Cemaat Kendini ABD ve İsrail’e Kullandırmasın

Cemaat Kendini ABD ve İsrail’e Kullandırmasın
17 Aralık kirli operasyonu, dış güçler ile yerli işbirlikçilerin ülkemizde oynadığı oyunların bir göstergesi...

17 Aralık ile beraber dolar ve avro fırlarken, borsada da ciddi oranda düşüş oldu. Bu durum ülkemizi, ekonomiyi olumsuz etkiledi. Biz de hâlâ devam eden operasyonun ne olduğunu, arkasındaki güçleri, yerli işbirlikçilerini ve etkilerini Akşam gazetesi yazarı Fikri Akyüz ile konuştuk...

Öncelikle 17 Aralık operasyonu dediğimizde ne anlamamız gerekiyor?

- 17 Aralık operasyonu uluslararası ve yerli sırtlan ile simsarların bir operasyonudur. Amaç; zahiren yolsuzluğu ifşadır, gaye; AK Parti Hükümeti’ni düşürmektir, hedef ise Recep Tayyip Erdoğan’a diz çöktürmektir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti, 27 Nisan 1909’un Türkiye’si değildir. 27 Nisan 1909 tarihi II. Abdülhamid’in tahttan indirildiği tarihtir. O dönemde Abdülhamid’i devirmeden İsrail’in kurulması mümkün değildi. Bugünleri sağlıklı şekilde tetkik ve tahkik edebilmek için 27 Nisan 2007 değil, 27 Nisan 1909’u, yani Abdülhamid’in tahttan indirilmesini, tahttan indirmek için kendisinin yanına giden 4 kişinin kimliğini iyi tetkik etmek gerekir. Bunlardan bir tanesi de Emmanuel Karasu’dur. Bu yüzden klasik jargonla tarih tekerrür eder mi derler. O günü bilmeden bugünleri tam manasıyla tahlil edebilmek mümkün değildir. Bu çerçeveden baktığımızda, bugün yaşanılanlar birtakım güçlere başkaldıran, başkaldırırken de “Senin ayağını yerden keseceğiz” diyen birtakım kişiler, bu operasyonun içerisindedir.

Operasyon, 7 Şubat MİT krizi ve Gezi olaylarının devamı mı?

- Yine 1909’a gidelim. Abdülhamid Han’dan İsrail’in kurulması noktasında Filistin toprakları istendi ve verilmedi. Bu 20. yüzyılın başında oldu. Belli bir süre geçti, niyetler, amaçlar, gayeler, hedefler her daim kenarda tutuldu, yeri ve zamanı kollandı. Bu arada bir tertip gerekiyordu, o tertip de malum 31 Mart Vak’ası’dır. Bu tertip neticesinde dikkat ediniz; o dönemde saltanatın ilgası talep edilmemişti. Yani saltanat makamı olmasın diye bir taleple 31 Mart Vak’ası gerçekleşmedi. Tek hedef vardı, o da Abdülhamid Han’dı. Çünkü o indirilmeden Osmanlı İmparatorluğu’nun diz çöktürülmesi ve avuçların içine alınması mümkün değildi.

BİRİLERİ AÇISINDAN MESELE ERDOĞAN'IN DEVRİLMESİDİR

Bugün yaşanılanlar da bu çerçevededir. Tayyip Erdoğan beğenilir ya da beğenilmez, Erdoğan ile benim ne bir akrabalığım, ne de kan bağım var. Benim açımdan mesele Tayyip Erdoğan değil ki, benim açımdan mesele Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasıdır. Bağımsızlık, istikrar meselesidir. Yoksa Tayyip Erdoğan değil de, yerine aynı kimlikle, aynı tavırla ortaya çıkan bir başka lider olmuş olsaydı, adı Ahmet ya da Mehmet olsun; benim tavrım değişmezdi. Ama birileri açısından mesele Tayyip Erdoğan’ın devrilmesidir. Mesele o yüzden AK Parti değil, AK Parti’yi dizayn etmektir. Aslında bu kısa vadeli bir düşüncedir. Orta ve uzun vadeli mesele ise “Tayyip Erdoğan gitmeden biz ne Ortadoğu’da sağlıklı bir dizayna gidebiliriz, ne de enerji koridorlarını lehimize çevirebiliriz” meselesidir.

