın mimarları ilk kez hâkim karşısında. Siz de mağdur sıfatıyla davanın müdahilisiniz. Davayla ilgili izleniminiz nedir?

İlk gün duruşmada bulundum. Ancak orada gördüğüm bazı aksaklıklar var. Daha iddianamenin okunmasına geçilemedi, usule ilişkin tartışmalar var. Bunları mahkeme dinleyecek, neticede bir karar verecek. Yalnız bu tür davalar, Türkiye’nin geleceği açısından, demokrasi açısından önemli davalardır. O yüzden bu davaların klasik, daracık salonlarda yapılması doğru değil. 28 Şubat sanıklarının yargılandığı salon bu dava için yeterli değil. Hâlâ salonda sağlıklı bir ses düzeni kurulamadı. CHP’li Kamer Genç, salona girdi, sanık yakınları tarafından alkışlandı. Bu tür durumlara mahkeme heyetinin izin vermemesi lazım. Baştan alkışlara, sloganlara müsaade ederse duruşmayı sağlıklı yürütemez. Salondaki oturma düzeni ileride kargaşaya yol açacak şekilde.

-CHP’den Kamer Genç, MHP’den Özcan Yeniçeri salonda, ancak AK Parti’den kimseyi göremedik. Onlar da mağdur değil mi?

Salona gidip gelmeler sanki mahkeme üzerinde psikolojik bir baskı oluşturabileceği için bundan AK Partili arkadaşlar kaçınabilir. Kaçınmaları da normaldir. 28 Şubat’ın milyonlarca mağduru bu davayı dikkatle izliyor. Deliller hâlâ diri ve taze, gönüllerdeki yaralar kapanmamış. İnsanlar aradan yıllar geçse de suç işleyenlerin yanına kâr kalmadığını biliyor. Bundan dolayı 16 yıl sonra 28 Şubat sanıklarının adaletin huzuruna çıkmaları adalete olan güveni artırıyor.

-Özellikle sanık avukatlarının yaptığı bazı itirazlar var. ‘Yüce Divan’da yargılama meselesi, askerler görevlerini yapmıştır’ gibi.

Bunlar doğru talepler değil. Bir general dönemin başbakanına küfrediyor, ağza alınmayacak şeyler söylüyor. Askerlerin görevi bu mu? Emrinde olan bir general, başbakanına nasıl küfreder? Genelkurmay başkanı da bunu himaye ediyor. İddianamede belgeleri var. Tüm askerî birliklere talimat veriyorlar. Kim cuma namazına gidiyor, kimin eşi başörtülü?.. Böyle bir görevi var mı TSK’nın?

-Ancak Erbakan’ın başbakan olarak bu askeri görevden alma yetkisi vardı, neden almadı?

Başbakan’ın yasal muhatabı Genelkurmay Başkanı’ydı. Genelkurmay Başkanı’na bu konuyla ilgili işlem yapmasını yazdırıyor. Çok enteresan, Genelkurmay Başkanı Başbakan’a basın üzerinden cevap veriyor. ‘Daha ağırlarını söyleriz!’ diyor. Çok daha vahimi dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel –şimdi vicdanı nasıldır bilmiyorum ama– ‘Asker boşalma hakkını kullanmıştır’ diyor. Yani Erbakan Hoca böyle sıkboğaz ediliyor. Emrindeki asker ‘Daha da ağırını söyleriz’ diyor, Demirel askeri koruyor. Böyle bir ortamda yaşanıyor bunlar. Özellikle yüksek rütbeli subayların, görevde bulunan askerlerin bu iddianameyi okuması lazım ki bir daha kimse bu işleri yapmaya kalkmasın. Kalkarsa da neyle yargılandığını görsün.

-Geriye dönüp baktığınızda hükümet olarak ‘Biz de şurada hata yaptık’ dediğiniz oldu mu?

Siyasetçi hata yaparsa onun karşılığını vatandaş oy vermeyerek gösterir. Nitekim 28 Şubat’la ilgili olarak cuntadan yana tavır alan Mesut Yılmaz, Hüsamettin Cindoruk gibi isimlere millet cezasını vermiştir. Bunun yanında 28 Şubat darbesinin faillerini de mahkeme yargılıyor. Ortada bir suç vardır, bu suçun asli failleri ve ferî failleri mutlaka yargılanmalı.

