D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Samsun o Samsun değil, siyaset o siyaset değil!

Samsun o Samsun değil, siyaset o siyaset değil!

Metin Erksan’dı galiba, bir “Kadın Hamlet” filmi çevirmişti!

Üstad egzantrik bir yönetmendi. Okur yazardı, kültürlüydü. Merhum çizgi dışına çıkmayı, dikkat çekmeyi severdi. TRT’ye yaptığı Müthiş Bir Tren filmi çok tantana çıkarmıştı...

Neyse, konumuz sinema değil; siyasette MHP eksenli yeni bir çıkış iddiası var... Eski bakanlardan Meral Akşener hanım öncülük ediyor. İkinci isim olarak Ümit Özdağ görünüyor. Parti kuruluşunu Samsun’dan başlatacaklarmış. Yakın tarihe bir atıf bu. Tabiî çıkış mevsimi iyi ayarlanamamış. 19 Mayıs yerine 19 Ekim’de çıkacaklar galiba!

Mustafa Kemal Paşa baharda Samsun’da idi, ikinci (fakat kadın) Atatürk güzün çıkıyor Samsun’a. Muhtemelen çıkmıyor, iniyor. Çünkü vapurla değil de uçakla geleceği tahmin edilebilir...(Azeriler, bizim “inmek” fiilini “düşmek” şeklinde söylüyorlar!)

Sonra ver elini Havza, Amasya, Erzurum...

Tarih tekerrür eder mi?

Tarihin tekerrürü için önce Meral Hanım’ın görevlendirilmesi lâzım. Böyle bir görevlendirilmeye uygun bir dönemdeyiz. Türkiye’nin gidişatını sarsmak isteyen odaklar bir takım senaryolar kurguluyorlardır elbette. AK Parti-MHP ekseni bugünün meselesi değil, ama hiçbir zaman bugünkü kadar görünür olmamıştı. 2002’den beri, yani AK Parti’nin iktidara gelişinden itibaren, Devlet Bahçeli başkanlığındaki MHP çok kritik müdahalelerle yol açıcı oldu. Bahçeli’nin son dönemdeki müdahaleleri artık güçlü bir merkez ekseni oluştuğunu gösteriyor.

AK Parti’ye sol muhalefet diş geçiremiyor. CHP ne kadar sol, tartışılır. HDP neyin nesi? İki parti de solun rantını yiyorlar ve sonuçsuz (yahut umutsuz) hamleler yapıyorlar.

MHP muhalefeti AK Parti’yi gerçek anlamda sarsabilirdi. Türkiye’nin teröre karşı sürürdüğü sert siyaset bu ihtimali ortadan kaldırdı. Denilebilir ki, AK Parti, MHP’nin yapamakta zorlanacağını yaptı.  Güneydoğu bölgesinde terör örgütünün zeminini kurutmak için çok ciddi çabalar sarfedildiği görülüyor.   

21. Yüzyılın başında Türkiye’nin kimlik tanımlaması 20. yüzyıldaki ideolojikleştirilmiş dar çerçeveyi aşmak zorunda. Geniş çerçeveli, tarih derinliği olan, maneviyat ekseninde tanımlanan bir kimlik tanımlaması zarurî. Türkiye kendi değerlerine dönerek, tarihini doğru kavrayarak geleceğe doğru bir yönelişin peşinde olmalı. Köklerimizin inkârı üzerine bina edilen laikçi kimlik, 28 Şubatla son hamlesine yaptı. İşe bakın ki, 28 Şubat’ta saldırıya uğrayan bir MHP’li, Meral Hanım yirmi yıl sonra 28 Şubatçılık eksenine dönüş yapıyor!

Elbette bu tesbitimiz reddedilecektir; fakat neye yarar? Meral Hanım’ın ve mutasavver partisinin konumlanacağı yer bundan başkası olamaz.

Türkiye’de tabiî (organik) milliyetçilik Yahya Kemal’in 1920’li yıllarda Ezansız Semtler gibi yazılarıyla tanımlanmaya başlanmıştı. Cumhuriyet bu tabii tanımlamanın yerine sentetik bir milliyetçilik ihdas etti. Laikçilik eksenine oturtulan milliyetçilik devlet siyaseti idi. MHP’nin 1960’larda bu milliyetçiliğe tepki olarak ortaya çıktığını unutanlar olabilir, fakat işin esası budur. Laikçi milliyetçiliği baştan beri CHP temsil etmiştir, etmeye devam ediyor. Maneviyat eksenli milliyetçilik MHP’nin 1970’li yıllardaki çatışmalı ortamında gençler tarafından “Kanımız aksa da zafer islâmın” sloganı ile ifade edildi.

Şimdi MHP’den ayrılanların bunun zıddı bir sloganla yola çıkmaktan başka alternatifleri yok. O zaman da milliyetçilik değil, ulusalcılık sözkonusu olur. Ulusalcılık kitlelere ulaşamayan, ulaşması mümkün olmayan sentetik milliyetçilikten başka bir şey değil.

Sahada Atatürk’e öykünen çok, ilk defa bir kadın öykünmeci ile karşılaşıyoruz. Bakalım piyasa bulabilecek mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi