Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Press TV’nin Türkiye şubesi

Press TV’nin Türkiye şubesi

Çarpıtmada hatta uydurmada bölgede üç ülkenin basını birbiriyle yarışıyor. Sisi’nin basını, İran Dini Rehberi Ali Hamaney’in basını bir de üçüncü olarak Türkiye’den Hürriyet olsa gerek. Bunlara ‘asparagaslar çetesi’ demek de mümkün. Mısır’ın hâlâ yarı resmi gazetesi olan el Ahram Sisi’yi cilalamak, parlatmak göklere çıkarmak için New York Times gazetesinin Mısırla ilgili bir haberini çarpıtarak çeviriyor. Niyet okuyarak nasıl olsa bunu kastetti diyerekten bolca Sisi’ye övgüler düzülmüş. Tuhaf New York Times gazetesi durduk yerde niye gocundu ki? Hem dünyada tek bir New York Times mi var? Sürüsüne bereket! Hangi New York Times gazetesi olduğunu nereden biliyorlar? Biraz tevazu! ABD’nin eski Kahire büyükelçisi Anne W. Patterson da ulusal ve ulusalcı Mısır basınından yaka silkmiş ve illallah demişti. Pes ederek Mısır’dan ayrılmıştı. Aslında ulusalcılara çalışarak kendisine yapılanları çoktan hak etmişti ama o da işin başka faslına girer. Kendi düşen ağlamaz. Mısır basını çirkeflikte rakip tanımıyor. Kendi kulvarında tartışmasız lider. Buna mümasil bir diğer basın ise İran Dini Rehberi Ali Hamaney’e ait basın. İran basını çarpıtmaya bile tenezzül etmiyor. Doğrudan doğruya imal ediyor. Damardan giriyor. Aynen bir Erzurum meselinde olduğu gibi. Dadaşın birisi oğluna ortalıkta satılan ballara fazla güvenmemesini telkin eder. Demesi o ki, ortalıkta satılan ballara fazla güven olmaz. Tembihi yiyen çocuk test etmek maksadıyla ilk balcıya çat kapı damlar. Peşin fikirlidir. Ballı balcıdan ballarını sormak ister. Uyanık balcı çocuğun meramını anlamış ve şöyle karşılık vermiştir: Bizim mallarımız yüzde yüz sahih ve sahicidir. Biz sahte olmasın diye arıyı devre dışı bıraktık, tamamını kendimiz imal ediyoruz. Araya başka şey katmıyoruz!

Bal yerine haberi, arı yerine muhabiri ve kovan yerine ajansı koyun. Karşınıza Press TV ve kardeşleri çıkacaktır! Mürsi’ye yaptıklarını Abdullah Gül’e de tekrarlamışlar. Muhammed Mürsi seçildikten sonra öz imalat kabilinden asparagas bir söyleşi yayınlamışlardı. Mürsi seçildikten ve göreve geldikten sonra İran basını bermutat düzmece röportajlar üretiyordu. Veliyyi fakihin gözdelerinden Fars Haber Ajansı, Muhammed Mürsi’nin ruhu bile duymadan onunla bir röportaj gerçekleştirmiş ve bunun üzerine Muhammed Mürsi ve adamları küplere binmişti. Bu yetmemiş gibi ardından Mürsi Tahran’a uğradığında bir de İran tv kanalları onun sözlerini çarpıtmışlar ve Suriye ifadesini Bahreyn’e çevirerek tüy dikmişlerdi. Benzeri hayali bir röportajı Abdullah Gül ile gerçekleştirdiler. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çuvallayacağını söylettirdiler. Hayrunnisa Hanım Türk basınına konuştuğunu İran basınından mı sakınacak? Dolayısıyla Abdullah Gül ketum da olsa böyle gizli kapaklı konuşacak hali yok. Hem de ağzında bakla ıslanmayan Press TV’ye.

Toprağı bol olsun, belalımız ve New York Times yazarı William Safire’in kötü bir huyu vardı. Ölüleri konuştururdu. Ölülerle mezardan hayali röportajlar yapardı. Lakin ölülerle çaktırmadan yapılan bu mülakatların adresini herkes bilirdi. Neticede Safire’in geniş muhayyilesine güvenilir ve ürünlere bu güvenle yaklaşılırdı. Ölülerden izin alınmasa, doğrulatma imkanı olmasa da işin keyifli bir tarafı vardı. İranlılar ise konuşmayan dirileri konuşturuyor. Fark burada. Safire Yahudi asıllı idi. Ancak bu kadarını yapabiliyordu. İranlıların yaptığını keşfedememişti, aklı o kadarına ermemişti. Şimdi Acem ile Yahudi yarışında kim daha acar? Bükemediğin eli öp. Safire yaşasaydı nitekim öyle yapardı.

Bu üçlü maratonda topa Hürriyet’in de girdiğini görüyoruz. William Safire Yahudi olmasına rağmen en masumları kalıyor. Sisi’ninki en kabası. İranlılar ise en sofistike olanı. Damardan giriyorlar. Hürriyet’in Washington’daki mutemedi Tolga Tanış Press TV’ye özenmiş ve Francis J. Ricciardone’ye çaktırmadan fazla mesai yaptırmış. Sözlerini biraz allayıp pullamış. Tolga Tanış stres haberi üzerinden adamı strese sokmuş. Tanış yazısında, Ricciardone ve Robert Pearson’ın Washington’daki Türk Büyükelçiliği’nde Atatürk’ün anısına yaptıkları konuşmada, ABD ve Türkiye arasında son dönem yaşanan farklılıklara değindiklerini ve Ricciardone’nin durumu tarif etmek için Atatürk’ün ünlü sözüne atıfla “Yurtta stres, cihanda stres” dediğini aktarmıştı. Demek ki habere biraz hayalini ve ufkunu da katmış. Sözlerinin tamamen çarpıtıldığını ve farklı anlamda yansıtıldığını belirten Ricciardone, “Yaptığım konuşma sadece 3.5 dakika ve videosunu izlediğinizde övgüler içeren bir konuşma olduğunu göreceksiniz. Türkiye’nin Amerikalı dostları toplantısı yapılıyor Türk Büyükelçiliği’nde ve ben Türk Büyükelçisi’nin yanında, onların yazdığı gibi Türkleri kıracak sözler söylüyorum. Bu mümkün mü sizce?” diye konuştu. Büyükelçi en azından zevahiri kurtarmış. Lakin bir de bunu Hürriyet’in Washington’daki kadısına sormalı. Ama onun da kendisine göre mazeretleri olmalı? Ne yapsın! Üstleri de ondan böyle marifetli haberler bekliyorlar. O da stres altında olduğundan eski büyükelçiyi strese sokuyor. Zincirleme stres. Üstelik Acemler gibi, olmayan bir şeyi uydurmamış, olanı Blair’in Irak raporlarında yaptığı gibi biraz daha çekici hale getirmiş. Cilalamış. AKP düşmanlığı bu kadarına el ve cevaz verse gerek. Uzun lafın kısası bu yöndeki becerisini konuşturmuş. Bize düşen hakkını yemek değil, teslim etmek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi