Başörtüsüne Tümden Özgürlük!

Başörtüsüne Tümden Özgürlük!
Demokratikleşme Paketi’ni, “Evet ama yetmez” şeklinde yorumlayan MÜ. Siyasal Bilg. Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bozlağan, başörtüsünün bütün kamu kurumlarında serbest bırakılması gerektiğini söyledi.

AK Parti Hükümetinin bu konuda bir düzenleme yapması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Bozlağan; “Başörtüsü ne Silahlı Kuvvetlerde, ne Emniyette, ne yargıda, ne de başka bir meslek grubunda kadınların görevlerini mükemmelen yürütmesine engel değildir” dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı Demokratikleşme Paketi, geçtiğimiz hafta ülkenin gündemine oturdu. Halkın büyük çoğunluğu tarafından paket olumlu karşılanırken, CHP, MHP ve BDP’den oluşan muhalefet ise her zamanki gibi yeni bir gelişmeyi eleştirdi.

Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Recep Bozlağan Demokratikleşme Paketi’nin içeriği, muhalefetin tutumu ve bundan sonraki adımların neler olabileceği hakkında Akit'e açıklamalarda bulundu

Öncelikle Demokratikleşme Paketi’ni nasıl değerlendiriyorsunuz?

Demokratikleşme Paketi’ni olumlu buldum. Paketin ileri bir adım olduğunu düşünüyorum. AK Parti 2002 yılında iktidara geldiği günden beri demokratikleşme adına birçok reform gerçekleştirdi. Bunların bir kısmı devletin yapısında, kamu kurumlarında ve bunların işleyişinde, bir kısmı ise devlet-vatandaş ilişkilerindeki değişikliklerdi. 30 Eylül’de açıklanan son paket ise devlet-toplum ilişkilerinde yeni düzenlemeler yapmakta, toplumsal demokratik hareketleri serbestleştirmeye yönelik ve bu çerçevede birçok toplumsal talebi karşılayan bir çalışma niteliğinde. Evet, bu paket güzel, kabul ediyoruz ama yetmez. Yeni paketler lazım.

Demokratikleşme Paketi’nde başörtüsünün kamu kurumlarında serbest bırakılmasını nasıl görmeliyiz?

Kamu kurumlarında çalışan kadınların başörtülü olarak çalışabilmelerine izin verilmesini çok doğru bir adım olarak kabul ediyorum. Kadınlar başörtüsünü inançları gereği takmakta. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda bağlayıcı ayet var. Başını örtmek, Müslüman kadınlar için farzdır. Bu sebeple, başörtülü kadınlar inançları gereği başlarını örtmektedir. Birilerinin iddia ettiği gibi dinî bir simge de değildir.

Pakette başörtüsü kamu kurumlarında serbest ama Yargı, Emniyet ve TSK ayrı tutuluyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Başörtüsünün bütün kamu kurumlarında serbest bırakılması gerektiğine inanıyorum. Hükümetin bu konuda bir düzenleme yapması gerektiğini düşünüyorum. İlk fırsatta bu konuda bir düzenleme daha yapılmalı. Başörtüsü ne Silahlı Kuvvetlerde, ne Emniyette, ne yargıda, ne de başka bir meslek grubunda kadınların görevlerini mükemmelen yürütmesine engel değildir. Biz Kurtuluş Savaşı’nı cepheye mühimmat taşıyan, erkeklerle birlikte cephede yiğitçe savaşan başörtülü ninelerimizin sayesinde kazandık. Nene Hatun’un, Şerife Bacı’nın, Kara Fatma’nın ve sayısız kadın kahramanın başı örtülü idi. Bu kadınların isimleri okullara, caddelere, sokaklara, mahallelere, kültür merkezlerine verildi. Resmî bayramlarda kadın kahramanları cepheye mühimmat taşırken resmeden fotoğraflar birer gurur vesilesi olarak çocuklara, gençlere gösteriliyor. O günlerde vatanı kurtaran ve bu uğurda canını fedâ eden kahraman kadınlar başörtülü olarak ordunun emrinde çalışabilirken, bugün neden çalışamasınlar?..