17 Aralık operasyonunu düzenleyenler kimlerdir. Uluslararası güçler mi, içlerinde Fethullah Gülen grubu yani Cemaat de var mı?

- Şimdi bu operasyonun uluslararası güç odakları tarafından dizayn edildiği apaçıktır. Bunlar bunu gerçekleştirirken, birtakım kişileri de kullanmak isterler. “Bu işte cemaat vardır” cümlesini tayin edebilmek için elimizde done olması lazım; ancak Cemaat’e bağlı bazı yayın organlarının yapmış olduğu yayınlara baktığımızda, son derece agresif bir yayın çizgisinin mevcut olduğunu, tıpkı 7 Şubat’ta olduğu üzere görüyoruz. Sanki “Bu işin arkasında biz varız” diye bas bas bağırıyor gibiler...Öyle bir hava veriyorlar.

İkincisi; Cemaat’e sempati ile bakan birtakım yargı ve Emniyet mensupları da var. Bu kişilerin hepsi yanlış adam mıdır? Hayır. İçlerinde kilit noktalarda yanlış adam vardır. Fakat Cemaat’e sempati ile bakan birtakım kişilerin yargı ve Emniyet camiasında işi objektif kriterler çerçevesinde değil, son derece subjektif kriterlerce ortaya koyduğunu görüyoruz. Bunu hem gazeteci kimliğimle okuduğumda böyle görüyorum, hem vatandaş olarak okuduğumda böyle görüyorum, hem de hukukçu nazarında baktığımda böyle görüyorum...

Operasyonun uluslararası güçler tarafından dizayn edildiğini söylediniz. Bu uluslararası güçler kimlerdir?

- ABD ve İsrail…

Yani Cemaat ister istemez ABD ve İsrail’in lehine çalışıyor gibi mi görülüyor?

- Şimdi ABD ve İsrail ile bir grubun ittifak yapması, birlikte operasyon düzenlemesi başka bir şeydir. ABD ve İsrail’in, operasyonu başlattığında Türkiye’de en önemli sivil kuruluşlardan bir tanesini kullanmak istemesi ise bambaşka bir şey. Ben, ‘Cemaat kendini kullandırmamalı’ diyorum.

Başbakan Erdoğan bu operasyonla ilgili “paralel yapı”dan söz etti. Siz de bu görüşe katılıyor musunuz?

- Elbette. HSYK’nın bildirisi neydi öyle? Türkiye Cumhuriyeti’nde görülmüş bir şey mi? HSYK’nın, 2010 referandumu ile dizayn edilmiş bir yapısı vardı. Bu yapının içerisinde oy kullananlar, oybirliği ile karar vermedi. Birtakım HSYK üyeleri bildiri yayınladı. O bildirinin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iddianamesi ya da e-muhtıra arasında bir fark yoktur.

‘CEMAAT İLE AK PARTİ ARASINDAKİ İPLER 17 ARALIK’TA KOPTU’

Son olaylara baktığımızda AK Parti ile Cemaat arasında gerilim mi, çatışma mı, savaş mı var?

- “AK Parti ile Cemaat arasında bir kavga yoktur” cümlesini zaten söyleyemeyiz. Bu mümkün mü? Bir kavga olduğu belli… Şimdi Tayyip Erdoğan, siyasi hayatı boyunca zannımca Gülen hareketine çok sıcak bakmadı ama “Bunlar yok olsun” da demedi. 7 Şubat MİT krizi ile birlikte ipler gerildi. Bir güvensizlik hâsıl oldu. Bu güvensizlik neticesinde Başbakan Erdoğan’ın camiaya bir tavır koyduğunu gördük; ancak bu bitirme şeklinde değildi. İpler 7 Şubat’ta gerildi, son olarak 17 Aralık operasyonuyla beraber ise koptu. Yapışması da artık mümkün değil. Japon yapıştırıcısı dahi yapıştıramaz.