-Ancak bütün taraflar iddianamede yok. Dava şu an için BÇG üzerinden yürütülüyor. BÇG yargılanırsa 28 Şubat’tan hesap sorulmuş olacak mı?

Yargılamanın başlaması son derece önemlidir ancak bu iddianame eksiktir. Bu iddianamede asıl failler askerlerdir. Ama bu askerlere yardım eden ferî failler vardır. Bunlar gazeteciler, iş adamları, sivil toplum örgütleri ve üniversite hocalarıdır. İddianamede var. Bir asker komutanına arz ediyor: ‘Talimatınız gereği Milliyet Gazetesi’nden F.B.ye gereken söylenmiştir! Bizim söylemimiz üzerine yazdığı yazı Milliyet Gazetesi’nde yayımlanmıştır. Emirlerinize arz ederim.’  Komutanın talimatıyla yazı yazan F.B. kimdir? Manşetler var, bu basın ahlakına sığar mı? Komutanlar ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılanıyorlar; ama bu suçun işlenmesinde onları tahrik ve azmettirenler duruyor. Veya bu işe yardım eden iş adamları. Türkiye’nin fert başına 4 bin doları iç edilmiştir. Bunun hesabının sorulması lazım.

-Ek iddianame gerekli yani?

Yapılmazsa eksik kalır. İddianamenin 42. sayfasında savcının soruşturmasına devam ettiği yazılı. Bu savcının soruşturmayı yürütmesine, elindeki delillere ve belgelere bağlı. İddianamede belirttiği gibi sermaye yapısıyla ilgili gelecek olan rapora bağlı. Dönemin mağdurları olarak ek iddianamenin hazırlanması için gerekli müracaatlarımızı yaparız. Ayrıca o dönem görev yapıp mağdur olan kişilerden elinde bilgi-belgesi olanların da savcılığa müracaat etmesi gerekir.

-Sivil uzantılarıyla ilgili yeterince bilgi-belge var mı?

Bunun en somut örneği BÇG’nin önemli sivil ayaklarından birisi olan Refik Baydur’un yazdığı Bizim Çete kitabı. Genelkurmay’dan ne zaman brifing almışlar, ne yapmışlar, bunu bütün delilleriyle ortaya koymuş. Buna hukuk dilinde sanığın ikrarı derler.   

-Dava nasıl sonuçlanır, ne öngörüyorsunuz?

Yargılama devam ederken böyle bir şey söyleyemem, ben de bir hukukçuyum. Ancak iddianameye baktığımızda deliller çok açık. Erbakan hükümetini devirmek için kimin ne yaptığı aleni bir şekilde var. Genelkurmay’dan gelen belgeler var, hükümeti nasıl devireceklerine dair toplantılar yapmışlar, bu toplantıda kimin ne söylediğini tutanağa yazmışlar, katılanlar da altına imza atmış. Bundan daha büyük bir delil olamaz.

-Siz ne tür deliller sundunuz mahkemeye?

Biz o dönemde elinde delil olanların mahkemeye intikal ettirmesini söylemiştik. Çok sayıda delil sunduk. Ancak bizim delil niteliğinde sunduğumuz belgelerin bir kısmı fotokopi, bir kısmı CD’ydi. Delil başlangıcı olarak kabul edilebilirdi. Savcı bunların asıllarını Genelkurmay Başkanlığı’ndan, Cumhurbaşkanlığı’ndan, Başbakanlık’tan istedi. Dolayısıyla bizim şikâyet dilekçesinde sunduğumuz delillerin artık fazla bir önemi yoktu. Bu arada Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun çok büyük katkısı oldu.

-Ancak 28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısı tutanaklarının gönderilmesiyle ilgili bir sıkıntı çıktı?

Bence bu, usulle ilgili bir tartışma, davanın esasıyla ilgili değil. Kamuoyu bununla çok ilgileniyor ancak ben dosyaya, delillere baktığımda bunu çok önemsemiyorum. Mahkeme heyeti ‘MGK tutanaklarını gönderin’ dediğinde MGK göndermek zorunda. Göndermemesi hâlinde o görevlileri tutuklar ve belgeleri alır. 103 insanı ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılayacaksınız, devletin bir kurumundaki belgeler gelmeyecek. Bu, mahkemenin kuruluş mantığına aykırı. Savcı talep etmiştir, gelmemiştir. Mahkeme delillere bakar, ihtiyaç duyarsa getirtir. Ancak o kadar delil var ki ihtiyaç duymayabilir.