YASAĞI SAVUNANLARIN AKLA MANTIĞA UYGUN MAZERETLERİ YOK

Orduda başörtüsü yasağını savunanların akla mantığa uygun bir mazeretlerinin olduğunu sanmıyorum. Ümit ederim ki; önümüzdeki yıllarda başörtülü kadınlar Orduda ve Emniyet birimlerinde diğer kadınlar ile eşit bir şekilde çalışabilirler. Diğer taraftan yargıda başörtüsüne karşı çıkanlar, başörtülü bir hâkimin veya savcının vereceği kararın objektif olamayacağını ileri sürmekte. O zaman onlara şöyle bir soru yöneltmek lâzım. Başı açık bir kadın hâkimin başörtülü bir kadın hakkında verdiği karar hukuka uygun olacak da, başörtülü bir kadın hâkimin başı açık bir kadın hakkında vereceği karar neden hukuka uygun olmasın? Bu iki durum arasında mantıken ne fark var? Başörtülü bir kadın başı açık bir kadın hâkimin verdiği kararın hukuka uygunluğuna güveniyor da, başı açık bir kadın başörtülü bir hâkimin verdiği kararın hukuka uygunluğuna hangi sebep ve gerekçe ile güvenmeyecek? Bunun mantıklı bir izâhı yapılabilir mi? Bu mümkün mü?..


“Dar bölge seçim sistemi ülkemize daha uygun”

Pakette seçim barajı için mevcut sistemle devam etme, Dar Bölge Seçim Sistemi ve Daraltılmış Bölge Seçim Sistemi şeklinde üç farklı formül önerildi. Sizin fikriniz nedir?

Ben dar bölge sisteminin Türkiye için uygun olacağını düşünmekteyim. Böylece Türkiye 550 seçim çevresine ayrılacak ve her seçim çevresinden yalnızca 1 tane milletvekili seçilecek ve seçim çoğunluk usulüne göre yapılacak, yani oyların çoğunluğunu alan kişi milletvekili seçilmiş olacak. Bu sayede her milletvekilinin sorumlu olduğu bölge net bir şekilde belirlenmiş olacak, benzer biçimde her bölgeyi kimin temsil ettiği de netleşmiş olacak. Bu durum milletvekillerini daha yüksek performansla çalışmaya, seçim bölgesinin sorunlarına karşı daha duyarlı olmaya yöneltecek. Ayrıca bu sistem temsilde adaleti sağlarken, yönetimde istikrarı da mümkün kılabilmekte.

Farklı dillerin özel okullarda öğretilmesi konusuna nasıl yaklaşmak gerekiyor?

Kişinin kendi ana dilinde eğitim alması, bir insan hakkıdır. İnsan hakları lütuf değildir. İnsan olmanın doğal sonucudur ve devlet tarafından tanınmanın da ötesinde garanti altına alınmalıdır. Bu sebeple, Hükümet’in bu konuda attığı adımı olumlu buluyorum. Şu an için 1982 Anayasası’nın 42. maddesindeki sınırlama dolayısıyla devlete ait okullarda ana dilde eğitim yapmak mümkün görünmemekte. Bu konuda ilk adım olarak özel okullarda ana dilde eğitim başlatılacak. Beklentim odur ki; birkaç sene içinde Anayasa’da gerekli düzenlemeler yapılır ve ana dilde eğitim devlete ait okullarda da başlar.

Nevşehir Üniversitesi’nin isminin Hacı Bektaş Veli olarak değiştirilmesini nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Nevşehir Üniversitesi’nin adının değiştirilmesini hem olumlu buluyorum, hem de devletin inanç önderlerine bakışının değişmesi olarak kabul ediyorum. Çünkü Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir inanç önderinin adı bir kamu üniversitesine verilecek. Bu inanç önderi de hem Alevîler, hem de Sünnîler tarafından büyük saygı duyulan Hacı Bektaş-ı Velî Hazretleri. Dolayısıyla bu adımı küçümsememek lâzım.

“MUHALİF OLMAK İÇİN MUHALEFET EDİYORLAR”

CHP, MHP ve BDP muhalefet partileri olarak Demokratikleşme Paketi’ni sert şekilde eleştirdiler. Muhalefetin eleştiri üslubunu nasıl buluyorsunuz?

Bizim muhalefet partilerinde “muhalif olma” endişesi var. Yani muhalefet yapmış olmak için muhalifler. Bu üç partinin de halkın çoğunluğunun desteğini alan ne tür bir önerileri var demokratikleşme adına? CHP bütün demokratikleşme girişimlerini Silivri’ye endekslemiş vaziyette. BDP için Kürt kökenli vatandaşların sorunları neredeyse hiçbir anlam ifâde etmiyor. Varsa yoksa Öcalan’a özgürlük, KCK tutukluları ve PKK’nın siyasallaşması. MHP hiçbir çözüm paketine olumlu bakmamakta, atılan her adımı terör örgütüne verilmiş bir tâviz olarak nitelemekte. Kılıçdaroğlu önce paketin içinin boş olduğunu iddia etti, ertesi gün paketin içeriğinin kendilerinden çalındığını ileri sürdü ve paketi “çalıntı” ilân etti. Halk bu iddialardan hangisine itibar edecek. Eğer paketin içi boş ise ertesi gün neden paketin içeriğinin CHP önerilerinden çalıntı olduğunu iddia etti? Eğer paket CHP önerilerinin aşırılmasıyla hazırlanmış ise neden karşı çıkmakta ve paketteki eksiklikleri neden gündeme getirmemekte?

