Camia Harakiri Yapıyor

Camia Harakiri Yapıyor
Fetullah Gülen grubunu “Camia” olarak nitelendiren Gazeteci-Yazar Ahmet Taşgetiren, 17 Aralık kirli operasyonunun ardından Camia’nın çok yanlış yolda olduğunu belirterek, “Camia kendi kendini yok etme girişimi olan harakiri yapıyor” dedi.

17 Aralık kirli operasyonunun ardından Fetullah Gülen grubuna ait gazete, dergi ve radyodaki görevini bırakan Gazeteci-Yazar Ahmet Taşgetiren, Akit'ten Hüseyin Kulaoğlu'na konuştu.

Fetullah Gülen grubunun Amerika ve İsrail politikaları ile paralel duruş sergilediğine dikkat çeken Taşgetiren, 17 Aralık operasyonu, Gülen grubu ve bundan sonra neler olabileceği konularında çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

17 Aralık sürecini yaşıyoruz. 17 Aralık denilince ne anlamamız gerekiyor. 17 Aralık’ın geçmişi var mı?

- Bir süredir AK Parti ile Camia arasında bir problem var. Bu problemin belki de ilk ortaya çıktığı hadise 7 Şubat 2012 MİT krizidir. Daha sonra dershanelerin kapatılma hadisesi bunu takip etti. 17 Aralık’ta ise “yolsuzluk” görüntüsü altında Hükümet’e karşı bir emniyet ve yargı operasyonu yapıldı. Hükümet, operasyonu bir “yolsuzluk” operasyonu değil, kendisine yönelik yürütülen bir “yok etme” operasyonu olarak gördü.

AK Parti ile Camia arasında mücadele şu anda hangi seviyede bulunuyor?

- Hükümet her geçen gün karşısındaki yapının dış ayakları da bulunan tehlikeli bir yapı olduğunu peyderpey gözlemliyor. Ortada dinî bir cemaat hüviyetindeki bir yapının değil, birtakım uluslararası ilişkileri de olan bir yapının bulunduğu kanaatine varıyor ve mücadeleyi de ona göre sürdürüyor. Belki toplumumuz hâlâ o Camia’ya dinî nitelikleriyle baktığı için bir kısmı Başbakan’ın söylemlerinin sert olduğunu düşünebiliyor ama Başbakan’ın baktığı yerden bakıldığında, içeride, dışarıda birtakım bağlantıları bulunan ve Türkiye’ye karşı yürütülen savaşın bir ayağı haline gelen bir yapı algılaması var. Hükümet ona yönelik de bir mücadele stratejisi sürdürüyor. Dolayısıyla uluslararası boyutları da olan bir mücadelenin sürdüğünü söylemek mümkündür.

17 Aralık operasyonunun uluslararası boyutları olduğunu söylüyorsunuz. Peki, bu uluslararası boyutlar kimlerdir?

- AK Parti Hükümeti’nin 12 yılda Türkiye’yi; Ortadoğu’da, İslâm coğrafyasında ve dünyada getirdiği bir nokta var. Bunu yaparken bu coğrafyayla, Türkiye ile ilgili birtakım hesapları bulunan uluslararası odakların ayağına bastığını söylemek mümkün.

Biliyorsunuz Davos’taki “one minute” olayından beri İsrail’le yaşanan bir gerilim var. Ardından Mavi Marmara meselesi... İsrail ile ilgili bu konuda dikkat çekilmesi gereken nokta MİT’in başına Hakan Fidan’ın getirilmesinin ardından ilk tepkinin İsrail’den gelmesidir. İsrail, Hakan Fidan’a, böyle bir şey söz konusu değil ama “İran yanlısı” yaklaşımında bulunurken, maalesef Camia da başından beri bu yaklaşımı paylaşan bir tavır sergiledi. Hakan Fidan’a yönelik başından beri “İran yanlısı” diye bir kampanya el altından devam etti.

7 Şubat da o süreç içerisinde gerçekleşen bir olaydır. Camia yine el altından hükümette bazı çevrelerin “İran yanlısı” bir tutum içerisinde olduğunu ve Mut’a nikâhı, büyülenme gibi temaları devreye soktu ve bu devam ediyor. Bütün bunlar, yaşananların uluslararası boyutunu ortaya koyuyor.

Cemaat’in bir İran düşmanlığı söz konusu... Bu düşmanlığın temelinde ne yatıyor? 

- Eskiden beri tarih içinde İran ve Osmanlı karşıtlığı akar gelir ama Kasr-ı Şirin anlaşmasından beri Türkiye ile çatışmamış, sınırlar aynı duruyor. Türkiye de İran’la çatışmak gibi bir şeyi zaten istemiyor. Yani komşu bir ülke... Türkiye sadece AK Parti iktidarı döneminde değil, Demirel dönemlerinde de bunu istemedi.