11 yıldır AK Parti ile Gülen grubu gayet iyi çalışırken, ne oldu da şimdi bu noktaya gelindi?

- Şimdi bu memleketi yöneten bir siyasi erk var. Bu erk, “Ben seçimlere girdim, yüzde 50 oy aldım. Bana bu imkan tanındı, yönetiyorum. Birtakım kişiler hangi düşünceden olursa olsun, hangi inanca, meşrebe, mezhebe tabi olursa olsun, kadroların içerisinde yer alabilmeli” düşüncesini sıklıkla izhar etti. Fakat gelin görün ki kadrolaşma konusunda Başbakan, zannımca sağlıklı bir gidişat olmadığını gördü. Yine nereye gideceğiz, sandığa gideceğiz. Fakat bir sabah kalkıp, alakası olmayan üç ayrı kişi ya da grubu bir torbaya doldurup, doları, avroyu fırlatıp, borsayı düşürme neticesini elde etmek, bu memlekete yapılan en büyük ihanettir!

Cemaat niye sandığa gitmiyor da böyle bir yolu tercih ediyor?

- Onların da farklı stratejileri var. Demek ki çalışma stratejileri bu şekilde temayüz ediyor.

Peki; 17 Aralık operasyonu, yerel seçimlerde AK Parti’nin oy oranını etkiler mi?

Operasyondan sonra 3-4 günlük süre içerisinde AK Parti’nin oylarının 3-4 puan düştüğünü tahmin ediyorum; ancak 7. günden sonra oylarını muhafaza edebileceğini, hatta artıracağı kanaatindeyim. Çünkü halk neyin ne olduğunu görüyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin en başarılı hükümeti, en istikrarlı şekilde görevini sürdürürken, 35. Madde kalkmış iken, kamuda başörtüsü serbest olmuşken, IMF’ye borç sıfırlanmış iken, mega projeler bitirilmiş iken; aynı dönemde böyle bir operasyonun ne manaya geldiğini idrak edebilecek bir aklı selime sahip olan seçmen kitlesi var.

İSTİFALAR AK PARTİ'Yİ GÜÇLÜ HALE GETİRECEK

AK Parti’den Milletvekilleri İdris Bal, Hakan Şükür, İdris Naim Şahin, Erdal Kalkan, Ertuğrul Günay ve Haluk Özdalga istifa ettiler. Bu olayı nasıl görmeliyiz?

- Şimdi İdris Bal’ın parti disiplinine aykırı konuşmaları yanlıştı. Parti disiplini diye bir kavram vardır. Bazı milletvekillerinin istifa etmesi ise zaten beklenen bir şeydi. AK Parti içerisinde bu olayı şuna benzetiyorum: Bir ağacın belli mevsimlerde daha gür çıkması için bazı dalları kesilir. Bu, ağacın köküne de, gövdesine de zarar vermeyeceği için daha da güçlü bir hale getirecektir. AK Parti de aynen bu istifalarla daha güçlü bir hale gelecektir.

Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın gözaltına alınacağı iddiaları var. Bunu nasıl görüyorsunuz?

- Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş’ın, Başbakan’ın oğlunun ifadesine başvurması için müzekkere yazmış olması, bana göre usul açısından yanlıştır. Türkiye Cumhuriyeti eğer bir kabile devleti değilse, bir savcı, genelgenin hilafına göre hareket edip, Başbakan’ın oğlu değil, herhangi bir kişiyi de gözaltına alamaz. Yapılan işlem yanlış.

‘BAYRAKTAR İHANET İÇİNDE’

Yeni kabine ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?

- Yeni kabineye İçişleri Bakanı olarak Efkan Ala’nın getirilmiş olması, aslında en önemli atamaydı. Çünkü Efkan Ala; Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’den sonra bu memleketin kılcal damarlarına kadar detaya hakim olan üçüncü kişidir. Böylesine önemli görevleri yerine getirmiş olan bir kişinin İçişleri Bakanlığı gibi kritik bir mevkiye getirilmiş olması önemlidir. Onun dışında Egemen Bağış ile Suat Kılıç’ın da görevden alınması önemli bir gelişmedir.