-28 Şubat üzerinden 16 yıl geçti. Bugün tarihî bir davaya şahitlik ediyoruz. Aradan geçen zamanda konuşulmayan, bilinmeyen şeyler kaldı mı?

Bilinmeyen şeylerin önemli bir kısmı rahmetli Erbakan Hoca’yla beraber gitti. Biz ondan bazı şeyleri dinledik; ama onun da paylaşmadığı şeyler vardır. Onun dışında çoğu şey konuşuldu. Ancak mutlaka Tansu Çiller’in ve Meral Akşener’in konuşması lazım. Mutlaka kamuoyuna yansıyan şeyler haricinde bildikleri var.  

-Erbakan’ın 28 Şubat’la ilgili bir vasiyeti var mıydı? Tabanına bu davaya müdahil olmayın dediği iddia ediliyor.

Rahmetli Erbakan Hoca, vatansever bir insandı. Cuntacıların, ihtilalcilerin gözlerinin ne kadar karardığını, gerekirse binlerce insanı öldürebileceklerini gördü ve bu olaylar karşısında çıktı dedi ki, ‘Herkes sakin olsun, sükûnet içinde olsun. Bu olayların tarihin akışı içinde zerre kadar önemi yoktur.’ Dolayısıyla çatışmayı önledi. Bu bir fedakârlıktır. Ancak suç işleyenlere ‘yargılanmasın’ demezdi. Onun siyasi mirasçılarının, kanuni mirasçılarının yapılan haksızlık karşısında susmaması gerekir. Anayasa Mahkemesi’nde Erbakan’ın yanındaydım, nasıl ter döktüğüne ben şahidim. Ancak babalarına yapılanlar karşısında kanuni mirasçıları suskun kalıyorlarsa bu millet onların da defterini dürer.    

-28 Şubat’ın bir numarası kim?

Benim kanaatimce Çevik Bir’dir. Kendisi cunta faaliyetlerinin içerisindedir. Karadayı da ona uymuştur. Onunla birlikte hareket etmiştir. İstese direnebilir miydi, en azından haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı tavrını belli ederdi.

-Siz o süreçte neler yaşadınız?

Ne yaşamadık ki?… Erbakan Hoca’yla ilgili bu haksızlıklardan sonra ceza davaları açıldı. Daha karar kesinleşmemiş Edremit Cumhuriyet Başsavcısı Erbakan Hoca’yı alıp hapse attıracak. Hoca da beni aradı. Ben de başsavcıyı arayıp ‘Gün gelecek bu yaptığının hesabını senden soracaklar’ dedim. Nuh Mete Yüksel, Erbakan’ın ifadeye polis zoruyla getirilmesini istiyor. ‘Bu insan başbakan, davet edin gelsin’ dedim. O dönem sadece Erbakan Hoca değil mağdur olan. Milyonlarca kişi mağdur oldu. Bunlardan biri de Başbakan Erdoğan’dır. ‘Muhtar bile olamaz’ dendi. 16 yıl da geçse toplum onu söyleyeni yakasından tutuyor, mahkemenin önüne koyuyor. O sözün muhatapları da bugün başbakan, bakan oluyor.

-O dönem beraber çalıştığınız isimler bugün hâkim karşısında. Mahkemede karşı karşıya geldiniz. Hissiyatınız ne?

28 Şubat; Balyoz ve Ergenekon davalarının ana rahmidir. Onların yetiştiği, büyüdüğü yerdir. Balyoz ve Ergenekon’da sermaye, medya, STK ayağı yoktur. O açıdan 28 Şubat yargılaması önemlidir. Demokrasinin geleceği açısından vicdanlardaki adalet duygusunun kök salması açısından önemlidir. Suç işleyenlerin yargı önüne çıkması güzel. Ben bundan sonrası için temiz bir TSK gördüm. TSK’nın, içerisindeki suç artığı, işi gücü cuntacılık olan subaylardan temizlenmesi açısından önemsiyorum. Bu yargılamayı ülkenin geleceği açısından önemsiyorum. Çok fazla hissî bir şey söylemek istemiyorum. Hem siyasi hem de hukuki bir yönümüz var. Adil bir yargılama olmasını bekliyorum.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.