Son olarak bu paket AK Parti’ye neler kazandırır, neler kaybettirir?

AK Parti, 11 yıldır iktidarda. Bu paketle birlikte AK Parti’nin reformist karakteri bir kere daha ispatlanmış vaziyette. Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde pek çok kanunî düzenleme yapıldı, yerel yönetimler güçlendirildi, yargıda reform yapıldı, demokrasiyi güçlendirici birçok adım atıldı. AK Parti hükümeti reform yapma cesareti ve kabiliyeti olan iktidarlardır. Demokratikleşme paketi ne bir ilktir, ne de bir son olacak. AK Parti’nin reformist çizgisinin devamıdır. Bundan sonra başka reformların geleceğini ümit ediyorum.

‘KURBAN DERİSİ KONUSU YERİNDE BİR DÜZENLEME’

Kurban derisinin bağışlanması konusunda tam anlamıyla bir serbestlik getirildi. Bu konuda dindar kesim yıllarca mağdur oldu. Bu serbestliği nasıl görmeliyiz?

Kurban derilerinin bağışlanması konusunda devletin tahakküm ve tasallut edici bir yüzü vardı. Bir Müslüman olarak dinî bir vecibeyi yerine getiriyorsunuz ama kendisine “laik” diyen, yani vatandaşın dinî ibâdetlerine karışmadığını iddia eden devlet, vatandaşın kestiği kurbanların derilerinin nereye bağışlanacağına karar vermekteydi ve bu kararını da halka zorla uygulatmaktaydı. Aynı şekilde zekât ve fitre konusunda da benzer bir uygulama vardı. İlkokuldaki öğrencilerin ellerine zarflar tutuşturulup baskı yapılarak, zorla para toplanmaktaydı. Lâik bir devletin yapacağı şeyler mi bunlar? Benim kestiğim kurbanın derisini nereye bağışlayacağım devleti ne ilgilendiriyor? Bir Müslüman olarak zekât vereceksem, kime vereceğimi devlete mi soracağım? Vatandaşın ibâdetine bu kadar karışmak hiçbir devletin haddi değildir. Lâik devlet, vatandaşların dinî hayatını kolaylaştırmakla yükümlüdür. Onlara musallat olmakla değil. Dolayısıyla bu düzenleme çok yerinde bir düzenlemedir. Çok şükür ilgili kanunun maddesi değiştirilecek, vatandaşlar rahatlayacak. Zaten bununla ilgili yönetmelik düzenlemesi daha önce gerçekleştirilmişti, ama kanunda değişiklik yapılması elzem.

‘ANDIMIZ SAÇMA SAPAN

BİR UYGULAMAYDI’

İlkokullarda okutulan “andımız” uygulamasının kaldırılmasını nasıl değerlendirmeliyiz?

1933 yılında zamanın Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip tarafından dönemin faşist ülkeleri olan İtalya ile Almanya’ya özenerek ve muhtemelen Atatürk’e şirin görünmek için kaleme alınmış, tek parti iktidarının toplumu tektipleştirici, ulus devleti inşaa etmeye yönelik uygulamalarından biridir. Öğrenci andının şovenizm noktasına varan koyu milliyetçi bir söylemi vardır.

Öğrenci andı saçma sapan bir uygulamaydı. Çok şükür kaldırıldı. Öğrencileri karda kışta, soğukta ayazda, yağmurda okul bahçelerinde askeri nizamda, “rahat”, “hazır ol” talimatları ile hizaya sokarak zorla okutulan, zararları sayılamayacak kadar çok olan bir laf kalabalığı. Öğrencilere İstiklal Marşı dışında herhangi bir metin ezberletilmemeli. Milli duygular için İstiklal Marşı yeter. Hiç kimse endişelenmesin, Türkiye Cumhuriyeti’nde İstiklal Marşı kadar anlamlı bir metin daha yazılmadı.

YENİ AKİT

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.