17 Aralık operasyonunda ismi geçen Bakanların kabinede olmaması doğru mu?

- Tabii. Yani özellikle Erdoğan Bayraktar’ın yapmış olduğu, tam manasıyla adam satmaktır. Erdoğan Bayraktar’ın oğlu ile ilgili iddialar gündeme gelince Başbakan’a ne deniyordu. “Ey Başbakan hırsızı niye koruyorsun?” Sonra Başbakan Erdoğan “İstifa et” diyor. Demek ki sahip çıkmadı. Bu sefer Erdoğan Bayraktar, “Sen de istifa et” demek suretiyle büyük bir ihanet içerisine girmiştir.

‘CEMAATiN, OYLARINI SARIGÜL’E VERECEĞiNi TAHMiN EDiYORUM’

Cemaatin CHP’yi destekleyeceği iddia ediliyor. Buna katılıyor musunuz?

- Şundan artık eminim. Cemaatin bir networku var. Her gün toplantılar yapıyorlar. Bu da son derece doğaldır. Bu toplantılar kulaktan kulağa anında yayılır. Yapılan toplantılar neticesinde AK Parti’ye destek kararının çıkmayacağı malum. Ancak özellikle “Orta Anadolu ve Doğu Anadolu’da Cemaate mensup olan insanların tamamı başka bir partiye gider” diye düşünceye kapılmamak lazım. Gidecek olanlar olacaktır. Ciddi oranda AK Parti’ye yine oy verecek olanlar da olacaktır. Burada Cemaat açık ve seçik “CHP’yi destekleyin” zaten demez. Ancak İstanbul özelinde bakarsak, CHP Adayı Mustafa Sarıgül’e oy verileceğini tahmin ediyorum.

GÜLEN BÜYÜK BİR GAF YAPTI

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin beddua ve siyasete dair direkt olarak açıklamaları var. Siz bu tavrı nasıl buluyorsunuz?

Bir yapı var, o yapı bambaşka bir telden çalıyor. Hem Tayyip Erdoğan’a, hem Fethullah Gülen’e sempati ile bakan milyonlarca insan var. Camianın içerisindeki 3-5 kişi, Erdoğan’a hakaret etmeyi marifet addetti. Camiadan birisi bir Twit atıyor, fakat o Twit’in nasıl bir karşılık bulacağını idrak etmekten mahrum. Oysa o Twit’le Tanzanya’da bin 500 liraya görev yapan masum, etliye sütlüye pek karışmayan, kendi halinde, dürüst, temiz, ahlâklı, fedakar, cefakar bir adama sen zarar verme hakkına sahip değilsin. Camiaya mensup Zaman, Bugün ve Today’s Zaman gazetelerinin son derece agresif yayın anlayışı, camiaya da, Türkiye’ye de zarar veriyor. Tayyip Erdoğan’a da zarar veriyor denebilir. Sayın Gülen’in bedduası beni irkiltmişti. Çok üzülmüştüm. Sayın Gülen’in bu denli siyasi söylem kullanmasını son derece yanlış buluyorum. İslâmî jargonlarla yola çıkan bir hareket, siyasetin göbeğine oturmamalı.

Gülen’in ve onursal başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın kaset açıklamaları var. Bu açıklamalar ne kadar doğru?

- Ben Allah’tan korkan bir insanım. “Falanca kişi veya kişilerin kaseti yayınlandı. Bu kaset Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bilgisi dahilinde yayınlandı” cümlesini kullanmaktan imtina ederim. Çünkü bilmiyorum. Fakat Hocaefendi gibi Türkçe’si, analitik zekası çok sağlam olan birinin kasetle ilgili yapmış olduğu açıklamayı dinlediğimde, “Sayın Hocaefendi nasıl böyle bir cümle kullandı” diye de kendi kendime sordum, cevabını bulamadım. Yani “kaset, Gülen, Erdoğan” bunların yan yana gelmesi dahi doğru değil. Gülen, bu ihtimali doğurabileceğini gözardı etmeyecek kadar zeki bir insan aslında. Büyük bir gaf yaptı. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın açıklamasını da aynı minvalde değerlendirebiliriz.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.