Şimdi Camia, İran konusunu neden hükümetin boynuna dolamak istiyor? Burada paralellik var. İsrail ve Amerika ile paralellik var. Camia şimdi niye o noktaya geldi? Cemaatin problemi Amerika’nın ve İsrail’in paralelinde güç kullanmasıdır. Kullandıkları malzeme de son derece sakat... Neyi kullanıyorsunuz? Mut’a’yı kullanıyorsunuz. Tayyip Erdoğan’a büyü yapıldığını alttan alta işliyorlar. Bunun akılla izahı mümkün değil. Amerika yarın İran ile anlaşırsa Camia, Amerika’ya karşı Türkiye’dekine benzer paralel bir bayrak açar mı? “Obama da bir Mut’a nikâhı yaptı” derler mi?..

CAMİA, PARALEL GÖRÜNTÜ VERİYOR

17 Aralık operasyonunda Camia işbirlikçi mi, kukla mı, operasyonu yöneten mi, yoksa piyon mu?

- Görüntü, çok sağlıklı bir görüntü değil. Paralel görüntüler veriliyor. Amerika’nın rezervlerine paralel, İsrail’in Türkiye politikalarına paralel, Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye yönelik duruşlarına paralel duruş sergileniyor.

Bir dinî Camia olduğunuzu ifade ediyorsunuz ama siyasi misyon yürütüyorsunuz. Yani Türkiye’deki o Camia’nın tabanıyla değer farkı bulunan bir siyasi partiye, Cumhuriyet Halk Partisi’ne adeta yardımcı oluyorsunuz. Bu misyonun gerçekten sağlıklı bir misyon olmadığı açıktır. Bu yüzden Camia’nın kendisi “Ben neyim, Türkiye’de neye tekabül ediyorum. Türkiye’nin dış politikasında neye tekabül ediyorum?” diye sorması ve buna kendisinin teşhis koyması gerekir.

Ahmet Taşgetiren olarak bu zamana kadar camia ile aranız nasıldı?..

- Bu süreç başladığında durduğum yer ile Camia’nın çizgisi arasında farklar oluştuğunu gördüm. Daha çok kardeşçe bir çözüm bulunması istikametinde uyarılarım oldu. Bir süre sonra içinde bulunduğum medya organlarında savaş dili kızıştı. O zaman ben yazılarımda ve konuşmalarımda yazı yazdığım gazetenin yayın yönetimini eleştirmem gerekiyordu. Bunu sık sık yapmam gerekiyordu. Bu durum hoş olmayacak diye ayrılmayı tercih ettim.
Şu anda Camia’nın kaybedeceğini düşünüyorum. Dinî bir zeminden yola çıkan, sosyal birtakım hizmet üniteleri kuran, eğitim ve yardım yapan bir yapıya, uluslararası boyutu da olan bir savaşın yükünü yüklerlerse, bunun altından kolay kalkamazlar. Nitekim bana göre aradan geçen zamanda Camia’da bu ciddi zararın görüldüğü kanaatindeyim.

Saygınlığı noktasında çok ciddi aşınmalar yaşanıyor. Camia’nın tabanında çok ciddi kafa karışıklığı var. Ben hâlâ Camia’nın çok yanlış yolda olduğunu, yani bir tür kendi kendini yok etme girişimi olan harakiri yaptığını düşünüyorum.

BU YAPIYI ORTAYA ÇIKARMAK, DEVLET İÇİN OLMAZSA OLMAZ

Sözde Selam Terör Örgütü üzerinden binlerce kişiyi dinlemişler. MİT Müsteşarından tutun da, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın kriptolu telefonları bile dinlenmiş. Bu dinleme olaylarını nasıl görmek gerekiyor?

- Bu durum istihbarat bağlamında ciddi bir çalışma yapan organizasyonu ortaya çıkarıyor. Tabiî bu dinlemeler neticesinde elde edilen bilgilerin nerede tutulduğu önemlidir. Kime servis edildi? Dış bağlantıları var mı? Yani işin içine polis girmiş, yargının bir kısmı girmiş. Dolayısıyla içeride yapılan bir çalışma ve dış boyutları hangi nitelikte?.. Gerçekten neler dinlendi, onu da bilmiyoruz.

Devlet olarak iletişim güvenliğini sağlamadığımız zaman bu devletin güvenliği açısından da son derece büyük bir tehlikedir. Onun için bu yapıyı ortaya çıkarmak, devlet güvenliği açısından olmazsa olmaz bir şeydir. Ülke güvenliği açısından vahim bir durum söz konusu...

'SON 12 YILDA HİÇ OLMADIĞI KADAR ÖZGÜRÜZ'

Fetullah Gülen, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, yazdığı mektupta, Gülen grubu biterse, öteki cemaatlerin de biteceği iddia ediliyor ve bunun üzerinden Cemaat evlerinde de propaganda yapıyorlar. Bu propagandayı nasıl yorumluyorsunuz?

- Şimdi diğer cemaatlerde, “Siz ne yapıyorsunuz?” sorusu ortaya çıktı. Dindar toplum kesimlerine Tayyip Erdoğan ve AK Parti aleyhtarlığı yapıyorlar ama bu tutmaz. AK Parti, son 12 yılda Türkiye Cumhuriyeti tarihinde dindar kesimlere asla görmediği kadar geniş bir özgürlük ve hizmet alanı açtı. İnsanlar bunu görüyor ve Camia şu anda diğer dindar toplum kesimlerinden önemli ölçüde ayrışmış ve yalnızlaşmış durumda. Bunu görmemek mümkün değil.

'HÜKUMET BU YAPININ PEŞİNİ BIRAKMAMALI'

AK Parti ve Cemaat çatışması olarak algılanan 17 Aralık operasyonunun gidişatı nasıl olur?

- Gerilimin Türkiye’ye zarar verdiğini, ekonomiyi sıkıntıya soktuğunu görüyoruz. 30 Mart seçimlerinde sonuçta millet kararını ortaya koyacak. Yani en azından Camia kendisine daha fazla zarar vermeden kendi alanlarına çekilir. Umarım Camia, bağlılarına bu büyük savaş yükünü taşıtmaya devam etmez ama; tabiî Hükümet bu içerideki paralel yapının peşini bırakır mı? Ben zannetmiyorum.

Peki hükümetin, bu yapının peşini bırakması gerekir mi?

- Bırakmaması gerek. Bu yapı birçok devlet kurumuna yerleşmiş. Hassas bir sürecin içindeyiz. Bu süreçte Camia hakkında karar verici olan Fetullah Hoca, “AK Parti ya da biz gibi” bir duygunun içine girmemesi gerekir. Bu süreç AK Parti’ye de kaybettirebilir ama; en çok kaybı Cemaat görür.

'NEDEN BU KARARI VERDİĞİMİ DÜŞÜNSÜNLER'

Cemaat’in yayın organları olan Bugün gazetesi, Aksiyon dergisi ve Burç FM’den ayrıldıktan sonra tepki aldınız mı?

- Mailler alıyorum. Camia’da 6-7 yıldır yazıyordum, Burç FM’de programlara katılıyordum, Anadolu’da Hizmet Camiası’nın konferanslarında davetli olarak konuşmalar yapıyordum. Camia’dan birçok tanıdığım insan var, onlar da beni tanıyorlar. Yani bir tepkiye yönelmekten önce Ahmet Taşgetiren’in neden böyle bir tavır koyduğunun üzerinde düşünmeleri gerekir.

Bu süreçte hükümetin kaybetmesini istemiyorum. Camia’nın kaybetmesini de istemiyorum. Çünkü bunun her ikisinin de Müslümanların ortak ürünü olduğunu düşünüyorum ama Hükümeti yok etme girişimini de kabul etmek mümkün değil. Hükümeti yok etmenize kim sevinir? Amerika’da birtakım odaklar sevinir, İsrail sevinir, Türkiye’deki bazı çevreler sevinir. Sonuçta bu ülkenin insanları sevinmez. Siz nasıl Amerika’yı, İsrail’i veya Türkiye’nin büyümesinden rahatsız olan birtakım çevreleri sevindiren bir eylemin içerisinde oluyorsunuz? Bunu izah etmek mümkün değil.

'OPERASYONEL YÖNÜ ÖNE ÇIKMIŞ BİR YAPI VAR'

Daha önce hiç Fetullah Gülen’le bir araya gelip yüz yüze sohbet ettiniz mi?

- Tabiî ki. Türkiye’deyken de ziyaretlerimiz ve görüşmelerimiz oldu. Prensilvanya’dayken de görüşmelerimiz oldu.

Fetullah Gülen bir camianın lideri olarak biliniyordu ama telefon görüşmelerinde birçok işadamıyla işbirliği içerisinde olduğu, Uganda’daki Petrol Rafinerisi’nden Çin’deki büyük işe kadar bir ticaret ağını yönettiği fark edildi. Siz bu ilişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Şimdi Fetullah Gülen bir hoca, bir âlim. İslâmî ilimler alanında çalışmış bir insan. Benim gözlemlediğim, kendi hayatında da İslâmî hassasiyetleri gözeten bir insan. Yani şunu da biliyordum, sade bir din adamı, vaizden ibaret değil. Hem Türkiye’de olsun, hem dünyanın birçok ülkesinde insana yönelik yatırımları, uluslararası ölçekte yatırımları var. Bunlara yönelik benim olumlu değerlendirmelerim olmuştur. Hâlâ o çerçevede kalmış olsa buna ilişkin değerlendirmelerim farklı olur.

Fakat son gelinen noktada, Ergenekon ve Balyoz gibi davaların ardından emniyette ve yargıda özel bir yapılanmanın olduğu ortaya çıktı. Gelinen noktada artık emniyette, normal devlet hiyerarşisi dışında bir yerden yönlendirilen yapı olduğunu, bu yapının Hükümete bile operasyon hazırlayacak bir nitelik arz ettiğini gördük. Böyle düşününce o zaman bu yapının geçmişte yaşanan bazı hadiselerde bizim aklımıza gelmeyen bazı olumsuz işlere el atmış olabileceği ihtimali de gündeme geldi. Bu yapı Gülen Hoca’ya bağlı...

Şimdi ortada sadece dinî bir yapı yok. Hatta dinî hüviyeti geri planda kalmış, operasyonel yönü öne çıkmış yapı bulunuyor. Bir tür transformasyon yaşanıyor.

Hüseyin Kulaoğlu / Yeni Akit

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.